PARALEL FİTNE = KOZMOPOLİT SİYASET!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi Türkiye olarak ve tüm İslam dünyası bugünlerde “Kutlu Doğum Haftası”nı yaşıyoruz ve ümmet olarak toplumsal büyük bir ahenk içerisinde inanan herkesin 7’den 70’e kadar Efendimiz (s.a.v)’in aşkıyla, sevgisiyle, hasretiyle, şefaat dilemesiyle kutluyor, takdis ediyor ve günlük hayat akışını ona göre değerlendiriyor.

Ümmetin mensubu olduğu halde yoldan çıkmış en fasık insanlar dahi yine Hz. Muhammed (s.a.v)’in şefaatine nail olma hasretiyle, aşkıyla ve muhabbetiyle yaşıyor.

Ama ne çare ki göründüğü gibi manzara şekli olarak güzel gösteriliyor ise de fakat kirlenmiş siyasetin ve tarihini, geçmişini, İslam düşmanlığı zihniyetiyle geçirdiği halde bakıyoruz ki siyasettekiler rol icabı onlar da kendilerini aynı cemaatin içinde gösteriyorlar.

Hâlbuki yaptıkları ortada.

Söylemleri ortada.     

Geçmişe yönelik ta günümüze dek İslam’a karşı beslediği kin ve nefret ortada.

Ama ne yazık ki kozmopolit bir siyaset gereği renkten renge kendini sokabilirler, akşam bir kulvarda oynuyor, sabah başka bir kulvarda.

Mitinglerde söyledikleri apayrı, yıllar yılı uyguladıkları da apayrı.

Ama milletin dikkatinden kaçmıyor.

* * *

Dün de bu köşede yine değinmiştim.

Özellikle geçmişe yönelik, muhafazakâr geçinen bazı önemli siyasi partiler, Başbakanlar ve Cumhurbaşkanları…

Herkes ama herkes, topluma karşı kendilerini pazarlamak için suret-i haktan gösterip, kendilerine evliya görüntüsü veriyorlar.

Hatta CHP’nin başındakiler dahi son birkaç yıldır, seneden seneye rol icabı olarak kutlama törenlerine gidiyorlar.

Bir şey olmaz.

Gitsinler.

Ama geçmişe yönelik besledikleri düşünce ve zihniyetten biraz pişmanlık duymaları, Allahtan korkmaları ve millete karşı utanmaları gerekir.

Müslümanlık ve Hz. Muhammed (s.a.v) sevgisi; hiçbir zaman rol icabı olarak kullanılamaz.

Yoksa Allah, insanı çarpar ve en ağır tokattı da yüzlerine indirir.

Hani demişler ya “Sille-i hûdanın sesi yoktur, bir vurdu mu devası yoktur”

Nitekim Diyanet İşleri Başkanı muhterem Mehmet Görmez’in İslam’la ne kadar samimi ve ciddi olan bir din adamı olduğu, zaten kendisini gösteriyor.

Nurani yüz hatlarından da bariz bir görüntüsü var.

İhlâsla, samimiyetle mesleğini ümmete kabul ettiriyor.

Keza inancı da taklitten, riyakarlıktan, gösterişten çok uzak.

Bu kutlama gününde Sayın Cumhurbaşkanımız, eşi Hayrünnisa Gül Hanımefendi ile beraber oturuyor olması dikkate değerdir…

Hele hele en çok göze çarpan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Hayrünnisa Hanımla koyu bir sohbete dalması.

Evet, gerçekten dikkat çekiyor.

Ama bir laf var; “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az”

Sayın Cumhurbaşkanımız diyor ki;

“Milletçe samimiyet sınavından geçiyoruz.?"

İslam üzerindeki geri kalmışlığın nedeni olarak otoriter rejimleri gösteren Cumhurbaşkanı Gül, şöyle diyor.

"İnsan ilişkilerini Allah ile nasıl kuruyorsa, çevresindekilerle de öyle kurmak zorundadır.

Günümüzde herkes gibi bizler de ağır samimiyet sınavlarından geçmekteyiz."

Gerçekten Sayın Gül’ün bu ifadesi çok önemli ve çok ciddi ve çok kapsamlı hem de anlamlı.

**

Evet, bugünlerde “Kutlu Doğum Haftası” bize Efendimiz (s.a.v)’i hatırlatıyor.

Ama onun yolunda mıyız?

Sünnet-i Seniyyesini yaşıyor muyuz?

Kendimizi 7’den 70’e kadar, onun ahlakıyla ahlaklandırıyor muyuz?

İşte Sayın Cumhurbaşkanının da değindiği nokta bu.

Onun için Sayın Gül’ün “Samimiyet sınavından geçiyoruz” ifadesi yerden göğe kadar haklıdır, kimse hiç inkâr edemez.

Kutlu Doğum Etkinliğinde konuşan Sayın Başbakan Erdoğan şöyle diyor;

“Devlet insan içinse devlettir.

Aksi halde devlet olamaz”

Elbette ki bu iki büyük devlet adamından, bu çarpıcı gerçekler çıkıyorsa o da geleceğimizin vazgeçilmez umududur.

Bugüne kadar kimin haddine düşmüştü ki vesayetçi bir anayasa gölgesinde konuşan bir Cumhurbaşkanı veya Başbakan, böyle çarpıcı ifadeleri kullanabilsin İslamiyet hakkında.

Hemen Nurculuk, tarikatçılık, gericilik yaftası yapıştırılıyordu, gerçi hala da yapıştırılmaya çalışılıyor.

***

Evet, sevgili okurlar.

Durum bundan ibarettir.

Bakınız, muhterem Başbakan da aynı paralel niteliğinde İstanbul’daki Sinan Erdem Spor Salonu’nda Diyanet İşleri Başkanlığı’nca düzenlenen “Kutlu Doğum Haftası” etkinliğinde konuştu.

Başbakan ne diyor ve milletin dikkatini nereye çekiyor, bu çok önemli.

“Allah’tan başkasına kulluk eden kaybetmiştir” dediği anda salonda elektrikler kesildi, kesinti üzerine Erdoğan konuşmasına bir süre ara verdi.

Erdoğan, programda özetle şunları dile getirdi;

“14 asır önce Hira Dağı’nda Hz. Muhammed (s.a.v)’e gelen “Oku” mesajının aslında bir anlamda kendi kalbini keşfetme emridir.

14 asır sonra bir kez daha kalbimizi keşfetme içindeyiz.

Siyaset, eğer kalptekiyle dildekini samimiyet köprüsüyle birbirine bağlayabiliyorsa, hakka ve halka hizmettir.

Adalet, eğer vicdan ile hak arasındaki samimiyet köprüsünü tesis edebiliyorsa o zaman Adalettir, devlet kendisini var eden insan ile arasında bir samimiyet köprüsü imar edebiliyor.

Yani devlet, insanı yaşatarak, insan için ayakta kalabiliyorsa, adil bir devlettir”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Adil devlet; elbette ki çağdaş yeryüzünün bir himmetidir, bir sevgisidir.

Millet bunu söyleyebiliyor.

Yoksa Türkiye’nin her tarafından bize akın ederek, iş-aş istiyorlar.

Demek anlaşılan budur ki adil devletin varlığı, Allah’tan korkan devlet başkanlarıyla olabilir.

Aksi takdirde kozmopolitleşen, her gün biraz daha ciddiyetini ve benliğini yitiren siyaset, hem siyasi partilerin sinesinde bağrında yetişmiş, ağır bir sıklettir, ağır bir yüktür ve kafa da aynı paralelde yaşıyor ve aynı yola çıkıyor.

O zaman kozmopolit, kendi benliğini yitirmiş, tamamıyla ranta dayalı bir siyaset; bir ülke için tehlikeli bir fitne unsurudur.

Zira hasbel kader, milletvekilliği makamına gelmiş.

Ama kendini cehl-i mürekkepten kurtaramamış siyaset ve siyasetçi her an için kişisel rant ve mevkii için illaki masum insanlara iftira, yalan, uydurmayla bir yere varılamaz.

Allah’tan korkmayan, Hz. Muhammed (s.a.v)’in yolunu takip etmeyen, sözde kurtarıcı siyaseti her şeye alet edip kötü manzara teşkil eder.

Ve hiçbir zaman dünyada rahat olmamakla beraber, milletin nazarında da bayağı korkutucu bir şeytan kılığına girer.

Nitekim “Tâhâ” suresinin 124. ayeti şöyle diyor bize;

“Her kim, benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz”

Yani Allah’ın zikri olan Kur’andan yüz çeviren bir toplum, hiçbir zaman başarılı bir toplum olarak kabul edilemez.

Bilakis hem kendisini hem de toplumunu, büyük badire ve sıkıntılardan kurtaramaz.

Nitekim anılan ayeti kerimenin yüce meali tüm gerçeğiyle bunu bize anlatmaktadır.

Ne mutlu o kimselere ki bu ayetten ders-i ibret alsın ve kendini bir siyasi fitne olmaktan arındırabilsin.

En derin saygı ve sevgilerimle.