PKK TERÖRÜ YÜZ SENE EVVELKİ IRKÇI, İŞGALCİ, HAÇLI ANLAYIŞIN UZANTISIDIR! (III)

Evet, sevgili okurlar.

Malumunuz üzre dün akşam Mevlid Kandili olarak inanan tüm Müslümanlar, camilerde, cemaatlerde kutladılar.

Hem de çok büyük coşkuyla mevlithanların okudukları mevlit ve ilahiler ile camileri dolduran Müslümanların kalp ve vicdanları iman nuruyla donatıldı.

Zira 1436 sene önce kâinatı küfrün, zulmün, edepsizliğin, istibdadın, ahlaksızlığın karanlığından kurtarıp, yepyeni bir dünyaya medeniyet kapısını açan insanların en şereflisi, en büyük önderi olan Hz. Muhammed (S.A.V)’in dünyaya teşrif etme gecesiydi.

Ki buna Kutlu Doğum gecesi diyoruz.

Hicri olarak Rebiülevvel ayının 12. Gecesi olarak bilinmektedir.

Evet.                              

O günden itibaren yerküremiz, yeni bir dünya olarak insanlığa tanımlandı.

İnsanlık, bu medeniyet nurunu dağıtan bir Kur’anla tanışacaktı ve nihayet o yüce İslam Peygamberi 40 yaşına girdikten sonra 23 yıl boyunca bu Kur’an, ilahi vahiy olarak onun kalbi üzerine Cibril-i Emin vasıtasıyla ayet ayet indirildi ve en kısa bir süre içerisinde, yani 23 yıl içerisinde yeryüzünün üçte biri o Kur’an nuruyla nurlandırıldı.

İnsanlık yepyeni bir medeniyetle tanıştı.

Ama tüm bunlara rağmen, küfür dünyası haçlı anlayış ve özellikle gizli Siyon teşkilatları bunu içlerine sindiremedi ve Resulullah Efendimiz (S.A.V)’in yaşadığı devrisaadet başta olmak üzere onun vefatından sonra Hulafa-i raşidinden başla bugüne kadar…

Hep fitne ve unsuriyet, kavmiyetçilik tohumunu gizliden gizliye ekmeye başladılar.

Ve o günden bugüne kadar İslam dünyası arasına yayılan ve sokulan bu kavmiyetçilik, ırkçılık unsuru ne yazık ki her şeye rağmen başını almış yürümüş, günümüze kadar devam etmiştir.

Yalnız Yahudi Siyon unsurları ile yetinmemiş.

Fransa, İngiltere, Yunanistan, İtalya vs. tüm bunların kendi aralarındaki almış olduğu gizli kararlar, illaki İslam dünyasının arasına bu fitne tohumlarını sokmaya çalıştılar ve her gün biraz daha ilerlemeyi kaydettiler.

Özellikle İslam’ın tam manasıyla yaşandığı asırlara pek fazla etkili olmadı.

Ne vakit ki Osmanlının son dönemine gelinceye kadar daha bir fazlasıyla bu fitneyi yine devletin bünyesine dinamit kalıbı gibi koyabildiler.

Ve böylece Osmanlı yıkıldı, Hilafet-i İslamiye dağıldı, İslam ülkeleri bölük pörçük hale getirildi ve o gizli tarihi Avrupa’nın ve Siyon teşkilatının dessas hain zalimleri tarafından İslamiyet içine ajanlar sokuldu ve böylece hedeflerine ulaşabildiler.

Tıpkı günümüzdeki özellikle Türkiye’mizdeki, özellikle Diyarbakır’ımızdaki yaşanan manzara gerçekten geçmişe yönelik gerçekleştirilen hain çalışmaların bir nevi aynası ve göstergesidir.

Bu itibarla diyoruz ki artık ülkemize yazıktır, insanımıza yazıktır, bu mübarek ümmet, bu toplum, inanmış bir toplum olarak ister Türk’ü olsun, ister Kürdü olsun, ister Arap’ı olsun, ister Acemi olsun…

Her şeyden evvel bu ümmetin bireylerinin kalp ve vicdanlarında birer imanın tuba ağacı gibi yerin dibine kök salmış, havaya dal ve yaprak meyve vermiş ve İslam dünyasının içine dağılmış dimdik duran bir şecere-i tayyibeyi imaniye gibi sapasağlam dururken, yani imanın meyve veren güzel ağacı gibi birer iman kalası olarak durmakta olan camiler, minareler, Kur’an kursları, medreseler ve bunlardan yetişen gencecik beyinler.

Tüm bunların varlık kutsiyetine rağmen, sanki hiçbir şey olmamış gibi milletimizin içine Fransa’nın dessas, zalim işliklerin vasıtasıyla yıllardan beri devletimizin bünyesine sokulan nice siyasi münafıklar, ırkçılık tohumunu ekmiş ve bu memleketi bugün kan gölü haline getirmiştir.

Artık millet olarak bunların hepsini görmemiz lazım, dostu dost, düşmanı düşman olarak tanımamız gerekir.

Artık kendimize gelelim, iman ve inancımıza güvenelim, Kur’an düsturuyla hareket edelim.

Aksi takdirde bu düşmanın hain planları vasıtasıyla kandırılan bazı siyaset yapılanmalarının ülkemizde o küfür dünyasının adına çalışarak, yanlış kavramlar, parlak ve süslendirilmiş kavramlar kullanarak, halkımızı aldatmaya çalışma imkânlarını vermeyelim.

Zira herhangi bir kimse, bireyinden tut toplumuna kadar, toplumdan tut siyaset ideolojisine kadar ve sözde aydın geçinen diplomalı cahillerine kadar bir ırkçılık damarına mağlup düşmüş, bir de hamiyetçilik ve kurtarıcılık adına yola çıkmış, doğu ile batı insanlarını Kürt ve Türk olarak birbirine düşürmeye çalışmış nice hain hamiyetfroşların varlığı söz konusudur.

Bunlara artık paydos demeliyiz, yeter demeliyiz, kendimize gelmeliyiz, yoksa ülke insanıyla, coğrafyasıyla, devletiyle, milletiyle, derin uçuruma yuvarlanmaktan kurtulamayız.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Yüce Allahû Teâlâ Fetih suresinin 26. Ayetinde mealen şöyle buyuruyor;

“Hani inkâr edenler kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah ise, Peygamberine ve inananlara huzur ve güvenini indirmiş ve onların takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) sözünü tutmalarını sağlamıştı. Zaten onlar buna lâyık ve ehil idiler. Allah, her şeyi hakkıyla bilmektedir”

Bu yüce meal bakın bize neler bildiriyor, bizi nasıl uyarıyor ve “cehaletten kendinizi koruyun, ibret alın” uyarısı altında hareket etmemiz gerektiğini söylüyor.

Aynı bu ayet paralelinde bir Hadis-i Şerif’te Efendimiz (S.A.V) şöyle buyuruyor;

“Yüce İslam dini, asabiyeyi cahiliye denilen kör ırkçılık taassubunu kökten kurutmuştur”

Bu Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif paralelinde yorum yapan, çağımızın en büyük allamesi olan Üstat Bediüzzaman da şöyle yorumluyor;

“Şu Hadis-i Şerif ve şu Ayet-i Kerime kati bir surette menfi bir milliyetçiliği ve fikr-i unsuriyeti kabul etmiyorlar.

Çünkü müspet ve mukaddes olan İslamiyet milliyeti bu cehalete dayalı ırkçılığa geçit vermiyor ve ihtiyaç da duymuyor.

‘Sebeb-i tefrika-i kulub’ yani kalpleri birbirinden ayırmaya çalışan muhtelif milliyetçiler cemiyetleri, İslam dünyasında düşmanlar tarafından teşekkül edilmiştir, oluşturulmuştur.

Ve onlardan şimdiye kadar yabancı hain düşmanların, bölük pörçük ederek, birer küçük lokma haline getirip boğazına girenlerin ve perişan olan milletlerin halleri menfi milliyetçiliğin ne kadar zararlı olduğunu göstermektedir”

 

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Üstat şöyle devam ediyor;

“Cenüpten gelen Kur’an nuru var.

İslamiyet aydınlığı gelmiş, o içimizde vardır ve her yerde bulunuyor.

İşte o din kardeşlerimize adavet ise doğrudan doğruya İslamiyet’e ve Kur’ana dokunur ve ona karşı bir düşmanlık sayılır.

Yani İslamiyet ve Kur’ana karşı adavet ise bütün vatandaşların hayat-ı dünyeviye ve hayat-ı uhreviyesine bir nevi düşmanlıktır ve adavettir.

Böyle olunca hamiyet namına, hayat-ı içtimaiyeye, yani toplumsal, sosyal bir hayat şekline hizmet edeyim derken, her iki hayatın temel taşlarını harap etmek, hamiyet değil, hamakattır, yani ahmaklığın ta kendisidir”

Bu itibarla diyoruz ki ülkemize yazıktır, insanlarımıza yazıktır ve günahtır.

Tarihsel, kutsal mekânlarımız bugün Diyarbakır’da kurşunlanıyorsa, yakılıyorsa, yıkılıyorsa, halkın güpegündüz çalışma özgürlüğü elinden alınıyorsa, halk büyük korku ve panik içerisinde yaşıyorsa, “Bu ülke nereye gidecek” sorusunu sormaktan kendimizi alamıyoruz ve cevap ararken de ne yazık ki karanlıklara gömülüyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.