RAMAZAN AYINA GİRERKEN! (II)
Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği gibi mübarek Ramazan Ayı, mağfiret ayıdır.
Allah tarafından kullarının kurtuluşu için yılın on iki
ayı içinden bu ayı mübarek kılmıştır…
İslam ümmetinin kurtuluşu için müjdeleyici bir zemin
hazırlamış ve bu zemin içinde Kur’an-ı Kerim’i tüm beşeriyete bir muallim-i
Ekber olarak, bu ayda göndermiştir.
Yani büyük bir öğretmen olarak beşeriyete tüm hal ve
ahvalleri öğretmek üzere, Kur'an-ı Kerim gönderilmiştir.
Günlük hayat şartlarının biçimlendirilmesini bu Kur’anın
teveccühü paralelinde belirtmiştir.
Beşeriyetin dini inançlarını, ibadet
biçimlendirilmelerini, günlük muamelat denilen hayat akışlarını, akide ve
örf-adetlerini bu Kur’an belirlemiştir.
Belirtirken de beşeriyeti kötü olan her şeyden
uzaklaştırma hükmünü koymuştur.
İyi ve güzel olan her şeyi de emir olarak tevdi etmiştir.
Beşeriyete muallim olarak gönderilen bu semavi kitap,
tabiatıyla Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine vahiy olarak inzal edilirken,
illaki “Maruf” bilinen tüm güzel şeyler silsilesini içine derc etmiş, insanın
karakterine ve ruhuna paralel insicam etmiştir.
Yani insanlık dokusunu o paralelde tanzim etmiştir.
Eğer o dokunun tanzimi dışına çıkıp da fıtrat kanunu dışında
Kur’ana aykırı yola çıkan bir beşeriyetin varlığı, kendi içinde birer bozguncu
unsur olmaktan kendini kurtaramaz.
Ve insanoğlunun yaradılış kanununa ters düşerek, insan
olma liyakati yerine haydutlaşma, canavarlaşma, saldırganlıktan başka kendine
bir varlık elde edemez.
Bu demek, tarih boyu mutlak bir cehalet ile tanışmış
beşeriyetin bir sonuç versiyonudur.
* * *
Bu itibarla bu mübarek Ramazan ayını yüce İslam dinine
inanan bir ümmet için seçkin bir ay olarak göndermiş ve bu ayın son on
günlerinde de “Kadir Gecesi” olarak kutsal bir geceyi belirtmiş ve bu gecede de
beşeriyetin yegâne kurtarıcısı olan Kur’anın hükümlerini göndermiştir.
Bu anlamda kendine çekidüzen vermeyen ve Kur’an
hükümlerine inanmayan bir beşeriyet yeryüzünde düşünülemez.
Düşünüldüğü takdirde ki bugünkü beşeriyetin varlığı bunu
gösteriyor, zira nerdeyse Kur’anla ters düşen bir beşeriyetin varlığı söz
konusudur.
Buna bir çıkış yolu bulunamaz durumuna gelen insanlıkla
karşı karşıyayız.
Özellikle devletlerin bünyesinde oluşa gelen antidemokratik
hukuk normlarına aykırı yapılanmalar, gerçekten gün gibi aşikârdır.
Böyle vahşetler, hukuk dışı uygulamalar, keyfiyete,
zorbalığa ve inançsızlığa dayalı uyduruk yasaların uygulamaları adeta insanlığı
çileden çıkarmış durumdadır.
* * *
İnanın, sevgili okurlar.
Nereden tutarsanız, elinizde kalır.
Öyle bir hal almış ki…
Özellikle İslam dünyası içinde…
Özellikle Türkiye’mizde…
Özellikle Güneydoğu Anadolu coğrafyamızda…
Yapılan hukuk dışı uygulamalar adeta toplumu, insanları
çileden çıkarmış durumdadır.
İnsanlarımız yolunu şaşırmış, ne yapacağını bilemez
durumda, kıvranıp durmaktan başka bir çıkış yolu bulamıyor.
Bunun temel dayanak noktası da başta söylediğim gibi
Kur’anın öğretileri paralelinde değil, küfre dayalı, dışarıdan ithal edilmiş tağuti
sistemlerin kontrolü altında insanlık dışı yasalar uygulanıyor.
Toplum ile devlet arasındaki milli irade bağlantısı
nerdeyse sökülmüş, atılmış veya tozlu raflara kaldırılmış halde.
***
Malumunuz üzre;
Bu coğrafyada uygulanmakta olan insanlık dışı
hukuksuzlukların varlığı ayyuka çıkmış.
Dün yine aynı bu köşede, geçmişe yönelik olup bitenleri
sizinle paylaşmak üzere; “BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ” başlığı altında tüm olup
bitenleri sizinle paylaşacağımıza söz vermiştik.
Doğrusu biz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi paralelinde
bu olumsuzlukları kamuoyuna yansıtmayı, duyurmayı, söylemeyi, kendimize başlıca
insani bir görev olarak telakki ediyoruz.
Her nedense bu coğrafyada yıllardan beri oluk gibi
akıtılan insan kanı, inanın sevgili dostlar, rasgele bir oluşum değildir.
Devlete ait kamu kurum ve kuruluşların bünyesinde meydana
gelmiş ve hala da gelmeye devam eden kirlenmelerin bir türlü ardı arkası
kesilmiyor.
Tüm bu fesat ve bozgunculukların varlığı da terörün
oluşmasına neden olmuştur.
Tolumsal hukuk terazisi sağlam tartamıyorsa, demek ki
burda bir acubelik vardır, der demez insanı düşündürüyor.
* * *
Bakınız, dün Adalet Bakanlığı’na bağlı HSYK tarafından
yaklaşık 3700 hâkim ve savcıların yerleri değiştirildi.
Hak eden, sicili ve mazisi temiz olan, adaleti vicdanında
arayanlar, elbette ki HSYK bunları layık buldukları yerlere göndermiş durumda.
Ama istisnalar kaideyi bozmaz misaliyle yola çıkarsak,
elbette ki bazı ufak tefek yanlışlıklar da olabilir.
Ama Türk Yargı bünyesinde ilk olarak böyle yüksek bir
potansiyel söz konusu olmuştur ki nerdeyse Diyarbakır'daki Yargı camiasının
yüzde 70’ine yakın bir değişime tabi tutuldu.
Demek ki görülen lüzum üzerine iktidar partisi buna gerek
duymuş ve yapmıştır.
Bize göre de çok iyi ve yerinde uygulamadır.
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Dün de değindiğim olay şu “BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ”
başlığı altında bu coğrafyada gerek geçmişe yönelik olsun, gerek günümüzde
olsun, İçişleri Bakanlığı Bünyesinde, özellikle Diyarbakır’da görev yapan bazı
Kaymakamların ve Vali Yardımcılarının varlığından bahsetmek istiyoruz.
İnanın, sevgili okurlar.
Demokratik hukuk normlarına uygun olan bir devlet
anlayışı; bu tür insanları, bu yöredeki insanları yönetmek üzere
görevlendirmez, görev de vermez.
Bırakın bu yöreye yönelik, devletin bünyesinde bu tür
insanlara hiç bir yerde görev verilmemesi gerekir.
Rant, kişisel çıkar, adam kayırma, iradesizlik ve
idaresizlik…
Yani iradesi elinde olmayıp da yönlendirilen
yöneticilerin varlığı söz konusu olmuştur.
Size geçmişe yönelik çok çarpıcı bir hikâye anlatalım.
İnanın çok uzundur, roman gibi bir hikâye.
Ama bu günlük az olsun diye bir iki paragrafı sizinle
paylaşacağım.
Tabiatıyla bu devam edecek.
Hani diyorlar ya;
“BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ”
“Evvel zaman içinde kalbur saman içinde” misali.
Yıl 1992.
OHAL Bölge Valiliği esnasında Diyarbakır İl Valiliğinde
İbrahim Şahin isimli bir Vali ilimizi yönetiyordu.
Aşırı derecede CHP’liydi ve çoğu kez ailesi yanında
değildi.
Adeta bekâr yaşıyordu.
O dönemin Söz Gazetesinin Baş Yazarı Halit Tunç
arkadaşımız, zaman zaman yazılarında bazı yanlışlarını ona hatırlatıyordu.
Ama gittikçe daha da fazlasıyla Valilik bünyesinde
yanlışlar oluşuyordu.
Sayın Tunç, tarihten bir örnek getirerek diyordu ki;
“Osmanlı’da Deli İbrahim Paşa ismini taşıyan bir Paşa’nın
uygulamaları ile bizim İbrahim Şahin Vali’nin uygulamaları nerde ise birbiriyle
örtüşüyor”.
Ama Sayın Vali bir türlü bunlara aldırmıyordu.
Aynı yanlışlıklar devam ediyordu.
Bana hitaben bir gün Valilikten el yazısıyla yazılmış bir
bayandan mektup geldi.
Kurşun kalemle yazılan bu mektubun başlığında “GİZLİ”
ibaresi kullanılmıştı.
Bana hitaben;
“Mehmet Ali Amca Bey.
Ben Valilik’te çalışan bir personelim.
Yılmaz Aydoğan isimli Vali Yardımcısı beni taciz ediyor
ve işim olmadığı halde evrak bahanesiyle ikide bir beni çağırıyor, bana laf
atıyor.
Ben evli, çoluk-çocuk sahibiyim.
Benim eşim devletin resmi memurudur.
Bunu eşime de söylemek istemiyorum, zira söylesem mutlaka
kan dökülür.
Bu itibarla ben senin Söz Gazetesinde yazmış olduğun
yazılarının ciddiyetine güvenerek seni babamın yerine koymak düşüncesiyle bana
sahip çıkmanı istiyorum” diyordu..
Bu hanımefendiyi tabii ki tanımıyorum, bilmiyorum, hangi
birimde çalıştığını da yazmamış.
Tabii ki Sayın Vali Yardımcısını yine tanıdık ve
güvenilir meslektaşları tarafından soruşturdum.
Bir Vali Yardımcısı dedi ki “Bu yazıyı benim sekreterim
yazmıştır, ben izindeyken bir aylık gibi kısa bir süreç Yılmaz Bey’in emrinde
çalışıyordu.
Ve inanıyorum ki bu bayan da yalan söylemez”
Ben aradan zaman geçtikten sonra Sayın Yılmaz Aydoğan’ın
makamına gittim ve tüm bu olup bitenleri anlattım kendisine.
Küçüldü, üzüldü, büzüldü ve yalvarmaya başladı.
“Bir daha, bir daha, bir daha böyle halt işlemem” dedi.
Fazla başınızı ağrıtmayalım.
Bu süreç böyle devam ederken, sonradan o hanımefendiyi de
tanıdım, eşini de tanıdım, eşinin de önemli bir devlet adamının koruması olarak
çalıştığını da öğrendim.
Ama fitne uyanmasın diye olayı gizli tuttum.
Yazmadım, deşifre etmedim.
Bunun yanı sıra Vali Şahin’in de Yılmaz Aydoğan gibi
anormal haller yaşadığını öğrendik.
Ama yanlış değilsem Bakanlık gereğini yaptı.
Yılmaz Aydoğan ise şahsi çıkar, rant teminiyle
yakınlarına bir nakliye şirketi kurdurmuş ve yasadışı yaptığı bir işlemden
dolayı Vali Şahin’in yerine gelen diğer bir Vali, bütün bu ayıplarını kanun ve
yasalar önünde deşifre etti, müfettişlik oldu, yargılandı.
Mardin Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 8 yıl ceza verildi
ve kamu hizmetinden uzaklaştırıldı.
O Vali Yardımcısı Yılmaz Aydoğan.
Şimdi nerede olduğunu bilemiyorum.
İşte kıssadan hisse olarak birilerinin kulağı çınlasın
diye bunu buraya aldık.
Ama gerekirse geçenlerde yazdığımız gibi…
Bir ilçe Kaymakamı olsun, Valilikte bir iki tane Vali
Yardımcıları olsun, belki akıllarını başlarına alırlar ve kendilerine çeki
düzen verirler.
Bunu yazmamızın sebebi kimseleri karalamak değil, kamu
hizmetini yerine getirmekte görevlendirilen insanların biraz daha kendine
çekidüzen vermeleri gerekir, uyarısıyla yazıyoruz.
En derin saygı ve sevgilerimle.