RAMAZAN AYINA GİRERKEN! (VI)
Evet, sevgili okurlar.
Bugün, “Ramazan ayına girerken” başlıklı yazı serimizin
altısındayız.
Gerçekten Ramazan ayı yüce kitabımız Kur’anda
gösterildiği gibi İslam dünyası için bir simgedir.
Daha doğrusu bir simge olmalıdır, bir parola olmalıdır.
Ramazan ayı şerefli ve izzetli bir aydır…
Çünkü içinde Kadir Gecesinin bulunması hasebiyle, aynı
zamanda o kadir gecesinde de Kur’anın, Hz. Muhammed (S.A.V)’in kalbi üzerine
inmesiyle şereflenmiştir, kutsallaşmıştır.
Bu ayın kutsiyetine, yüceliğine inanan ve ümit bağlayan
bir ümmetin de o derecede yücelmeye, büyümeye, Allah’a yaklaşmaya namzet bir
ümmet olmalıdır.
Ki tarih boyu aba ecdatlarımız kendilerine böylesine bir
hayat, yani Ramazan ayına intisap etme gibi şerefli bir hayata mazhar
olmuşlardır.
Tarih boyunca Ramazan ayındaki ibadetlerinden,
oruçlarından hiç ama hiç taviz vermeyen bir ecdadın evlat ve torunları olarak,
gönül arzu ediyor ki biz de aynı fırsatı, aynı imkânı, aynı izzet ve şerefi yakalayalım.
Ve yakalamalıyız da.
Allah korusun!
Bunun tam tersi düşünülürse…
Ki hali âlem meydandadır.
Bugünkü İslam dünyası, özellikle Türkiye’deki Müslüman’ca
yaşama şekli, biçimi ortada.
Etrafımızı saran terör, oldukça kan döküyor.
Çoğulcu parlamenter sistem zaten kendini ele veriyor.
Batıl bir düzen, İslam dışı küfür düşünceleri paralelinde
yürüyen bir sistem ve bu sistemin sayesinde meclisteki ana muhalefet partisinin
terör odaklarıyla ne kadar iç içe olduğunu ve onun yavrusu durumundaki HDP’nin
de aynı biçimde bu mübarek günlerde dahi masum insanların kanını dökmeye
doymayan, dış orjinli bir örgütle işbirliği içerisinde olması…
Dış güçler Türkiye’nin bütünlüğüyle uğraşırken, Kemal
Kılıçdaroğlu da hala çıkıp, kendisinin önüne mermi atanları protesto etme
kışkırtmasına giriyor.
Sormazlar mı?
Sayın Kemal Bey, kışkırtan sen, olayları geliştiren senin
anlayışın.
Sen kimi kime şikâyet ediyorsun?
Bize göre senin parti anlayışının kökünü temsil eden,
selefin olan İsmet İnönü’nün böylesine provakatif olaylarını herhalde siz de
miras olarak elde etmişsiniz ki böyle ikide bir bu mübarek aziz ayın hiç
hürmetini, hiç değerini düşünmeden, ha bire kışkırtıcı oyunları oynatıyorsunuz.
Bize göre iktidar partisinin de böyle olumsuzluklara
karşı suskunluğu da büyük bir hatadır.
Ancak Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın emperyalist küfür
dünyasına karşı susmaması, dik durması, yürekten gelen iman sesiyle haykırarak
başta ABD dâhil olmak üzere uyarması, Türkiye için büyük bir ümittir.
Büyük bir dayanak noktasıdır.
Yoksa parlamentonun; ister iktidar, ister muhalefet
olsun…
Bu dış orjinli kirli ittifaka karşı pek de
yapabilecekleri bir şey yoktur.
Zira bu mübarek Ramazan ayının yüzü suyu hürmetine en
azından kardeşlikle, dostluk sevgisiyle, bir aileymiş gibi muhalefetle-iktidar
el ele verip ciddi bir şekilde siyasetin gerçek kan bağını bağlayarak yola
çıkmaları lazım…
O zaman belki terörle mücadele imkânı elde edilebilir?
Dıştan gelen Türkiye aleyhindeki tehlikeler bertaraf
edilebilinir?
Ama aksi taktirde, Türkiye’yi ve hatta Erdoğan’ı yok etme
pahasına da olsa başta ABD olmak üzere terör odaklarıyla yapılan bu kirli
ittifaka karşı ne Türkiye’nin, ne de diğer İslam ülkelerinin dayanabileceğine
inanmıyoruz.
* * *
İslam dünyasının yegâne ümidi olan Türkiye ve Türkiye’nin
bugün lideri durumunda olan Sayın Erdoğan’ın taşıdığı misyon gerçekleşirse ki
inşallah gerçekleşeceğine ümit varız.
Bu ümidimizi pekiştiren de 1 Temmuz’a tekabül eden Kadir
Gecesinde Büyük Çamlıca Camisinin açılışı Sayın Erdoğan’ın samimi çabaları
sayesinde gerçekleştirilecektir.
Zira yüce Allah, Kur’anın “Tevbe” suresindeki mescitlerin
inşa etme niteliğini şöyle buyuruyor.
Tevbe suresinin 18. ayeti mealen şöyle;
“Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe
inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan
kimseler inşaa eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur”
İşte şu ayet-i celile bize şu gerçekleri gösteriyor ki
yeryüzünde kendi milletlerine, yani inanan İslam ümmetine ibadethaneleri
kazandırıp cami ve Kur’an kurslarını inşa eden yöneticilerin gerçek karakterini
bize simgelemektedir.
Öte yandan bakıldığında “Bakara” suresinin 114. ayeti ise
“Tevbe” suresinin tam tersine, İslam ümmetinin ibadetlerine engel olup
insanların camilere gitmesine mani olup, Allah’ın adını anmak için camilere
gitmeyi men edip cami yıkan anlayışları da bize şu şekilde tanımlamaktadır.
“Allah’ın mescitlerinde onun adının anılmasını yasak eden
ve onların yıkılması için çalışandan kim daha zalimdir. Böyleleri oralara (eğer
girerlerse) ancak korka korka girebilmelidirler. Bunlar için dünyada rezillik,
ahirette de büyük bir azap vardır”
* * *
İşte sevgili okurlar.
Bakınız.
Burada önümüzde iki yol var.
Bu her iki ayet-i celilenin bize gösterdiği doğru yol ile
eğri yolun nerde olduğu açıktır.
Yakın tarihimize yönelik Türkiye’de “Cumhuriyetçilik” ve
“Laikçilik” adı altında yola çıkan bir batıl anlayış, dışarıdan ithal edilen
küfür sistemi, yasa ve kanunlarını, hukuk devleti adı altında bize yutturmaya
çalışmışlardır.
Camilerimizi, medrese ve Kur’an kurslarımızı başımıza
yıktırmışlardır.
Ezanımızı ve ibadetlerimizi yasaklamışlardı.
Bugün ise tam tersine Sayın Erdoğan’ın himayesinde
layıkıyla milletimize, hele hele bu mübarek ayda yakışır bir şekilde adeta bir
İslam külliyesi durumunda olan büyük bir caminin bu ayda, Kadir Gecesinde
açılışı, Türkiye’nin ve İslam ümmetinin geleceğine ne kadar büyük bir ümit
kaynağı olduğu artık herkesin malumu olmalıdır.
* * *
Evet, sevgili can dostlar.
“Nur” suresinin 55. ayetinin bize hatırlattığı tarihi
gerçeklerden ibret derslerini almalıyız.
Gerçekten geçmişimiz, büyük ecdatlarımız Selçuklu’dan Osmanlılara
kadar, Osmanlının son dönemine kadar…
Büyük bir samimiyet içerisinde İslam’a bağlılığını
göstererek yola çıkan devlet büyükleri, nasıl devletlerini büyütmüşler, nasıl
yeryüzüne hâkim olabilmişler ve çok kısa süreç içerisinde Avrupa’nın ortasına kadar
yerleşebilmişler.
Ta Viyana’ya kadar nasıl at koşturmuşlar.
* * *
Evet.
“Nur” suresinin 55. Ayeti bize mealen tarihi gerçekleri
hatırlatmaktadır.
Keza Emevi döneminde, Tarık İbnü Ziyad’ın kumandası
altında Endülüs’e girerek Endülüs Emevi İslam devletinin kurulması ile 700
yıllık bir hükümranlığın sırrını ve gerçeğini yine bu ayet bize hatırlatıyor.
Ayet mealen şöyle diyor;
“Allah, içinizden, iman edip de salih ameller
işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da
yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu
dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini
mutlaka emniyete ve güçlülüğe kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar
bana kulluk eder ve bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler
inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir”
İşte anlaşılan şudur ki;
Demek ki Allah’a iman edip o iman çerçevesinde güzel
işler yapanların yeryüzünde yöneticilik görevi verileceğine ve devletini
yeryüzüne güçlü kılarak İslam hâkimiyetini kuranları müjdeliyor ve söz veriyor.
Bu nedenle “Ramazan ayına girerken” başlığımızın anlamını
kapsamlı olarak düşünürsek, bizi tarihin derinliklerine kadar götürür ve geçmiş
ecdatlarımız ne yapmışlar, nasıl yücelmişler, nasıl başarmışlar, bize
hatırlatıyor.
Hem de Kur’an projesini bize göstererek hatırlatıyor
olmasıyla günümüzdeki başta Türkiye ile tüm İslam dünyasının içine düşmüş
olduğu badire ve içine düştüğü mezalimin nereden kaynaklandığını da açık ve net
olarak bize göstermektedir.
En derin saygı ve sevgilerimle.