RAMAZAN AYINA GİRERKEN! (VII)
Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği üzre İslam dünyasının, bu mübarek Ramazan
ayının hürmetine binaen orucunu tutuyor, namazını kılıyor, zekâtını veriyor
olması demek, İslam şuuruyla yaşıyor demektir.
Bu şuurla yaşayan bir ümmet, İslam’ın ana temasını, ana
ruhunu, ana ilke ve prensiplerini yaşıyor demektir.
Bu da İslam’a ve İslam’ın hayat boyu böylesine bir yaşam
tarzı olmasının bir gerekçesi olmalıdır.
Olmazsa olmazıdır.
Yani İslam ve ona inanan ümmet var olduğu müddetçe, ancak
bu şekilde yaşayabilir.
Bunun tersiyle yaşayan bir İslam düşünülemediği gibi
ümmet de ümmet olmaktan çıkmıştır..
İki gün önce Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın Haliç Kongre
Merkezi’ndeki MÜSİAD’ın geleneksel iftar programında yaptığı tarihi bir
konuşmanın hulasasından bu söylediklerimiz çıkmaktadır.
Bakınız Sayın Erdoğan ne diyor?...
Onu can kulağıyla dinleyelim;
"Müslümanların bir kısmı Ramazan ayını orucuyla,
iftarıyla, sahuruyla, ibadetiyle mutluluk içinde yaşarken; maalesef bir kısmı
da acı, kan, gözyaşı, zulüm altında bu mübarek günleri geçiriyor.
Irak'ta, Suriye'de, Filistin'de, Myanmar'da her gün masum
insanlar katlediliyor, işkence görüyor.
Yaşadıkları yerlerdeki çatışmalardan kaçan milyonlarca
Müslüman çeşitli ülkelerde zor şartlar altında hayatta kalma mücadelesi
veriyor.
Halen Akdeniz'in suları, umutlarının peşindeki yüzlerce
mülteci için her gün mezarlığa dönüşmeyi sürdürüyor.
Afrika'da iftarını açmak için içecek temiz su, yiyecek
bir lokma ekmek bulamayan kardeşlerimiz var.
Bereket, ortağı çoğaldıkça artar.
Ramazan ayını bu gerçeklerin şuuruyla yaşamak hepimiz
için en büyük kazanım olacaktır.
Bizim ülke ve millet olarak dünyadaki hiçbir mazluma,
garibe sırtımızı dönme hakkımız yoktur.
Yakın çevremizden başlayarak ülkemizdeki tüm ihtiyaç
sahiplerini gözetmenin yanında, Suriyeli ve Iraklı misafirlerimize de sahip
çıkmalıyız"
* * *
İşte sevgili okurlar.
Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı konuşma, kelimesi
kelimesine el hak gerçektir.
Ümmet olarak can kulağıyla bu sözleri dinlemeliyiz,
anlamalıyız ve uygulamalıyız.
Ümmet olabilmek için de bu tarihimizin olmazsa olmazıdır.
Yoksa kozmopolitlikle, cimrilikle birileri kendini
Müslüman sayıyor, ama cimridir zekatını vermiyor.
Namazını kılmıyor.
Orucunu tutmuyor.
Enva-i türlü ahlak dışı şirretler içine giriyor ve
ümmetin arasına nifak tohumları ekiyor.
Bölücülüğünden tut gayriahlâkî girişimlere kadar…
Kendilerini adeta sembolize edilmiş pisliklerin baş
danışmanı olarak gösteriyorlar.
Bütün fitne, fesat, ahlaksızlık onlardan gelmektedir
ve masum insanların kanlarının
dökülmesine sebep oluyorlar.
Ve tüm bu haince faaliyetlerine rağmen çıkıpta; “Ben
Müslüman’ım” diyor.
Alnı secdeye değmeyen, benamaz Kılıçdaroğlu dahi çıkıyor
cami avlusuna gelen şehitlerin namazını kılanlara “Bunlar Müslüman değil”
diyor.
Öbür tarafa bakıldığında…
Başta söylediğimiz gibi yeryüzündeki Müslümanların
acılarının idrakiyle yaşamak isteyen ve mağdur, yoksul insanlara yardım elini
uzatıyor.
İslam şuuruyla, usul ve ilkeleriyle yaşıyor.
İçinde bulunduğumuz şartlar zaten bunu her hususuyla bize
gösteriyor.
Diğer yandan…
Mangalda kül bırakmayan kozmopolit bir siyasetle halkı
kandıran, aldatan, bırakın İslam’lığı, sözüm ona kendine “İnsan” dedirten nice
megalomanyaklar, kan döken eşkıyaların arkasına çıkıyor, savunuyor ve
“Arkadaşlar” diyorlar.
Bir de utanmadan, her zaman demokrasiden, haktan,
hukuktan, hakkaniyetten bahsediyor.
* * *
Bakınız Kemal Kılıçdaroğlu’nun memleketi olan Tunceli’nin
Ayvacık ilçesine, dün yine acımasızca bomba yüklü araç patlatıldı.
Adliye binası nerdeyse yerle bir edildi.
3’ü ağır olmak üzere 9 insanımız yaralandı.
Ve ana muhalefet denilen CHP ve onun yavrusu durumundaki
HDP’den ses seda yok, kınama yok, lanetleme yok.
Tüm bunlara rağmen, ne yazık ki Türkiye Cumhuriyeti,
kanunları ve yasaları doğrultusunda böylesine insanlar meclise taşınıyor.
Devletin bütçesi onların varlığına yardım ediyor ve
milletin o bütçesiyle güçleniyorlar.
Terörün arkasında yer almaktan da geri kalmıyorlar.
Velhasıl, İslam dünyası ve özellikle Türkiye bu mübarek
Ramazan ayında Ramazan-ı Şerif’in yüzü suyu hürmetine, İslam’ın gerektiğini
yaşamak istiyor isek de ne yazık ki bu yaşamayı bize çok gören nice içimizdeki
hain komiteciler vardır.
ABD’den, emperyalist Siyonist dünyasından ve diğer haçlı
batı devletlerinden himaye görüyorlar ve hem de maddi manevi himaye görüyorlar.
Buna gülelim mi ağlayalım mı sevgili dostlar?
Bizim acizane tavsiyemiz…
İslam’ın ipine sımsıkı sarılmaktan başka çaremiz yok.
Kozmopolitleşen bir Türkiye siyasetinden kendimizi
arındırmalıyız…
Teru taze milli bir gelenek, görenek ve İslam şuuruyla
kendimize çeki düzen verip, yaşamamız gerekir.
En derin saygı ve sevgilerimle.