SAĞIR OLMAK, DİLSİZ OLMAK, KÖR OLMAK! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimizde de belirttiğim gibi devlet, yıllardan beri "terörize edilmiş unsurlarla" cebelleşip durmaktadır.

Mücadele veriyor?

Ama, ne yazık ki bir türlü netice alınamıyor.

Hem de bol miktarda da milletin vergisiyle oluşan bütçeden de para harcayarak…

Her zaman bu köşede ifade etmeye çalıştığım gibi; bu proje çok büyük(!) bir projedir.

Yani bir ülkeyi yıkmak, bölüp parçalamak, kolayca yutmak projesidir.

“Büyük Ortadoğu projesidir…”

Ki tümüyle 150 seneden beri, yani Tanzimat Fermanından günümüze kadar uygulana gelen bir projedir bu!..

Ama yavaş yavaş, hiç incitmeden!

Kulakları var ama sağır, dili var ama dilsiz, gözü var ama engelli görüntüsü veren sistemin bünyesindeki münafıkların himaye ve göz kırpması altında ne yazık ki bu ülke, bu coğrafya kan gölüne çevrildi.

Bütün aktifliğiyle perde arkasında çalışan bu proje uygulayıcıları, içten kaleyi yıkmakla meşgul…

Kocaman bir İslam birliğini temsil eden Hilafet-i İslamiye yıkıldı gitti.

Onun yerine, haçlı anlayışların ittifakı ve direktifi ile kurulan bir cumhuriyet geldi…

Ama heyhat hiç de cumhurun ona inandığı ve bağlı bulunduğu bir cumhuriyet olmamakla beraber, o günün başlangıcından bugüne kadar bu ülke terörle, kan dökmeyle, bölgenin büyük insanları, özellikle ulema kesimi başta olmak üzere asmalar, kesmeler, idamlar, sürgünler, dipçik ve zorbalık dönemyeriyle boğuşup durdu.

Ne yazık ki ülkenin demokrasiye geçiş tarihiyle aynı manzaralar bir kat daha fazlasıyla devam etti.

***

Dün de aynı bu köşede ifade etmeye çalıştığım gerçek; bu sisteme bağlı kalındığı müddetçe, yani terörize edilmiş bir sistem, hükmen de olsa terör odaklarına göz kırpıyor.

Gayrimeşru olan noktaları, odakları meşrulaştırıyor.

Kanunlaştırıyor ve besliyor.

Olan, yine bu ülke insanına oluyor.

Hatta tüm İslam coğrafyasına oluyor.

Zira mekanizma milli bir mekanizma değil.

Hele hele otoriteler hiç milli değil.

Antidemokratik ve hukuk dışı keyfiliğe dayalı uygulamalarla bu ülke nereye gidiyor, sorusuna cevap bulunamıyor?

Bırakın yalnız Türkiye’yi.

Tüm İslam coğrafyasının hali pür melali aynı tarzda yürüyor.

Demek ki İslam coğrafyasını yönetenler içtenlikle demokrasiye ve hukuk realitesinin gerçeğine uymuyor.

Bakınız, Ak Parti 13 yıllık bir iktidar dönemini kaybedince şimdiye kadar ağır bir biçimde birbiriyle ithamda bulunan, çamur atan, suçlayan partilerle koalisyon kurmaya boyun eğmek zorunda kaldı.

CHP gibi tarihi sabıkalı bir parti olmakla beraber, kurulmak istenen koalisyonu engellemek için önceki gün ansızın Suruç’ta yine faili meçhul büyük bir katliam işlendi.

Bu soykırımı gerçekleştirenin kim olduğu ve nereden geldiği belli değil?

Devlet bir türlü bunu netleştiremiyor.

Nitekim bugüne kadar hangisi netleşti ki bu netleşsin.

Kobani’ye gitmek üzere toplanan Sosyalist Gençler, Kürt olmadıkları halde Türkiye’nin her tarafına akın eden bir potansiyel durup dururken orada toplanıyor ve güvenlik zafiyetiyle beraber bomba patlatılıyor.

Ve 32 insan hayatını kaybediyor.

Bir o kadar da yaralı.

Kim yaptı?

DAEŞ denilen yeni bir projeye imza atan, ne idügü belirsiz bir terör örgütü iddiası ki bu da sözde “İslam” adına yapılan bir hareket diyelim varsayımla.

Ama İslam, insanların öldürülmesine kesinlikle karşıdır.

Kur’an buna geçit vermiyor, açıkça yasak hükmünü koyuyor.

Bir insanın haksız yere bir insanı öldürme vebali, günahı, yeryüzündeki tüm insanların öldürülmesine tekabül ediyor.

Oysaki yeryüzündeki tüm insanların öldürülmesini hiçbir din kendi bünyesine sığdırmıyor.

Nerede kaldı ki insanlığa kurtarıcı olarak gelen son din olan İslam dini buna fetva versin.

İslam adına bunu yapmak bize göre büyük bir tezgâhtır, büyük bir oyundur, büyük bir kirlenmedir.

Yine de ne olursa olsun, Türkiye’deki mevcut belalı bir sistemin altından çıkma şaibesi söz konusudur.

Kim yapmışsa yapsın, hangi gizli güç yaparsa yapsın.

İster DAEŞ yapsın, ister PKK yapsın, ister DHKP-C yapsın…

Kim yaparsa yapsın.

Bunu net olarak söylüyorum.

Bu iş, başta Türkiye’de uygulanmakta olan antidemokratik, hukuk dışı, milli olmayan mevcut bir sistem ile milletler arası gizli masonizme dayalı Siyonist unsurların işbirliğiyle yapılmıştır, diye düşünüyorum.

Hedef, yine İsrail adına yapılan gizli bir harekettir, gizli bir uygulamadır.

“Büyük Ortadoğu” projesinin gerçekleştirilmesidir.

Fırat ile Dicle arasındaki “Ard-ı mev’ut” (Vaat edilen toprağın) İsrail adına istila edilmesidir.

Özellikle Mezopotamya’daki zengin yeraltı kaynaklarının emperyalizmin eline geçirilmesi isteğidir.

***

Burada bu güvenlik zafiyetinin Ak Parti iktidarına, hele hele istifa etmiş bir hükümete yüklenmesi, abesle iştigal etmekten başka bir şey değildir.

Müstafi bir hükümet olmasa dahi, salt çoğunlukla ister tek başına ister koalisyon hükümeti olsun.

Bunları hep gördük, geçirdik.

Koalisyonları da gördük, tek parti iktidarlarını da.

Ama hepsinde bu terör uygulamaları mevcuttu.

Ardı arkası kesilmeyen, kan emici, müstebit, zalim, emperyalist bir harekettir.

Bu hareketin önünü kesemeyen yine mevcut sistem ve sistemin uygulayıcılarıdır.

Bu suç, bu güvenlik zafiyeti, bilmem daha neler neler?

Ak Parti hükümetine, özellikle başında bulunan muhterem Ahmet Davutoğlu’nun hükümetine bunu teşmil etmek akla ziyan gelir.

Bu beceriksizlik iktidar partilerinin işi değil.

Bu zafiyet, bu başarısızlık ve beceriksizlik, tüm parlamentoya isnat edilmelidir.

Zira bu sistem üzerine yemin eden parlamenterler, bu sistemle kalkıp oturdukları için, bize göre görevlerini yapmamış durumdadırlar.

Sistem münfesih bir sistemdir.

Yani çürümüşlüğe yüz tutmuş bir sistem olma hasebiyle, hiçbir zaman demokratik değildir.

Hiçbir zaman hukuka dayalı bir gerçek de değildir.

Şu halde bugüne kadar olan-olmuş ise de bugünden sonra da herkes aklını başına almalı, artık bu sistemle yola çıkan bezirgânlara güvenmemelidir.

Dünkü yazımda da Kur’anı Kerim’in “Rum” suresinden örnek getirmiştim.

Allahû Teâlâ Hz. Resulullah’a diyor;

Sen istesen de duygu organları ölmüş insanlara gerçekleri işittiremezsin.

Gerçekleri konuşamayan ebkem olan dilleri konuşturamazsın.

Gözleri var, ama gerçekleri göremeyen engellilere gerçekleri gösteremezsin.

Gibi Kur’an hükümlerini dün burada kaleme almıştık.

Bugün de daha açıklayıcı bir biçimde siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten günümüzdeki siyaset, ne yazık ki hem sağırdır, hem görme engellidir, hem de dilsiz durumdadır.

Bakalım, ne zamana kadar böyle devam edecek?

Ve bu ülke daha ne zamana kadar karanlık badirelerle boğuşacak?

Allah sonumuzu hayreyleye.

En derin saygı ve sevgilerimle.