SEÇİMİN SONUCUNDA HEZİMET! (II)

Evet, sevgili okurlar.
Bilindiği üzre, 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan Genel Seçim sonuçları, gerçekten beklenmedik tarzda gerçekleşti.
Elbette ki eşyanın tabiatı gereği kâinat içerisindeki varlıkların doğasında var olan her şey birbiriyle uyum sağlaması gerekir.
Uyum sağlanmadığı takdirde zıtlaşma söz konusu olur ki ne olursa olsun, o iş sonuçsuz ve neticesiz kalır.
Bereketsiz olur.
Ve netice itibariyle de her şeyden önce uğursuzluk getirir.
Örneğin; ilkbahar mevsimlerindeki yeryüzünü zenginleştiren ve toprağı adeta güllük gülistanlık duruma getiren temel unsur, yağmurların yağmasıdır.
Yağmurlar olmadığı takdirde imkânlar dâhilinde illaki o ürünlerin sulanması gerekir.
Sulanmaz ise kurumaya yüz tutar ve beklenen ürün elde edilemez.
Kuraklık olur.
Nitekim insanların, toplumların, ülkelerin, coğrafyaların günlük hayat akışları da aynı tarzda süre gelmektedir.
Dedik ya eşyanın tabiatı gereği.
Yani doğa kanunu denilen, alışıla gelmiş olaylar ne ise haddini aşmamak kaydıyla, o kanun içerisinde paralellik arz eden her şey başarılıdır.
Aksi takdirde tam tersine her şey başarısız olur.
* * *
Siyaset dünyası da böyledir.
Türkiye’de yıllardan beri siyasi atmosfer içerisinde mücadele vere vere gelen aktif siyasi partiler ve siyaset erbapları gerçekten siyasetin tabiatında, doğasında yatan gerçeklere uyulursa, o siyasetle bir yerlere kadar gidilebilir.
Ama aksine o kanun prensip ve ilkeleri dâhilinde yürümediği takdirde, o siyaset iflas eder sonuç vermez, erbaplarının da başını eğdirir, mahcubiyet söz konusu olur ve neticesiz kalır.
Bir örnek verilmesi gerekiyorsa; 1950’deki Demokrat Partisinin kuruluş ve yaşam şekli…
İlk dönemdeki başarı Menderes'in.
Ama daha sonra; sağlanmayan uyum, parti bünyesine sızdırılan Masonik kafalar, münafık tinetli hain kimseler, çok iyi niyetli olan Başbakan Menderes’i ve iki arkadaşını idama götürdü.
İşte o günden bugüne kadar ne yazık ki Türkiye, askeri bir vesayetin altından çıkamamıştır.
Hele hele daha da geriye gidersek; 
Orta yerde 1924 model, bayat bir anayasanın varlığı ile 27 Mayıs darbesi birbiriyle pekiştirilerek yeniden Cumhuriyet Halk Parti anlayışı diriltildi.
Bu tarihten sonra kendine muhafazakârlık süsü veren siyaset erbapları ve siyasi partiler, ne hazindir ki bir müddet için bir yerlere gelirler, halkın teveccühünü alırlar,  ama daha sonra "uyumsuzluk" girdabı içerisine girerek; balon gibi sönmeye başlarlar.
Ve bir süre sonra, yok olup giderler.
Neden?
Zira samimiyet unsuru bir türlü yakalanamıyor da ondan.
Geçmiş zaman süreci içerisinde gördüğümüz nice liderler, Müslüman görünümlü muhafazakâr patentli olarak kendilerini lanse edenler, hele hele hiç kıymet-i harbiyesi olmayan kimselerle beraber aile fotoğrafı çekerek, birilerine devlet imkânı sağlayarak, devletin nimeti içerisinden bol keseden vurgun yapanları partinin himayesi altında besleyerek, bir yerlere gelmek isteyenlerin hiçbirisi başarılı olmamıştır.
Ve hâli âlem meydandadır.
Demirel’den tut Turgut Özal’a kadar, Erbakan’a kadar, Mesut Yılmaz’a kadar…
Ve günümüzdeki Ak Parti’nin zirvesindeki zevata kadar.
Unutmayalım ki bu halk inançlı bir halktır.
İslam dinine intisap etmiş, ümmetin bireylerinden oluşan büyük bir potansiyele sahip bir ümmettir.
Elbette ki kendi siyasi geleceğini belirtmek için inandığımız yüce Kuran’ın ilke ve prensipleri dâhilinde yönetilmek ister.
Aldatılmayı hiç te kabul etmez.
Hele ki, O kılıkla, o biçimle halkın huzuruna çıkıp sonradan çark edenler, kişisel rantlar ve çevre bozukluğu nedeniyle halkla ters düşmüş olanlara her daim; gereken cevabı da vermiştir.
Ki bu zihniyete sahip olanlar, hiçbir zaman başarılı olamamıştır.
Ve olmaları da mümkün değildir.
Zira halkın beklentisi bu yönde iken tam tersine içi dışı bir olmayan, münafık tinetli nice devşirmeler tarih boyu hep toplumların başına bela kesilmişler ve o hükümetleri, o toplumları netice itibariyle sonuçsuz bırakmaya neden olmuşturlar.
Osmanlının son döneminden tutun da günümüze kadar.
* * *
Bu hususta tarihi gerçeklere dayanarak söylediğimiz çok gerçekler vardır. 
Tabii ki bu köşeye her şeyi sığdıramadığımız gibi, kamuoyuna da her şeyi söylemek doğru değil.
Arapların dediği gibi “Halli mestura” bırak kapalı kalsın.
Zira bilindiği üzere kişiler için gerçek olan şudur ki “Konuşulan her şey doğru olmalıdır, ama her doğru her yerde söylenmemelidir.” Bu minvalde biz de bunu burada "şimdilik" kapalı olsun diyerek; olayların açılımına girmiyoruz.
Yoksa iktidar partisi olan AK Partinin bu coğrafyada 13 sene içerisindeki yapılan utanç verici öylesine skandalları vardır ki inanın insan dile getirmekten kendinden utanır.
Rüşvet, usulsüzlük, adam kayırma, devletin imkânlarını kötüye kullanma…
Ve bu işi yapanların da ne yazık ki devlet büyüklerinin nezdinde baş tacı edilme şansına sahip olmaları da ayrı bir gaflet.
Yalnız AK Parti için söylemiyoruz.
Bu yöndeki olup bitenlerin geçmiş zaman dilimleri içerisinde bugün esamisi olmayan diğer siyasi partilere de yöneliktir.
Hangi parti olursa olsun.
Uygulamalarında dürüst kaldığı müddetçe, uzun ömürlü olurlar ve hükümranlıklarını kimseye kaptırmazlar.
Ama yamuk uygulamalarla zig-zag çizen politika ve siyaset arenası, daima sonuçsuz kalmıştır.
Çekilen aile fotoğrafları ne yazık ki tarihin derinliklerine gömülüp gitmiştir.
En derin saygı ve sevgilerimle.