SEKÜLER KAPİTALİST AVRUPA = MÜTTEFİK TÜRKİYE!?

Evet, sevgili okurlar.

Bugünkü “SEKÜLER KAPİTALİST AVRUPA = MÜTTEFİK TÜRKİYE!?” başlıklı yazımızın muhtevasını, kapsamlı bir şekilde, enine boyuna sizinle paylaşmaya çalışacağım...

Bu paylaşımımda, Batı dünyasına karşı veyahut Türkiye’nin mevcut sistemine karşı kin, garez ve karalama gibi bir niyetimiz yok.

Ancak yakın tarihimiz boyunca gerek batı dünyasında olsun, gerek Türkiye’de olsun, yaşanmakta olan bozuk oluşumlar, yanlış gelişmeler, batıl saptırmalar ve toplumsal kargaşa, dökülen kanlar, yağmalanan servetler ve kapitalist dayatmalar, insanları, milletleri, ülkeleri, perişan ettiğini görmemiz ve bilmemiz gerekir!.

Bunlar toplumları başta ekonomik olarak, sıkıntıya sokmuştur.

Büyük bir sömürü düzenine neden olmuştur...

Bu paralelde açıkça ahlaki çöküntüler ve toplumsal dejenerasyon ve erime, söz konusu olmuştur.

Yarar yerine zararlara sebebiyet vermiştir..

Barış, kardeşlik, sevgi, muhabbet, özgürlük, eşitlik gibi kavramların varlığı kökten sökülüp atılmıştır...

Toplum; her şeyden soyutlanmış bir insanlık iskeleti haline getirilmiştir.

İşte “SEKÜLER KAPİTALİST AVRUPA” “İslamofobi” deyip duruyor..

İslam’ı büyük tehlike olarak görüyor...

İnanan İslam ülkelerini milletleriyle beraber izmihlale uğratmak istiyor.

Aynı bu paralelde mevcut Türkiye’deki sistem, hem de kokuşmuş bir sistem...

Ki bu sistemir “seküler, demokratik, hukukun üstünlüğüne bağlı tanımlanması da, insanı sinirsel hastalığa düşürmektedir...

Zira kamu vicdanı bu yalanlara, bu uydurmalara dayanamıyor.

Bugün kapitalist, seküler, yani dinden uzak sermaye gücü Avrupa’da nasıl varsa, Türkiye’de de aynı eşitlik içerisinde varlığını sürdürmektedir...

Bu itibarla milli dayanışma ruhuna dayanarak, sistematik fesattan, bozgunculuktan, kargaşadan, terörden, yağmacılıktan, rüşvetten, faizden, fuhuştan, uyuşturucudan tümüyle arındırılmış yepyeni bir Türkiye’nin varlığı gerekir.

Ama görünen odur ki tam tersine Türkiye, her şeyiyle sekülarist, kapitalist batı dünyasıyla müttefik olarak işbirliği içerisindedir...

Yani her alanda bağımlıdır, bağımsız bir Türkiye değildir.

Batı dünyasının İslam’a karşı beslediği din düşmanlığı ne yazık ki rejim olarak, sistem olarak Türkiye, o sekülarist, kapitalist, dinden uzaklaşmış hali yıllardır yaşıyor.

Bu bir gerçektir.

Konuşan hakikattir diyoruz.

Hal-i âlem meydanda.

 

* * *

 

Bakınız, sevgili dostlar.

Oluşan oluşumların gerçek yüzüne bakıldığında, Türkiye; Sayın Başkan Erdoğan’ın varlığına rağmen her gün biraz daha fersah fersah din mefhumundan, İslam mefhumundan uzaklaştırılmak isteniyor..

Devletin hangi kurum ve kuruluşuna bakıyorsanız bakın; “sistematik” bir işleyiş var...

Hiçbirisi hukukun üstünlük gerçeğine uygunluk arz eden adımlar atmıyor...

Bilakis “hukuku” ayaklar altına alıyor...

Şöyle ki...

Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devleti olarak algılanıyorsa ki algılanıyor...

O zaman, öncelikle hukuku temsil eden ve hukukun anahtarını tümüyle kendi elinde tutan “Yargı Erkine ve Yargının işleyişine” bakmak lazım...

Sormak gerekmez mi?

Yargıdaki mevcut yargılama sisteminin kaçta kaçı hukukun üstünlüğüne uygundur acaba?

Evet, kanun var.

Hukuk muhakemeleri kanunu var.

İş kanunu var.

Ceza kanunu var.

Hukukçu olmadığımız için bunların hepsini hukuk diliyle buraya sergilemiyorsak da karınca kararınca bu kurumun bünyesinde kamuoyunun yakaladığı birçok hukuksuzluk, tartışılmazdır?

Hukuku uygulayan birçok hâkim ve savcıların yanlışlıkları diz boyu...

Hele hele İş Mahkemelerinin uyguladıkları hukuk (!)

Hele hele iş mahkemelerinin aldıkları yanlış kararlar, hem de hukukun semtinden geçmeyen yanlı, bağımlı kararların varlığı...

Bize göre bu bir hukuk garabetidir, utanç verici bir haldir.

Niye mi?

Dedik ya;

Görünen köy kılavuz istemez.

Gerçekten Diyarbakır’ımızda işverenlere karşı açılan İş Mahkemelerinin uyguladıkları yargılama şekli, aldıkları kararların yüzde 90’ı hukuksal değildir...

Hakka, hukuka, hakkaniyete, adalete dayalı hiç değildir.

Ancak ve ancak karşı tarafın, yani haksız yere para kazanma, sebepsiz yere zenginleşme anlayışıyla ne yazık ki bazı baroların bünyesinde oluşturulmuş bir avukatlar lobisi vardır.

O avukatlar lobisi, tümüyle gerçek dışı, fasa fisodan ibaret iftiralarla dolu bir savunmayla Türk hâkimini kendi kazancı uğruna, aldatarak yanıltabiliyor.

Böylece alınan kararların yüzde 80’i-90’ı şablondan ibaret bir karar haline dönüşüyor...

Vaziyet bu iken,  “hukukun üstünlüğüne inanan Türkiye’nin neresindeyiz?” diye kendi kendimize sormak zorunda kalıyoruz..

Davacı taraf sadece işveren, istihdam yaratan iş çevrelerini suçlayarak “zuladan, havadan para koparma” anlayışıyla, resmi belgelere rağmen hem de SGK’nun imzalı bordrolarına rağmen hem de şirketlerin ticaret sicil gazetelerinin tesciline rağmen hem de o davacı işçi görünümlü vurguncunun getirdiği şahitler ve tanıkların tümünün husumetli olmalarına rağmen sahte, yalan, uyduruk ifadelerle devletin kocaman resmi belgeleri çürütülüyor.

Hem de aynı mahkemenin hâkimleri tarafından çürütülüyor.

Resmi belgeler ortadan kaldırılıyor, atılıyor.

Uyduruk, husumetli iki tane tanığın ifadesini ön plana alarak hüküm veriyor.

Sormazlar mı?

Hani Türkiye Cumhuriyeti, hukukun üstünlüğüne inanan bir Türkiye’ydi?

Hani çağdaş medeniyet seviyesine yürüyen, demokrasiye inanan bir devlet şeklinin varlığından bahsediliyordu?

 

***

 

Bugünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız “SEKÜLER KAPİTALİST AVRUPA = MÜTTEFİK TÜRKİYE!?” ifadesi yerli yerinde bir ifadedir.

Zira bu Türkiye, hiçbir zaman, hiçbir şekilde, hiçbir platformda hukukun üstünlüğüne, milli iradenin varlığına inanarak milli bir politikayı gerçekleştirmiyor.

Buradan Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül Bey’e ve HSK’ya ithafen seslenerek diyoruz ki;

Lütfen!

Hukuku uygulayın.

Şu bayatlamış sosyalist, devrimci sendika ağalarının efsanevi CHP’yle birleşerek Türkiye’ye yutturduğu İş Kanununa lütfen el atılsın.

Ve iş mahkemelerinin hâkimlerinin de tümüyle olmasa bile büyük bir bölümünü yeniden gözden geçirerek bir hukuk eğitimden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Aksi halde bu hal muhal.

Ya yeni hal ya izmihlale doğru gidiyor Türkiye.

Zira her şeyin ana kaidesi, ana kolonu, dayanak noktası, hukukun üstünlüğüdür...

Hukuku “ukuk” olarak değil hukuk olarak uygulamaktır önemli olan!..

En derin saygı ve sevgilerimle.