SEKÜLER KAPİTALİST AVRUPA = MÜTTEFİK TÜRKİYE!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Malumunuz üzre son zamanlarda Türkiye’nin üzerine çok tehlikeli oyunlar oynanıyor.

Bu oyunlar; Haçlıların, Siyonistlerin, bizi içten yıkmak için tertiplenmektedir...

Ki, bu oyunlar rastgele oyunlar değildir.

İçteki kavgalar..

Özellikle iktidar ve muhalefetin kavgaları...

Çıkar yolunu takip eden medyanın kavgaları..

Hiçbiri, memleketimize bir fayda getirmez, getirmemiştir de!...

Sürekli kaos üretici!...

Zira karşıda bariz şekilde ülkeyi yok etmek için, devleti yıpratmak için, Cumhurbaşkanını küçük düşürmek için “oyunlar” sergilenmektedir...

Bu oyunlar gerçekten yüce kitabımızın tespitleri doğrultusunda baktığımızda, bırakın insanları, bırakın toplumları, bırakın devlet ve ülkeleri, dağları bile eriten, yok eden oyunlardır.

Nitekim yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “İbrahim suresinin 46. Ayeti” tüm insanlığa hitaben açıkça, uyarmaktadır...

Ayet mealen şöyle diyor;

“Gerçekten onlar (İslam'a karşı) tuzaklar kurdular. Oysa onların tuzakları dağları yerlerinden oynatacak nitelikte de olsa, Allah'ın denetimi altındadır (O'nun iznine tabidir).”

Yüce Allah’ın açıkça küfür sistemlerinin, münafık yandaşlarının tuzakları dağları sarsabilir, eritebilir bir güçte ise, devletleri, ülkeleri ve  milletleri haybehay eritmeye çalışır.

Tuzaklı planlı programlarıyla iktidarları yıkar.

Canla başla çalışan devlet adamlarını yıpratır.

Hedeflerine ulaşıncaya kadar hile ve oyunlarını gerçekleştirmeye devam ederler...

Yaşanan olaylar bunu bize gösteriyor.

Ancak bu da bilimsel bir gerçektir.

Ki kamuoyuna mal olmuş bir ifade var.

“Tu’reful eşya’u bi eddadiha”

“Her şey zıddıyla tanımlanır, bilinir ve ortaya konulur...”

İster siyaset alanı olsun.

İster ekonomiksel alan olsun.

İster bilimsel alan olsun.

Bilimle cehalet.

Aydınlık ile karanlık.

Tek kelimeyle gündüz ile gece.

Hiç bu zıtlar birbirini kabul edemezler.

Hangisi gelirse zıddı olan gider.

Bu misalle yola çıkarsak…

Bugün Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten AK Parti lideri Başkan Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Erdoğan, nerdeyse 20 yıldan beri Türkiye’yi bu duruma kadar yöneterek getirmiştir.

Ama “su uyur, düşman uyumaz.”

Sayın Erdoğan’ın çalışma stilini, ilerlemesini, güçlenmesini istemeyen zıtlar, rakipler, özellikle içimizdeki piyon şebekeleri elbette ki Erdoğan’ı yıpratmaya çalışmaktan haz alırlar.

Nasıl alaşağı edelim?

Nasıl 10 yılda bir vesayetçi, darbeci anlayışları, girişimleri hâkim kılalım?

Nasıl bir yalan dolan, uydurma videolarını hazırlayalım?

Bu gibi girişimler hiçbir zaman gözden kaybolmazlar.

Nitekim 20 günden beri Sedat Peker’in Youtube’da yayınladığı videolar orta yerde.

Yıllardan beri bir suç örgütü lideri durumunda olan Sedat Peker, şimdiye kadar nerdeydi?

İktidar partisiyle, bakanlarla, hatta Cumhurbaşkanıyla zaman zaman hasbıhal içinde kendine görüntü vermiş olmaları, halkın gözünden kaçmamıştır.

Ama her nedense son birkaç ay önceden yavaş yavaş baş göstererek başta İçişleri Bakanı, eski Başbakanlardan Binali Yıldırım, sonrasında Cumhurbaşkanı vs. alay edercesine çektirdiği videoların, gerçekten gaflet uykusuna dalmayan bir millet olarak bunun peşini bırakmamalıdır.

Devlet, hükümet, iktidar...

Cumhurbaşkanı, böylesine rastgele iftiraları, bühtanları, gerçekdışı yaftaları yapanların yanlarına kar bırakmamalıdır.

Tüm bu biriken kin ve nefretle dopdolu yayınlar, rastgele bir suç örgütü liderinin ağzından çıkıp rahatlıkla yayılanlar değil…

Nerdeyse Türkiye Cumhuriyeti devletini küresel bir suç potansiyeli durumuna sokmaktadır...

Bu da, hiç de hayra alamet değildir.

28 Şubatlar, 27 Mayıslar, 12 Eylüller, 15 Temmuzlar vs. gibi olup biten darbeler meşru hükümetleri çeşitli entrikalarla alaşağı etmeye çalıştığını, unutmamak gerekir!

Ama devletin de, hükümetin de büyük bir suskunluk içerisinde durması, sanki “süt dökmüş kedi” gibi yürüyüp arkasına bakma şekli de gerçekten düşündürücüdür.

Ve millet bunu içine sindiremiyor.

Sıradan bir insan olarak sen kalk, milletin oylarıyla iktidara gelen Cumhurbaşkanını, eski Başbakanı, İçişleri Bakanı vs. alay mevzuu edercesine iftira kampanyası başlat.

Bu durum gerçekten yukarıda söylediğimiz gibi hayra alamet değildir.

Hele hele Cumhurbaşkanının bir yıl önceden 84 yıldan beri esaret içinde olan Ayasofya’nın açılışını yapması, yetmiyormuş gibi iki gün önce Taksim Camiinin açılışını yapması, iblis rakiplerini zıvanadan çıkarmış ve kudurtmuş durumda.

Ama öyle inanıyoruz ki bu millet her şeyi biliyor.

Tespitlerini değerlendiriyor.

Gerek duyduğu zaman millet her şeyiyle onu kökten eritip kaldıracak güce sahiptir.

Yeter ki siyaset samimi olsun.

Bu siyasetin gölgesinde yapılan milli dayanışma, çalışma, gelişme, sıradan olmasın, ciddi olsun.

Her şey milletle paylaşılsın.

Bu çıkan uyduruk videolar, Avrupa’ya kaçıp da devletin aleyhine yayın yapanların fiiliyatlarına millet inanmıyor ve kulak asmıyor.

Bize göre böyle.

* * *

Sevgili dostlar.

Gelelim madalyonun ters yüzüne.

Seküler kapitalist baskıcı Avrupa, müstevli haçlı anlayış, jakoben küfür sistemlerini yerinde bırakalım.

Zaten toplum onları tanıyor.

Ama içimizdeki aynı anlayışa sahip hıyanet erbaplarının yıllardan beri Türkiye’nin üzerine Atatürkçülük adına sekülarist bir zihniyetle yola çıkmıştır.

Toplumun diniyle, inancıyla, imanıyla oynaması ve yüce İslam dinini Hıristiyanlık dini gibi sadece milletin inancının kulla Allah arasında bir yaşam tarzı olduğu algısını yaymaya çalışmışlardır...

“Din işleri ayrı, devlet işleri ayrı, millet ayrı” gibi faktörlere böldürme şekli olup bitenlerin hepsinden daha tehlikelidir.

Zira millet bir değil ki?

En büyük tehlike milletle devleti birbirinden ayırıp “din ayrı, devlet işleri ayrı, ibadet ayrı” gibi rastgele uyduruk siyasetin dayatılmasıdır...

Vesayetçi bir anayasayla, bu memleket yönetilemez.

Yönetilemediği gibi toplumsal bir huzur da sağlanamaz.

Kargaşa söz konusu olur.

Bunu dünkü yazımızda da söylemiştik.

Bu millet, sosyal ve siyasal dengeyle yaşamak ister.

Bunun yolu da ilahi hukuktan, adaletten ve şeriat gerçeklerinden geçiyor.

Allah’ın kelamı olan şeriat hükümlerinin yaşatılması, bize göre elzemdir.

Tam tersine ortadan kaldırıp vaz’i yasalarla ülke yönetilemez.

Devlet bir yere gidemez.

Halkla devlet arasında bir barış da sağlanamaz.

Mevcut hukuk sistemimize bir çekidüzen vermek üzere yargının yeniden yapılandırılması için önümüzdeki günlerde Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül Beyefendi ile HSK üyelerine ve tüm kamuoyuna sunmak üzere, bir rapor çalışması yapacağız...

Yoksa Türkiye bu hukukla, bu yargıyla, bu kirli Avukatlık sistemiyle bir yere varılamaz.

Önce Hukuk.

Hukuk.

Hukuk.

Ama rejim ve sistem bu kutsal kavramı “gukuka” çevirirse kıyamet ondan kopar.

En derin saygı ve sevgilerimle.