SEKÜLER KAPİTALİZM’DE KADININ YERİ VE İSLAM!?

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen bir olay, son günlerde ülkenin ve medyanın gündemini hayli meşgul ediyor...

Özellikle Yeni Akit Gazetesinin deneyimli kaleme sahip yazarı Abdurrahman Dilipak Beyefendinin bir yazısının yanlış anlaşılması sebebiyle, bir hayli tartışıldı..

Nitekim Türkiye’nin 81 ilinde Dilipak hakkında suç duyurularında bulunuldu.

Aslında Abdurrahman Dilipak hocanın amacı kamuoyu nezdinde “kadını yermek, kadına kin ve nefret bağlamak” değildi.

Dilipak hoca nerden bakarsanız, bakın 50 yıldan beri yazı yazan bir şahsiyette sahiptir.

Kadına yönelik hakaret maksadıyla yazı yazabilecek bir niyette, bir karakterde olmadığına inanıyoruz.

Yakından tanıdığımız için, onun sadece niyeti ihlastır, İslam’a göre kadınların yerinin fıtratlarına uygun üstün bir makam olduğunu çok iyi bilmektedir..

Yanlış kelimeleri kadına yönelik kullanacağını da sanmıyorum..

Ki inanıyoruz da!

Özetle şunu söylemek istiyoruz.

Bugünkü yazımızın başlığından da anlaşıldığı gibi, Seküler kapitalizmde ve İslam’da kadının yeri birbiriyle mukuyase edildiği zaman; aralarında “dağlar kadar” fark vardır…

Fıtrata uygun olarak İslam’ın kadına vermiş olduğu üstünlük ve vakar ne seküler ve ne de kapitalizm rejimlerinde söz konusu değildir..

O hak tanınmamıştır.

Tam tersine seküler ve kapitalizm rejimlerde, kadın, fıtrat (yaradılış) kanununa aykırı olarak kullanılmaktadır.

Kadına karşı istismarcı, riyakâr, inkârcı bir anlayış, kadına hak ettiği yeri vermemekle beraber, o hakkı da tanımıyor.

İslam ise inandığımız yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in kadına vermiş olduğu hak ve temel özgürlük fıtrat kanununa uygun olarak verilmiştir.

Ki kadının kutsiyetini birçok ayetleriyle ispatlamıştır.

Kadının erkekten daha aşağılama bir yaratık olduğunu gösteren herhangi bir ibare İslam’ın hiçbir yerinde yoktur.

İslam’da kadının yeri fıtrata uygun yaşama tarzıdır..

O yaşam tarzı da, kadını aile için bir terbiye unsuru ve hilkat yadigârı, analık üstünlüğüdür...

Zira yüce kitabımız Kur’an’ın birçok ayetlerinde kadının nafakası evladına düşer, kadının yönetim ve idaresi sorumluluğu kocasının sırtındadır.

Bunlar tamamıyla kadına verilen hukukun üstünlüğüdür..

Kur’an-ı kerimde de sabittir..

İşte “Nisa” suresinin 7. Ayeti...

İslam’ın kadına vermiş olduğu miras hakkını ne güzel de ifade etmektedir...

Bu dünyanın hiçbir medeniyetinde yoktur.

Ayet mealen şunu söylüyor...

“(Ölen) ana-baba ve akrabanın (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana-baba ve akrabanın bıraktıklarından ister az ister çok olsun, kadınlara da (Allah tarafından) farz olarak belirlenmiş bir pay vardır.”

Bir de kadının evlatlarına düşen, kadının nafakasını gösteren “Bakara” suresinin 233. Ayetine bakalım.

“Emzirmeyi tamamlatmak isteyen (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler.

Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği, örfe uygun olarak babaya aittir.

Hiçbir kimseye gücünün üstünde bir yük ve sorumluluk teklif edilmez.

Hiçbir anne ve hiçbir baba çocuğu sebebiyle zarara uğratılmasın. (Baba ölmüşse) mirasçı da aynı şeyle sorumludur. Eğer (anne ve baba) kendi aralarında anlaşarak (iki yıl dolmadan) çocuğu sütten kesmek isterlerse, onlara günah yoktur.

Ve eğer (anne-baba), her ikisi, (anne ile çocuğun) ayrılmasına karşılıklı rıza ve danışma ile karar verirlerse, (bundan dolayı) onlara bir günah yoktur ve eğer çocuğunuzu sütannelere emanet etmeye karar verirseniz, teslim edeceğiniz çocuğun emniyetini uygun bir şekilde sağlamanız şartıyla size bir günah yüklenmez.

Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ve bilin ki Allah tüm yaptıklarınızı görmektedir.”

* * *

Sevgili okurlar.

Bunu da belirtmeden geçmek istemiyoruz.

Yüce İslam dininin seküler kapitalizme karşı kadına vermiş olduğu hakkaniyet ve özgürlük, başka hiçbir yerde gösterilmemiştir.

Zira İslam dini kadına vermiş olduğu hak, temel özgürlük, kadının fıtrat kanunu denilen yaradılış gerçeğine uygun bir hakkaniyet içermektedir,,,

O hakkaniyet, kadına toplumda verilen üstünlük seviyesidir.

Ama seküler kapitalizm, kadını tam tersine bir emtia olarak gösterip, yaradılış kanununa aykırı olarak kadına gösterdiği liyakat, kadını aşağılamaktan başka bir şey değildir.

Zira kadının cibiliyetinde hayâ vardır, edep vardır, utanma vardır, terbiye vardır ve öğretmenlik vardır.

Ama neyin öğretmenliği?

Toplumun çekirdeğini oluşturan “Aile öğretmenliğidir?”..

Toplumsal hayat akışlarına uygun, gelenek ve göreneklere göre “nesilleri” yetiştirmek, çocukları büyütmektir.

Kadını bir emtia gibi başka yerlerde çalıştırıp, hayâ damarını yırtıp, gençliği yoldan çıkarıp, yarı çıplak vücudu göstererek topluma bir fitne unsuru olma biçimi hiçbir zaman kadına gösterilen bir hak-hukuk değildir..

Tam tersine İslam’ın kadına vermiş olduğu temel hak ve özgürlüğüne aykırıdır..

Avrupa’dan ithal edilmiş bir vahşete “hürriyet” adının verilmiş olması, inanan bir İslam dünyasına terstir, uygun değildir.

Ve aykırıdır.

Çünkü Avrupa’nın kadını yaradılış kanununa aykırı olarak göstermesi ve toplumun içine sürmesi, gerçek medeniyet ve ilim zirvesine aykırı olmakla beraber, tam tersine medeniyetin “M” harfine bile ulaşmadığının bir göstergesidir.

Hemen şunu da belirtelim ki kadının bu şekle sokulması, toplumda bir fitne unsurunun yaratılmasıyla beraber, hiçbir dinde yeri olmayan mimsiz bir medeniyetin dik alasıdır.

Avrupa; bununla kendini medeni bir dünya olarak sayıyorsa yanılıyordur..

Çünkü, cehaletin derin kuyularına düşmüş, kendinden haberi yok..

En derin saygı ve sevgilerimle.