SİYASET NE ALEMDE?!
Hiç de iyi bir alemde değil?.. Dünü aratıyor.. Çünkü “Salih bir amel” noktasında, “ne görev ve ne de” misyon üstleniyor.. Ve ne de; şeffaflık arz ediyor.. Hep sırlar alemi içerisinde; “bukalemun” bir ruhu organize ederek kendine alan yaratıyor.. Hiçbir değere önem vermiyor, çünkü o “değerler” üzerinden siyaset devşiriyor.. Kavram aldatmacasıyla; “kendine yaşam alanı, hayat iksiri” oluşturuyor.. Velhasıl; “siyaset” hiç de sadra şifa verici değil..
***
Bakınız, yıllar yılıdır bu minvalde yazıyoruz, çiziyoruz, konuşuyoruz, memleket meselelerine odaklanıp, yerli ve milli olabilme adına, “tarihsel tecrübenin” ışığında, tavsiyelerde bulunuyoruz!.. Büyük bir çaba içerisinde, hep “acaba bu kez, iyi olunacak, siyaset salih bir amelin rotasında, değerleri, kutsalları ulvi bir kimlik ve hassasiyetle” sahiplenecek mi deyip duruyoruz. Amma velakin; kime dersin!.. Hal-i durumdan dolayı da; hayıflanmıyor değiliz!
***
Zira söylediklerimiz, dile getirdiklerimiz, yaşanan ve yaşatılanlar noktasında siyaset dünyası “hakikatlere” üç maymun koduyla, bakıyor.. Özellikle muhafazakâr geçinen ve inanca dayanarak toplumdan oy alan siyasilerin ortaya koyduğu siyaset, ne hazindir ki birbiriyle örtüşmüyor… Söylem ve eylemler “aynı istikamette” yer almıyor.. Zıt kutuplarda seyrettiği için de bu ne “melez, çelişkili, güven vermez” siyaset kulvarında, insanları derin düşüncelere mahkûm ediyor… Hayal kırıklıkları yaratıyor..
***
Milli iradeyle “paralellik” arz etmeyen adımlar atılıyor!.. Bu da haliyle söz konusu siyasetin ülke için, millet için, devlet için “hayati önemden” çıkarak, “hayati tehlike” arz edici kimliğe dönüşüyor…
Çünkü bu siyaset ve siyasilerin anlayışı, şunun idrakinde değiller. Bu millet susuz kalabilir, ekmeksiz kalabilir, aç kalabilir, parasız, pulsuz kalabilir.. Amma velâkin; inancını, ahlakını, kültürünü, tarihini hiçbir şeyle değiştirmeyeceği gerçeğinin farkında değil…
***
Yoksa, 1950’lerden günümüze dek yola çıkan milli siyaset, özellikle muhafazakâr geçinen, milli iradeyi temsil eden siyaset anlayışı, mevcut “müesses nizamın” emir ve komutasında, yürümezdi?!… Milli iradenin istekleri paralelinde başarılar elde eder, özellikle ulvi değerleri “dokunulmaz” hale getirirdi.. Ama hiç de bu rotada yürümedi, hedef seçip, sonuca, başarıya yönelmedi?!..
***
Hatırlarsak, 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin 1. Dönem’deki halisane yapmış olduğu meclis çalışması, bakanlar kurulu, devletin çarkını az da olsa, CHP anlayışından kurtarmaya çalışıldı. Ki halk CHP’nin mezaliminden kurtulmanın umudu içerisinde idi.. Onun için de büyük bir çoğunlukla oyunu Demokrat Partiye vererek, ikinci bir dönem için, iktidar yetkisi tevdi etti.. Ama ne yazık ki millet hayal kırıklığına uğradı. Zira parti şenlendi, yüz gördü, oylar çoğaldı.
***
Hal böyle olunca da, inanmayan masonik mahfelere mensup insanlar partinin içine sızmaya başladı.. Netice itibarıyla hükümet alaşağı edildi, merhum Menderes iki arkadaşıyla beraber idam edildi. Parti dağıldı.. Yine hatırlarsak, Demokrat Partinin muhafazakârlık mirasından faydalanmak için bu kez Adalet Partisi kuruldu… General Galip Gümüşpala Genel Başkanı. O da başaramadı. Bir iniş, bir çıkış. Yani 6 defa geliş, 7 defa gidiş ve büyük bir masonik kafaya sahip Demirel ülke yönetimini üstlendi. Ondan da bir şey anlaşılmayınca ANAP geldi. Turgut Özal.
***
Bunların paralelinde bunların siyasetini beğenmeyen merhum Erbakan, Milli Nizam, Milli Selamet, Refah, Fazilet, Saadet gibi değişik isimlerle değiş-tokuş yaparak muhafazakâr milli siyasete sahip çıkmaya çalıştı. Nihayetinde geçici olarak 1 yıllığına Refah-Yol adı altında koalisyonlu iktidar oldu… Kendisi de başbakanlık koltuğuna oturdu…
Ama heyhat!
Onun tezleri, söylemleri, kurulan bir siyasetin temel felsefesine aykırı olduğu için, hemen dıştan kumandalı vesayetçi bir anlayışa sahip 27 Mayıs darbesinin uzantısı olan generaller harekete geçti… 28 Şubat’ın akımıyla, Erbakan da alaşağı edildi.. Ortağı olan Çiller de devre dışı bırakıldı…
***
Fazla başınızı ağrıtmayalım. 28 Şubat’tan sonraki gelen 3’lü koalisyon maazallah.
Başında bulunan Ecevit, MHP lideri Bahçeli ve Mesut Yılmaz. Bunların döneminde ağır faili meçhul olaylar yaşandı. Toplum, gençlik, çok değişik fraksiyonlara ayrıldı. Vay sen Hizbullahçısın, sen akıncısın, sen PKK’lısın vs. vs. gibi nice isimlerle terör örgütleri oluşturuldu ve nice fişlemelerle vatandaşlar ötekileştirilmeye çalışıldı..
Zaten bunların hepsini bir araya koyarsak, 12 Eylül’ü gerçekleştiren Kenan Evren’i konu edersek, hepsini geride bırakır. O apayrı bir zındıka cereyanıydı.
***
Özetle, bir bütünlük içerisinde Laikçi ve Kemalist anlayışın gölgesinde ülkeyi dinsizliğe, imansızlığa iterek, PKK, Hizbullah, Hizbullahı da ikiye bölüp, Menzilciler ve İlimciler gibi yapılarla çatıştırıldı… Yargısız infazlar yapıldı.. Asil kuyuları mı, köy baskınları mı, cezaevleri mi? Hepsi bu ülke insanına, farklı siyasi hesapların girdabında reva görüldü…
Neyse, çok da detaya girmeye gerek yok..
***
Sonuç itibariyle diyeceğim şu!..
Son bir asır içerisinde, ortaya konulan siyaset hiçbir zaman milli siyaset olmamıştır, olmaya da meyil vermemiştir..
Halis bir niyet de ortaya koymamıştır..
Hiç bir şekilde, bu millete maneviyatını da yaşatamamıştır.
Hele hele şu AK Partinin 20 yıllık çalışma haline bakıldığında, gerçekten ortaya konulan siyaset açısından, insan çok vahim ümitsizliklere sürükleniyor!?
Muhafazakârlıkla yola çıkan, Refah Partiden, Selamet Partiden ayrılıp, hem de Erbakan’la kavgalı olarak ayrılıp parti kuran zevat-ı muhteremler, ne yazık ki birbirlerine düştüler, bölük pörçük oldular.
Parti ancak bugünkü Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın elinde kaldı.
Gerek Başbakanlığı dönemi olsun, gerek Cumhurbaşkanlığı dönemi olsun.
Allah var, inkâr edilmez.
Çok büyük çabaları oldu.
Özellikle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun büyük çabasıyla terörle mücadelede dev adımlar atıldı.
Ve ülke geçici de olsa “şiddet ve terör” noktasında nefes alabildiyse de, bu da onların çabalarıyla olmuştur..
Ama ekonomiksel sıkıntı, doların yükseklere fırlaması, akaryakıtın her gün biraz daha haddini aşarak zam görmesi, ülkeyi mevcut kritik sürece sokmuştur…
Toplum çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya…
* * *
Gel gelelim; AK Parti’nin son 5-6 yıllık zaman dilimi içerisindeki siyasetine!
Ve tabi ki devlet kurumları..
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın başında bulunduğu bir devletin içine sızdırılan çok kirli emeller ne yazık ki devletin bazı bakanlıkları bünyesinde bilerek, bilmeyerek, isteyerek, istemeyerek çok kirli işlere, olumsuz projelere imzalar atılıyor!
Örneğin;
Bir hafta önce Antalya’da bir soytarının Kur’an kursunda, Kur’an-ı kerime tekme atması, basması, ayaklarının altında ezmeye çalışması..
Bursa’da bir okulun binasında Okul Aile Birliği etkinliği adı altında körpe dimağlı gençliğe dansöz oynatılması…
Kocaeli Üniversitesindeki, İlahiyat Fakültesi’nin mezuniyet töreninde, öğrencilerin hep bir ağızdan “Onuncu yıl marşını” okuması…
Kayseri Erciyes Üniversitesi’nin düzenlediği Bahar Şenliği’nde, binlerce öğrencinin İzmir Marşı okuması..
Ve daha sayabileceğimiz nice; provokatif eylem ve söylemler!
Yaşananlara karşı insan acaba diyerek; bunların tümü, vesayetçilik hareketlerine bir nevi çağrı mıdır?
Yeni darbelerin alamet-i farikaları mıdır?
Vesayetçi ve postmodern Batı Çalışma Grubu vs. gibi kirli anlayışların bir öncülü hareketleri midir?!
Her ne ise…
Hiçbiri milletin gözünden kaçmaz.
Ama her nedense AK Parti iktidarına ne oluyor ki hiç ama hiç de bunlara karşı bir refleks geliştirmediği gibi; kimseden de bir ses çıkmıyor.
Başını kuma gömmüş “devekuşu” gibi olayları izliyor..
Sanıyor ki “kimse beni görmüyor..”
Yanlış bir anlayışla başını kuma gömüyorsa da bilmelidir ki gövdesi dışarıda.
“Dost acı söyler” kabilinden…
Bu millet, beklentilerini AK Partiden bulamasa, milli irade tahakkuk etmezse, der demez istikamet değiştirir…
Toplum, ümmet, “ben bir hayal kırıklığına mı uğradım” diye düşünmekten kendini kurtaramaz bir hale gelir?!.
İşte tüm bunların yaşanır haline dedik ki “SİYASET NE ALEMDE?!”
Bu siyasetin çalışma hal-i pür melali, siyasetçileri nereye götürüyor sorusunu ikmale getiriyor!?
Hem de iri puntolarla..
Sonuç itibariyle toplum, büyük bir beklenti içerisinde yaşıyor…
Ama heyhat!
“Bekle gör” misaliyle, bir türlü rahat nefes alamıyor..
Sürekli kâbuslar görüyor…
En derin saygı ve sevgilerimle.