SİYASETTE, EMANETE SADAKAT VAR MI?!! (II)
Evet, sevgili okurlar.
Sohbetimizin ana teması; milli iradeyi temsil eden
demokratik çoğulcu parlamenter sisteminin uyguladığı siyaset üzerinedir.
Çünkü bu siyaset, mutlaka ve kesinlikle "milli
iradenin" ruhuna uygun olması lazım.
Pek tabi ki, milletin oy kullanarak TBMM’ne gönderdiği
her parlamenter, ister muhalefet olsun, ister iktidar olsun; milletçe tevdi
edilen siyaset emanetine sahip çıkmaları gerekir.
Milli iradenin "ruhuna" uygun davranmalıdırlar.
Evet, Siyasi emanet nedir?
Siyasi emanet; Halkın 7’den 70’e kadar beklentilerini
tarihine, kültürüne uygun olarak devletin tüm kurum ve kuruluşlarını demokratik
hukuk ilkeleri çerçevesinde uygulamaya geçirmek, demektir.
***
Sohbetimize başlık olarak kullandığımız ifade;
“SİYASETTE, EMANETE SADAKAT VAR MI?!!” bir soru şeklidir?
Peki buna cevap nasıl verilmelidir?
Elbette ki, siyasette emanete sadakat, seçmenin
milletvekillerine tevdi etmiş olduğu siyasi emaneti, bu emanetin uygulaması,
milletin sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel dahil olmak üzere tüm günlük
hayat akışlarını "milli ruh ve inanç paralelinde" uygulamal şeklidir?
Ama ne var ki; mevcut anayasa hiçbir zaman Türkiye
insanının ruhuna ve milli değerlerine uygun olmamıştır.
Ve uygun bir davranış biçimine de sokulmamıştır.
Çünkü mevcudiyetiyle, hukukun bilimsel ilke ve
kurallarına aykırılık teşkil etmektedir.
Dünya hukuk literatüründe böyle bir anayasanın varlığı
söz konusu olmadığı gibi uygulaması da söz konusu değildir.
İllaki totaliter, komünist, cebri ve keyfi rejimler
hariç.
***
77 milyon inanmış bir Türkiye, bağlı bulunduğu yüce
kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Nisâ” Suresinin 58. ayetinin hükmünün uygulamasını
seçilenlerden istiyor.
Yüce ayetin meali şöyle;
“Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve
insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size
ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür”
Bu nedenle diyorum ki; "bunun lamı cimi yoktur ve
olamaz da!."
Zira bu yüce ayetin hükmü, kamu düzeninin
gerçekleştirilmesine yönelik bir hükümdür.
Hem sosyaldir, hem siyasaldır, hem de toplumsal sağlam
bir ruhun değerlendirilmesidir.
* * *
Evet, “Siyasette Emanete Sadakat” ifadesi, 77 milyon
insanın ifadesidir.
Bu yalnız bizim ifademiz değildir.
Bilimsel bir ifadedir..
Tarihi bir gerçektir, milletin sağlıklı bir yaşam tarzına
uygun bir tespittir.
Her milletvekilinin omzunda taşıdığı milletin emanetine
sadakat gösterilebilmesi için, mutlaka milletin bünyesine uygun bir hukuk
sistemini gerçekleştirmek gerekir.
Yoksa Allah’ın her günü çoğalmakta olan yasa dışı,
insanlık dışı vahşetler devam edecek.
Kimse de önleyemez.
İşte, Özgecan’lar, Münevver Karabulut..
Daha sayılabilinecek onlar gibi yüzlerce, hatta binlerce
kişinin uğradığı vahşi cinayetler.
Onun için, böylesi vahşetlerle karşılaşma tehlikesi
"ne ilkidir, ne sonuncusudur" diyorum.
Çünkü bu yasalarla, zira bu insan temel hak ve
özgürlüğüne uygun olmayan anayasayla, cuntacı, darbeci anayasanın hükümleriyle
bu memleket huzur bulamaz, refah bulamaz, kamu düzeni de hiç sağlanamaz!..
Aslında siyasilerimiz bunu daha iyi biliyorlar.
Özellikle iktidar partisi..
Ana muhalefet partisi ve diğer muhalefet partileri de
bunu bizden çok daha iyi biliyorlar.
Bilindiği gibi Türkiye’deki siyasetin uygulanmasında rant
var, çıkar var, vurgun var ve rüşvet var…
Yani devlet ihalelerinin bazı çevrelere peşkeş etme şekli
var..
Kısacası var da var!!!.
Ama tüm bunlar salt bu hükümet dönemine ait değildir.
Gelen gideni aratır misali, tüm iktidarlar döneminde, bir
hastalık gibi yaşatılmıştır.
Devletin birçok kurum ve kuruluşlarının bünyesinde
yapılan yağmalamalar tamamen keyfidir.
Özellikle yargı mekanizmasındaki rant gerçeğini hiç kimse
inkâr edemez.
Lakin, sistem rantiyeci bir sistem olmuştur.
Türkiye Barolar Birliği’ne bakıldığında baroların çalışma
stillerinin nerede ise yüzde 70’i bu minvaldedir.
Hukukun uygulamasından daha fazlasıyla para kazanma
gayreti vardır.
“Ben nasıl bir müvekkili ayarlayayım da, ben nasil para
koparayım” düşüncesinin hâkimiyeti bu sistemde mevcuttur.
Adil olmayan bir hukuk sistemi, bu memleketi daha nereye
kadar götürür diye sormamak elde değildir?
* * *
Dünkü ve bugünkü yazılı medya olsun, görsel medya olsun
hepsi ve herkes, Mersin ilinin Tarsus ilçesinde üç gün evvel meydana gelen bir
vahşeti konuşuyor.
İnanıyoruz ki bu konuşma, Türkiye’nin bir teamül hareketi
gibidir.
Söylenir, yazılır, çizilir, amma olay eskidikçe unutulur…
Hatta “Bu olay artık yargıya intikal etmiştir, hakkında
konuşmak suçtur, adliyeyi etkilemek için yazılan yazılar birer suç unsuru
halinde olduğu unutulmamalıdır” denilir.
Kritik bir olay oldu mu, yargıya intikal ettiğinde
“Konuşmamak lazım” diye yaftalar atılıyor.
Bu da hiç kuşkusuz ki, olayları eskitip unutma
planlarından biridir.
Sevgili okurlar.
Sözü fazla uzatıp, başınızı ağrıtmayalım.
Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar Türkiye, doğusuyla
batısıyla, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, Çerkeziyle, Lazıyla, bir
türlü rahat nefes alamamıştır.
Demokratik hukuk ilkeleri paralelinde yönetilmemiştir ve
anlaşılan budur ki bundan sonra da yönetilemez.
Yıllardan beri bu memleket kan ağlıyor.
Terör uğruna harcanan yüz milyonlarca dolar, bu ülkeyi
iktisaden çökertmiş durumda.
Neden?
“Çırpındıkça batıyor” misali hukuk dışı bir sistemi ne
kadar kurcalarsan kurcala, ne kadar çırpınıyorsan çırpın, sağlam zemine bir
türlü oturtturamıyorsun.
Başta anlatmaya çalıştığımız “Emanete Sadakat” “Nisâ”
Suresinin 58. ayetinin hükümlerini hatırlayıp, derhal uygulamaya geçilmesi
lazım ki yüce İslam hukukunun gösterdiği yolda yürümedikçe pusula şaşılır,
cadde olsa dahi zigzaglı çukur meydana gelir, sağlam bir hukukun yürümesini
engeller ve engellemektedir.
Muhterem Başbakanımız Ahmet Davutoğlu çok iyi niyetiyle
mitinglerde hep “Kamu düzeni” deyip duruyor, ama acizane tavsiyemiz; hukuk
düzeninin sağlanabilmesi için, 550 parlamenterin yer aldığı "demokratik
parlamenter sisteminin" gerçek manada uygulanmasının yolu İslam hukukundan
geçiyor.
İslam hukuku bu memlekete enjekte edilmedikçe,
emperyalist ülkelerden ithal edilen hukuksal sistemle, hukuk dışı milli eğitim
sistemiyle, hiçbir zaman huzur getirilemez!
Ve milletin emanetine sadakat de söz konusu olamaz!.
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Baştan sona kadar anlattığımız gibi, bu halk huzur
istiyor, refah istiyor, mutluluk istiyor.
Milli değerlerine sahip çıkılmasını istiyor.
Eğer parlamento gerçek manada bu uygulamayı sağlam zemine
oturtturamıyorsa, o topluma yazık olur ve tüm emelleri kursağında kalır?
Hiç kuşkusuz ki, herkes de beddua eder...
En derin saygı ve sevgilerimle.