SİZDEN KİM IRAK OLDUYSA HAKKA YAKINDIR! (II)
Evet, sevgili okurlar.
Gerçekten bu ülke, milletiyle, devletiyle, coğrafyasıyla,
yıllardan beri hep içten vuruluyor.
Hain plan ve tuzaklarla karşı karşıya kalıp duruyor..
Rejim, oldukça kozmopolit uygulamalarla sürecine devam
ediyor.
Halk, her gün biraz daha endişelerle dopdolu,
belirsizliklere doğru gidiyor…
Her ne kadar mevcut otorite, iktidar, milli irade olarak
AK Partinin elinde ise de bize göre bu da sembolik bir olaydır.
Görüntü böyle veriliyorsa da aslında bugüne kadar milli
irade gelen giden hiçbir iktidarın elinde olmamıştır.
Ancak ne var ki son 14 yıldır AK Partinin elinde
görünüyorsa da hiç unutulmasın ki Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın samimi
çabalarıyla halkın her seviyesine inmesiyle kendi geçmişinden almış olduğu iman
ve inanç kültürüyle, daha doğrusu İmam Hatip kökenli olma hasebiyle inanca
sımsıkı bağlı bir ilim ve iman abidesi durumunda olma kişiliğine dairdir..
Bu sayede ülkeyi 14 seneden beri bu seviyeye kadar
getirmişse de gerek içten, gerek dıştan, işbirlikçi hıyanet ve ihanet
erbaplarının da her daim, hedefinde olmuştur.
Özellikle AK Partinin bünyesinde mevcut olan kozmopolit
bukalemun tipindeki çıkarcı, sadece kişisel rant peşinde koşan insanların da varlığı
bize göre hem ülke için, hem de Erdoğan için büyük bir tehdit ve tehlikedir.
Zira kimliğini gizli tutan böylesine insanlar, ahtapot
gibi 7 kola sahiptirler..
Çok değişik kollarla bu partinin içinde gününü gün
ediyorlarsa da halkın dikkatinden kaçmıyor.
Gâh bir kolu PKK’da, gâh bir kolu paralel yapı olan Gülen
cemaatinde, bir yanda da ihale sektöründe, öbür yanda medya sektöründe kisretli
ve geniş çaplı ahtapot gibi çok kola sahiptir.
Ama yine de bereket versin ki bu halk, salt çoğunlukla
Sayın Erdoğan’ın yüzü suyu hürmetine bu partiye oy veriyorsa da ne yazık ki
nemalanan ayrı ve partiyi zor pozisyonlara sokan yanlış yapılar söz sahibi
olunca halk ne yazık ki der demez zaman zaman umutsuzluğa da kapılmıyor değil.
Ama hiç unutmayalım ki bu oluşumlar, bu gelişmeler
kesinlikle mevcut kozmopolit seküler ve Kemalist bir rejimin varlığından
tevellüt ediyor olmasıyla beraber, daha fazlasıyla aynı rejimin derinliğinden
gelen gizli, karanlık masonik düşüncelere sahip batıcılıkla kendini aldatan
bakterilerde yok değil..
İşte ne yazık ki devlet bir türlü kendini bu
bakterilerden kurtaramıyor.
Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın tüm hassasiyetine rağmen
bu bakteriler faaliyet içerisindedirler…
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Yıllardan beri siyaset arenasında rol oynayan nice
bukalemunlar vardır.
Tineti bozuk, karakteri belirsiz nice nice
megalomanyaklar, değişik pozisyonlarda bukalemun gibi renkten renge giren
insanlar parlamentoda sözde milli iradeyi temsil etmişler/ediyorlar.
Söz sahibi olmuş…
Bakan olmuş…
Ve sözüm ona bu milleti idare etmişler.
Örnek mi istiyorsunuz?
İşte size, Namık Kemal Zeybek…
Eski bakanlardan meşhur bir isim.
1989–1991 yılları arasında Turgut Özal Başbakanlığında
yeniden kurulması için çalıştığı Kültür Bakanlığı’nın ilk Kültür Bakanı oldu.
1992–1994 yıllarında, Süleyman Demirel’in başbakanlığı
döneminde, Büyükelçi unvanıyla Başbakanlık Başdanışmanlığı yaptı.
Türkiye ile Türk Dünyası’nın koordinasyonunu
gerçekleştirdi.
1994–1995 yılları arasında aynı konuyla görevli olarak
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı görevinde bulundu.
1995 yılında yapılan Milletvekilliği genel seçimlerinde
Doğru Yol Partisi İstanbul Milletvekili olarak tekrar meclise girdi ve 1997
yılına kadar Türkiye Cumhuriyeti Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanlığı yaptı.
Şimdi ise havada, muallâkta kalan bir isim.
Ne idüğü belirsiz bir pozisyonda…
Buna rağmen, büyük bir cesaretle Türkiye ve dünya kamuoyu
karşısında zırvalayarak, cesaret göstererek, Donkişot gibi yel değirmeniyle
savaşıyor.
Daha doğrusu, diğer bir deyimle merd-i kıpti gibi, arz-ı
endam ederken, sirkatini da ele veriyor.
Çıkmış, yüce İslam dinine saldırmaya çalışıyor.
Yüce İslam dininin temel kurallarından olan “Namaz’ın
Kur’an da geçmediğini” “Cumhurbaşkanı Kur’andan konuşur mu” gibi zırvalayarak
kendini yeniden kamuoyuna tanımlamaya çabalıyor.
Onun ruhi derinliğine yerleşmiş Turancılık, ırkçılık,
Türkçülük kavmiyetçiliğiyle kendini yeniden tanımlıyor.
Tıpkı, Fransa'da eğitim görmüş jon Türklerden şair Namık
Kemal gibi…
Zaten adını da taşıyor…
Belki önümüzdeki yıllarda sağ kalırsa yeni bir siyaset
platformunda yer alarak Meclise girmeyi nasıl sağlayabilirim hayaliyle, kendini
internet sitelerinde, sosyal medyada meşhur olmaya çalışıyor.
* * *
Düşünün sevgili okurlar.
Gerçekten ülkemiz yıllardan beri ne idüğü belirsiz
kişiliksiz insanlarla karşı karşıya kalmıştır ama buna rağmen millet, bin
seneden beri dayandığı Kur’an inancı sayesinde böylesine edepsiz anlayışlardan
kendini sakındırabilmiştir..
Ve uzak kalabilmiştir.
Günü gelmiş, hak ettiği şamarını da bu tür insanların
yüzüne indirmiştir…
Ve o kirli yüzlere de gerektiği yerde tükürmüştür.
Bakınız, Zeybek diyor ki;
“Kur’an da Namaz yok, namazı Zerdüştlerden aldık”
Evet.
“Kur’an da Namaz yok, namazı Zerdüştlerden aldık” diyen
akıl fukarası, tinet yoksunu, kendini beğenmiş bir şahsiyet!…
Ne yazık ki yukarıda yazdığımız siyaset biyografisiyle
Bakanlık yapmış birisi, hatta merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun partisinde
temsilcilik yapmış ve bu memleketin bütçesiyle, bu milletin vergisiyle maaş
alıp beslenmiş biri.
Kıyıda köşede kalan bu insan, şimdi yeniden kendini
kamuoyuna tanıtmak için böyle ahmakça, kendini yanlış anlayışıyla kamuoyuna
yansıtıyor.
Ve şöyle diyor;
“Kur’an da Namaz yok, namazı Zerdüştlerden aldık”
Demek ki Türkçülük ırkçılığıyla bilinen bu kişi nerdeyse
kendini PKK terör örgütünün “Peygamberimiz Zerdüşt’tür, biz Zerdüşt’e inanan
bir kavimiz” demeleriyle ittifak içindedir.
Kirli ve menfi bir milliyetçilik, kavmiyetçilik
edepsizliği nerede olursa olsun, hangi dinden, hangi ırktan olursa olsun, bir
yere kadar, bir noktada ittifak içindedirler.
Evet, Zeybek şöyle devam ediyor;
“Kur’an-ı Kerim’de Namaz diye bir kelime yoktur.
Bilenler çok ama birçok insana şaşırtıcı gelecek bir
ifade.
Namaz kelimesi Arapçada da yoktur.
Bugün Araplar namaz demezler, bazen salât, bazen zikir
denir.
Salât dua demektir.
Biz Türkler, Müslümanlığı Araplardan değil, Farslılardan
öğrendik.
Daha doğrusu Tacik diye bir halk vardır..
Tacik halkını oluşturan da samaniyan diye bilinen
Firdevsin Şahnamesini yazdığı dönem”
Vs. vs. böylesine safsata, zırvalama gibi cehaletini
ortaya koyan bu kişiye sizce ne demek lazım?
Onu bir televizyon ekranında açık oturuma davet etsek
dahi onu büyütmüş ve bir yerlere kadar getirmiş oluruz.
Bu görüşleriyle kendini ortaya koyan bu insan son
derecede ahmaklığının zirvesinde olduğunu gösteriyor.
Böyle insanlara;
“Cevab-ül ahmaki el-sükuti” demeliyiz.
Yani Ahmak’a bilimsel değil, ancak susarak cevap verilir.
Ama buz buna karşı da susamayız.
Her ne kadar ahmakça ifadeler kullanıyorsa da
karakterinin belki kıyısında köşesinde mevcuttur da belki biraz insanlık şuuru
dinler öğrenir.
Kur’anın Arap diliyle Hz. Muhammed (s.a.v) kalbi üzerine
inen bir kitap olduğuna yerle gök şahittir.
Namaz kelimesi ise Türkçe bile değil, Farsça olmakla
beraber, Arapça olmayan hiçbir kelime Kur’an da yoktur ve olamaz da.
Ancak yüce Kur’an-ı Kerim’de zekât ile namazın İslam’ın
ana beş rükünlerindendir ve bu ilahi kitapta namaz ile zekât kavramlarının bir
arada tam 84 yerde geçmiş olması, açık ve nettir.
Kur’ana inanan bunu çok iyi biliyor.
Ama “benim dinim Zerdüşt dinidir” diyen veyahut
Turancılıktan gelmiş bir ırkçı soysuzu bunu bilmiyorsa şunu söylemek gerekir..
Aklını başına al.
Sen bir daha da bu memleketin siyasetine giremezsin.
Bu halk, sana oy vermez.
Sana oy veren dinden çıkar.
Çünkü sen bu ifadelerinle kendini İslam dininden çıkarmış
birisin.
Zerre kadar, İslam’dan, kitaptan, kültürden, tarihten
nasibini almışsan, “Cumhurbaşkanı Kur’andan konuşur mu?” gibi safsatalara
girmezsin.
Aslında hukuksal olarak bir Cumhurbaşkanı, bir devlet
büyüğü olması hasebiyle, bırakın Kur’andan bahsetmesini, büyük camilerde Cuma
günleri halka hitaben İslam hukukuna göre hutbe okuması gerekir.
Demek ki Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Kur’andan ayet
okurken, Efendimiz (S.A.V)’in hadislerinden bahsederken, senin örümcek beynin
bunu kaldıramıyorsa biz ne yapalım.
Evet.
Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan, çok şerefli, çok üstün
seviyede layık olmakla beraber, daha da devlet başkanı olmaya layık bir insan
olduğu inancındayız.
Cumhurbaşkanı Hadis-i Şerif’ten örnek getirerek;
“Tenakehu tekaserü”
“Evlenin, çoğalın. Ben kıyamet gününde sizin
çoğunluğunuzla övüneyim” diyen o yüce İslam Peygamberi (S.A.V)’nin bu Hadis-i
Şerif’i zaman zaman halka hitaben Cumhurbaşkanı bunu dile getiriyorsa, senin de
örümcek beynin bunu kaldıramıyorsa kime ne?
Kabahat kimde?
Bize göre kabahat yine kozmopolit rejimin
uygulamasındadır.
En derin saygı ve sevgilerimle.
Hayırlı Cumalar...