TARİH GÖSTERDİ Kİ!

Evet, sevgili okurlar.

Tarih hiçbir zaman gerçekdışı konuşmaz, daima hakikatleri anlatır.

Bu, insanlık tarihi boyunca namustur ve kanundur..

Yani kanun-i ilahi kâinat içerisinde nasıl değişmiyorsa, tarihi hakikatler ve gerçekler de saptırılmadığı takdirde yani tahrif ve tebdil edilmediği müddetçe, orijinalliğini korur, muhafaza eder, günü gelir, şamar gibi intikam alır.

Nasıl ki ilahi adalet bir namus ise, değişimi tebdil ve tağyiri kabul etmez, tarihi gerçeklerde aynen bir ilahi kanun gibidir.

Değişikliği, tahrif ve tağyiri kabul etmez..

Bununla oynamak insanlık dışı bir harekettir ve gerçeklerle ters düşmektir.

İnsanlık gereği olarak kimse bunu kabullenemez.

***

Tıpkı Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi;

“Zaman gösterdi ki Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil”

Beşeriyet, varolduğu müddetçe daima kâinat içerisindeki değişmez hükümlere tabidir.

Zira insan, kâinatın yaradılışının neticesidir ve nümune-i misal denilen her şeyin örneğidir.

Bu itibarla ebediyete intikal etse bile insan, dünyadaki yapmış olduğu güzellikler veya kötülüklerin karşılığını mutlaka adl-i ilahide görecektir ve sorgulanacaktır.

İyiliğe karşı cennet mükafatını alır, yapmış olduğu mezalim, zulüm ve insanları aşağılama gibi tavırlarının karşılığı da cehennemdir ve ona da en layığı odur.

Yaradılış kanunu gereği de iman hakikatlerini tümüyle bünyesine taşıyan nurlu bir hakikat gerçekten imanla yaşama tarzıdır.

Onun tersi ise küfür karanlığıyla karşı karşıya kalmaktır.

Ki küfürle yaşayan bir insan, mutlaka onun da cehennem azabıyla karşılaşması muhtemeldir.

Bu nedenle diyoruz ki yaşamakta olan dünyamızın hal-i pür melali, özellikle Irak, Suriye, Mısır gibi devletler, yaklaşık yüz sene evvel Türkiye’nin de geçirmiş olduğu badireler gözden kaçmaz, hiçbir zaman unutulmaz.

Tarih bunu derin okyanusuna kaydediyor.

Ta huzur-i ilahiye kadar taşıyor.

Zalimin yapmış olduğu zulüm gereği hak ettiği ilahi şamarı yiyecektir ve cehenneme doğru yuvarlanıp gidecektir.

Yapmış olduğu iyilikten dolayı zulme uğramış ve insanlık dışı keyfi muamelelerle karşı karşıya kalmış ise de o da elbette ki huzur-i ilahide cennetle mükafatlandırılacaktır.

Beşeriyetin son yüzyıl içerisinde yani 19. Yüzyıl ile 20. Yüzyıl arasındaki geçen yüzyıl, karşılaşmış olduğu iki büyük savaşın faturaları kesinlikle İslam dünyasına kesilmiştir.

Hilafet-i İslamiye yıkılmıştır, dağılmıştır, yok olmaya mahkum edilmiştir.

Mülk-i İslami, emperyalizmin eline geçmiş veya siyon madrabazlığın kirli tezgâhlarına takılmıştır.

Bu nedenle böylesine musibetlerle karşı karşıya kalan bir İslam dünyası, özellikle Türkiye’miz ve komşu ülkelerimiz, daha düne kadar memalik-i İslamiye’nin bölünmez birer parçası iken, ne yazık ki küfrün ve şirkin, siyonizmin ve komünizmin zulmüne maruz kalmış, nerede ise yok olup gitmiştir.

* * *

Bilindiği gibi dünkü Diyarbakır Söz Gazetesinin manşetinden verilen bir haberi okudum ve gerçekten derinden derine etkilendim, hem de nasıl etkilendim.

Zira I. Dünya Savaşı’ndan sonra o günün Osmanlı arşivlerine göre adı Kürdistan coğrafyası, bugün ise Doğu ve Güneydoğu adı verilmekte olan yöremiz gerçekten çok elim ve üzücü hadiselerle karşı karşıya kalma zorunluluğu yaşamıştır.

Evet, manşetten büyük puntolarla verilen haber şöyle;

“NİHAYET ŞEYH SAİD MEYDANI!”

Üst başlık okunduğunda; “89 yıl önce 47 arkadaşıyla bu meydanda idam edilmişti”

Evet, Şeyh Sait Efendi idam edilmişti. (Rahmetullah-i Aleh-i, rahmeten vasiaten)

Allah ebediyen geniş rahmetiyle rahmet eylesin, hem de o 47 şehit arkadaşlarıyla beraber.

Yalnız haberin içeriği, olayın tam gerçeğini yansıtmıyorsa da kıyıdan, kenarından olsa bile yine de anlaşılır bir durumu vardır.

Zira hadise rasgele bir olay değildir.

Bize yutturulan yalansöyleyen bir Türkiye tarihi buna Kürt isyanı diyorsa da kesinlikle bunda isyan söz konusu değildir.

Hak arama durumudur.

Kürt isyanı da değildir, Kürt kıyamı da değildir.

İllaki İngiliz emperyalizminin ve Siyonist yahudinin ve jontürk ırkçılarının şeytan üçgeni içerisinde uydurulmuş bir proje gereği, böylesine Şeyh Said ve böylesine seçkin, değerli Kürt Bilim adamları çok büyük mezalime uğramıştır.

Ama İslam adına...

Oysaki cumhurun arkasında olmayan bir cumhuriyetin kesinlikle milletin malı olmayıp da “Lozan hezimet anlaşmasından” sonra İngilizlerin dayatmasıyla cumhuriyeti kuranların keyfiliği içerisinde oluşturulmuş, dışa bağlı bir piyon oluşturmanın projesi neticesinde Şeyh Said ve arkadaşları, hatta o günkü deyimle Kürdistan’ın tüm din ulemaları ve meşaikleri ayaklanmıştır, bu ayaklanma hak arama ayaklanmasıdır.

İsyan değildir, terör değildir, kışkırtma hiç değildir.

Olsa olsa kıyamdır.. O da İslam adına kıyamdır..

* * *

Bu nedenle tarihin bize gösterdiği olay akışı paralelinde anlaşılan budur ki;

Yüce İslam dinini, tüm gerçekleriyle bünyesine taşıyan, Türk’ü olsun, Laz’ı olsun, Çerkez’i olsun, Alevi’si olsun, Sünni’si olsun, her kim olursa olsun, bunların iman ve inancına karşı gerçekleştirilen bir kirli projedir.

Bu kirli proje gereği o günden bugüne kadar bu coğrafyanın insanları, hatta tüm Türkiye’nin insanları rahat yaşayamamıştır.

Kan, gözyaşları, söndürülen nice ocaklar, darboğaza giren ekonomi, kültürel hayatın çekilmez bir duruma sokulması, ahlaki çöküntüler, tüm bunlar Siyonist ve emperyalist haçlı ve jontürkler diye adlandırılan İttihat ve Terakki Cemiyetinin oluşturduğu madrabaz kirli bir projenin sonucudur.

O günden bugüne kadar, Şeyh Said gibi coğrafyamızın ve milletimizin büyük insanlara bırakın Fatiha okunmasını, adları bile yasaklanmıştı.

1925’te kurulan acımasız örfi idare mahkemeleri bunlar bir çırpıda Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda sabah ezanı vaktinde idam edilirken, sene-i devriyesinde de Van’ın Erek Dağı yaylasında da Kur’an ilimlerinin tedrisatını yapan Bediüzzaman Hazretleri ve o yörenin yine nice büyük ulema ve meşaikleri derdest edip, sürüm sürüm süründürmüşlerdir.

İşte, tarih buna elbette ki lanet okuyacaktır.

Çünkü bu mazlum insanlara yapılan böylesine mezalim, insanlığın yüz karası olduğu gibi çarpıtan ve yalan söyleyen tarihimizin de yüz karasıdır.

* * *

Evet, gerçekten Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’nın o meydana Şeyh Said Meydanı adını vererek, resmileştirdiklerinden dolayı tüm kamuoyu nezdinde şükranlarımı sunuyorum.

Özellikle her iki Eşbaşkan Gülten Kışanak ile Fırat Anlı’yı ve Belediye Meclis üyelerini bu girişimlerinden dolayı tekrar tekrar şükranlarımı sunarken, saygılarımı da iletiyorum ve destekliyorum.

Bu nedenle Bediüzzaman Hazretleri diyor ki;

“Zalimler için yaşasın cehennem”

Zaten kâinat içerisindeki oluşan toplumsal hayat akışları da bunu gerektiriyor.

Zalim zulmünü devam ettirirse, illaki karşılığında cehennemi görecektir.

Mazlum da Mazlumiyetten ve mağduriyetten dolayı da şehittir, karşılığında cennetle mükâfatlanacaktır.

En derin saygı ve sevgilerimle.