TARİH ÖNÜNDE ESKİ TÜRKİYE VE YENİ TÜRKİYE!
Evet, sevgili okurlar.
Siz değerli okurlarımızla her zaman bu köşede paylaşmak
istediğimiz ana gerçek; "geçmişe yönelik tarihimizin gerçek yüzünü
gösterme" hususudur.
Kandırmacalı yalan söyleyen tarih, fayda yerine zarar
vermiştir ve vermeye de devam ediyor.
Bilindiği gibi bu toplum; tarihi derinliğinden gelen
İslam’a inanmış, örf, adet, gelenek ve göreneklerini o mecrada yaşatmış bir
toplum olarak, kendini her asırda İslam gerçeğiyle "zaptu rapt"
altına almıştır.
İmanlı ve inançlı bir ecdadın evladı olarak, hep oluşa
gelmiş güçlü bir millet olmuştur.
Bu itibarla her zaman burada ifade etmeye çalıştığım,
anlatmak istediğim; eski Türkiye ile yeni Türkiye karşı karşıya getirildiğinde,
özellikle Ramazan ayı gibi şerefli, kutsal bir ibadet ayında, iftar
sofralarında, teravih namazlarında, akşamdan sahur zamanlarına kadar yapılan
bütün ibadetler geçmiş tarihimizin gerçek yüzünün ifadeleridir, iman ve İslam
rabıtalarıdır.
Hiçbir batıl inanç, yanlış ve bozguncu ideoloji, batı
dünyasına bağlı kirli düşünce ve o senaryolar, hiçbir zaman bunu kabul
etmemiştir ve bundan sonra da kabul etmeyeceklerdir.
Ve bu toplum da, bunlara geçit vermeyecektir.
Ama bilmiş olalım ki bugünkü Türkiye, yıllardan beri
acımasız hain terör odaklarına rağmen kendini bu seviyeye kadar taşıyabilmişse,
inancını hala yitirmemiş, dinini, kıblesini ve değerlerini, tarihini arka plana
atmamış yeni bir Türkiye oluşmuşsa…
Hiç unutmayalım ki Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın imanı ve dürüst yaşantısı sayesinde olmuştur.
***
Hiç kuşkusuz ki, Türkiye’nin doğusuyla, batısıyla,
Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, zengin bir mozaik içerisinde karma bir
ülke olmakla beraber, tek inanç, tek kitap, tek devlet, tek ülke, tek bayrakla,
her şeyden üstün bağlayıcı olan inanç birliğine sahiptir.
Bu tevhit birliğidir, İttihad-ı İslam’dır.
Bundan başka da bir çaremiz yok..
Bizim için bütünlük arz eden Kur’anın etrafında
saflarımızı pekiştirmekle, birbirimize sarılmaktan başka çare yok.
* * *
Bakınız, sevgili dostlar.
İki gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni yazılan ve 10
ciltten ibaret olan Büyük İstanbul Tarihi Eseri Tanıtım Programı’nda çok önemli
tespitlerde bulunurken, Türkiye’nin yarınlarına dair büyük projeleri de
müjdeledi.
Erdoğan, Türkiye’nin geçmiş yüzyıl içerisindeki çok hain
plan ve senaryolarla karşı karşıya kaldığını, son olarak da o hain planların,
Gezi Parkı ve 17-25 Aralık olaylarıyla daha net bir şekilde, kendini deşifre
ettiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cemal Reşit Bey Konser Salonu’nda
düzenlenen Antik Çağdan 21. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi Eseri tanıtım
programında Türkiye’nin geçmişe ve geleceğe yönelik tüm çıplaklığıyla
gerçekleri ortaya koyarken şunları söyledi;
“Ben Sayın Başkanıma söylüyorum, ‘Cesur olacaksın’
diyorum.
Eğer cesur olmazsan biz bu işi başaramayız.
Cesur olmamız gerekenlerden bir tanesi, bugün burada yine
söylüyorum, Taksim’deki Gezi Parkı.
Oraya o tarihi eseri inşa edeceğiz.
Eğer tarihimize sahip çıkacaksak, o tarihi eseri oraya
yeniden kurduracağız ve adı bunun ister tarih müzesi olur, ister şehir müzesi
olur, bunu orada yapmamız lazım.
İçinde Almanlara bir köşe yaparız.
O köşede onların neler yaptığını dünyaya tanıtırız.
Fransızlara bir köşe yaparız, onları da orada tanıtırız.
Amerikalılara yaparız, onları da orada tanıtırız.
Dünya hepsini tanısın, nerede neler yapmışlar hepsini
görelim.
Ama bu millete iftira atanlar, bu milleti de orada
görsün.
Çünkü bizim tarihimiz kara tarih değil, ak tarihtir, bunu
görsünler.
Taksimin olduğu yere de inşallah, Taksim Meydanı’nın
ihtiyacı var, oraya bir salâtin cami (yani Osmanlıyı yöneten sultan ve
padişahları simgeleyen bir cami) yerleşmesi lazım. Bunların projesi falan her
şeyi hazır.”
* * *
Cumhurbaşkanının işaret ettiği husus ve ana gerçek;
Batı dünyasının eskiden olduğu gibi bugün de Türkiye’ye
karşı, Osmanlı İslam Hilafetine karşı hazırladıkları tezgâh ve tuzakları artık
yüzlerine vurmak üzere böyle bir camii yapmak gerekir.
O caminin muhteva ve bağlantılarında, haçlı batı
dünyasının gerçek yüzlerini birer köşe olarak göstermeliyiz.
Bu tarihi gerçekten anlaşılan budur ki Cumhurbaşkanının
öğrencilik çağındaki taşıdığı inanç ve iman meşalesi neyse, bugün devletin
zirvesinde de aynı o inanç meşalesini taşımaktadır.
Bu itibarla tavsiyemiz budur ki;
Bu mübarek Ramazan ayında inanan her Müslüman, bu
Cumhurbaşkanının varlığına ve gücüne dua etmesi lazım..
Allah bu memleketin başından onu eksik etmesin, uzun ve
hayırlı ömürler nasip eylesin diye dua etmek gerekir.
İnanın sevgili okurlar.
Ben kendim, herhangi bir devlet büyüğüne karşı bugüne
kadar herhangi bir yağdanlık yapmam söz konusu olmamıştır, olamaz da.
Ancak her şeyden evvel Ziya Paşa’nın dediği gibi;
“Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz”
Bu çerçevede ben şahsen yeni Türkiye’ye inanıyorum ve
ümit besliyorum.
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Burada yazımızın başından sonuna kadar bünyesine
yerleştirmek istediğimiz gerçek; yalan söylemeyen tarihe inanmaktır ve sahip
çıkmaktır.
Yanıltıcı, bozguncu, tüm her şeye rağmen gerçeklerin
yüzünü kirli şalla örten yalancı tarihe inanmamak gerekir.
İnandığımız ve bağlı bulunduğumuz yüce İslam dininin
Müslümanlar arasındaki güçlü rabıtada bunu gerçekleştiriyor.
Onun için Cumhurbaşkanı tüm konuşmalarında çok değerli
cümleleri vurgulayarak kullanıyor.
Evet.
İslam’ın doğduğu sabahtan kıyamete dek, köklü bir dava
ortaya koymuştur.
O dava “Islahiyet-ül Kübra” “En büyük barış ve kardeşlik”
davasıdır.
Irkçılığa, kavmiyetçiliğe, unsuriyete, kabileciliğe,
coğrafyacılığa, dilciliğe ve renkçiliğe hiçbir zaman yer vermemiştir..
Çünkü, köklü ıslahatçı bir davadır.
Cahiliye döneminden kalıntı olarak bize intikal edip
günümüze kadar yaşamakta olan kavmiyetçilik, unsuriyet, ırkçılık ve kabilecilik
gibi yanlış ve batıl ideolojilere İslamiyet yer vermemiştir ve vermez de.
Onun yerine ebedi ve en güçlü, en metanetli iman
rabıtasını koymuştur.
Bu iman rabıtası paralelinde günü gelmiş, hicret
gerekmiş, Müslümanlar her zorluğa katlanarak hicret etmişler, memleketlerini
terk etmişler.
Cihat etmişler, yardım ve yerleşmeyi sağlamışlar.
Elbette ki buna rağmen kan ve nesep yakınlığı da ortadan
kalkmamıştır.
Ama kör bir taassuba dayalı değil, akrabalık ve kan bağı
Kur’anda söz konusudur.
Müslümanlar, ilk İslam başlangıcında büyük düşman
tehlikesine karşı dört ana unsura ayrılmışlar.
Bunlardan ilki; Mekke’den Medine’ye hicret eden
muhacirler olmuştur.
Bu muhacirler Bedir Savaşı ile Hudeybiye Sulh’undan önce
hicret eden İslam’ın fedakâr kahramanları olmuştur.
İkincisi; yine Bedir Savaşı ile Hudeybiye Sulh’u olmadan
önce Medine’de ensarlar oluşmuştur.
Yani Medineliler Mekke’den hicret eden tüm muhacir
kardeşlerine kapılarını sonuna kadar açık bırakmıştır ve yardıma koşmuşlardır.
Üçüncüsü; bir de hicret etmeyen, hicrete gitmeyen
Mekke’de kalan müminler.
Elbette ki inancından zerre kadar taviz vermemiş,
Mekke’de bile müşriklerle mücadele vermişlerdir.
Dördüncüsü; Hudeybiye Sulh’undan sonra hicret eden
muhacirler ki bunların vasıfları yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Enfal”
suresinin 72 ve 73. ayetlerinde açık ve net olarak bize bildirilmektedir.
Bakın bu iki ayetin yüce meali aynen şöyledir.
Bize ders-i ibret olsun ve önümüzü açan, aydınlık
sağlayan parolamız ve meşalemiz olsun.
“72. Ayet;
"İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla,
canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler
var ya, işte onlar birbirlerinin velileridir.
İman edip hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye
kadar, onların velayetleri size ait değildir.
Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse, sizinle
aralarında sözleşme bulunan bir kavme karşı olmadıkça, yardım etmek üzerinize
borçtur.
Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir."
73 ayet;
"İnkâr edenler de birbirlerinin velileridir. Eğer
siz bunları önlemezseniz ve mücadelenizi onlara karşı gevşetirseniz, onlar
ileride yeryüzünde büyük fitne ve bozgunculuk çıkaranlar olup başınıza bela
olacaktır”
Ayetten anlaşılan budur ki inanlar, inanmayanlara
güvenmeyecekler, taviz vermeyecekler ve hiçbir zaman bel bağlamayacaklardır.
Ve siyaset arenasında da onlara oy verip
güçlendirmeyeceklerdir.
Aksi takdirde vebali çok ağırdır, o vebalin altından da
çıkamayacaklardır.
En derin saygı ve sevgilerimle.