TERÖRİST ÖRGÜTLERİN BİRLEŞİK YENİ İSMİ?
Evet, sevgili okurlar…
Bilindiği gibi evvelki akşam Ankara Kızılay semtinin
göbeğinde büyük bir patlama meydana geldi.
Bu intihar saldırısında 35 vatandaşımız hayatını
kaybetti.
19’u ağır olmak üzere 125 vatandaşda yaralı…
Tabi iki de, terörist var. Biri kadın, diğeri erkek.
Canlı bomba..
Hiç kuşkusus ki, bu menfur saldırı Türkiye için ilk
değil…
Son da görünmüyor…
***
Evet..
Evlere şenlik, nazar değmesin!
Türkiye insanı olarak, yıllardan beri mevcut Kemalist
rejimin sayesinde ne yazık ki, "teröre, şiddete, katliamlara" alışa
alışa bu duruma geldik.
Kalpleri körelterek...
Allah encamımızı hayır eylesin.
Bakalım bu kör taassuba dayalı gidişat bizi nereye
götürecek?
***
Türkiye…
Doğusuyla, batısıyla…
Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla ve acemiyle tarih boyunca
bin seneden beri yüce İslam dinine inanmış bir ülke olarak bilinmektedir.
Amma velakin, mensubu bulunduğumuz bu yüce İslam dininin,
milletçe ve devletçe kıyısından kenarından bile geçemez hale getirildik..
Ve de geçemiyoruz.
Sadece şekilcilikten ibaret…
İstismar, riyakârlık, putperestlik, hudfroşluk, (kendini
beğenme) gibi hallerle hep günümüzü gün ediyoruz.
En önemlisi de, dinimizin gerçek manada ciddi radikal
öğretilerine yanaşmıyoruz.
Uygulamasından, fersah fersah da uzağız.
***
Bakınız, 81 milyon nüfusa sahibiz..
Ki bu potansiyelin yüzde 99,9'u Müslüman…
Ne var ki, dinimizin gerektirdiği talimi, terbiyeyi,
öğretim ve eğitimini alamıyoruz ve veremiyoruz..
Çünkü vesayetci bir anlayışla, herşey elimizden alınmış.
Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar, hep batı
emperyalist eğitimine tabi tutulmuşuz..
Nesilden, nesile "tahribatlar" geçirerek,
değerlerimizden uzaklaştırıldık..
Öyle ki, dinimizin bize öğretmek istediği başta Allah
korkusu dâhil olmak üzere; ahlaki yüce
değerlere ulaşamadığımız içindir ki, Kemalist ve laik bir sistemin bünyesinde
yetişen gençlik bugün günah nedir bilmiyor?
Helal nedir, haram nedir idrak etmiyor.
Bir insanın katledilmesi yeryüzündeki tüm insanların
katledilmiş kadar ağır bir suç olduğunun idrakinde değil…
Tabi hal-i hazırda yalnız yetişen gençlik değil, toplumun
tüm kesimleri de maalesef bu pozisyondadır
Daha doğrusu bizi yöneten devletin rejim
biçimlendirilmesi de dâhil bunu bildiği halde bile bile bu yüce manayı, bu yüce
anlayışı, toplumdan kaldırmıştır..
Nitekim kaldırmakla yetinmemiş, öğrenimine, yaşamasına,
uygulanmasına yasak getirilmiş olduğu gibi; zaman zaman da bunu uygulamak
isteyenlere de, prangalar vurulmuş, soruşturmalar açılmıştır.
Mahkemelerde insanlar yargılanıp tutuklanarak
cezaevlerine konulmuştur.
***
Eğer Ankara’da 5 ay içerisinde 3 defa böylesine
katliamlar yaşatılıyorsa ve sadece intihar saldırısını yapan katil
saldırganların ölümüyle iktifa ediliyorsa..
Demek ki, iş işten geçmiştir..
Zira adam parçalanarak ölmüş gitmiş!
Ama bıraktığı izin büyük bir katliam olduğunu herkes bile
bile bunu yutuyor.
Yani resmi düzen artık bunu kim yaptı, kim yaptırdı
olması yerine sessiz kalıyor.
Böylece savcılıkların açmış olduğu dosyalar zaman
içerisinde, raflarda tozlanıp kalıyor..
Yani 40 yıldan beri bu ülkemizin hali pür melali hep
böyle devam ede gelmiştir…
Demek ki mevcut rejim, mevcut düzen, Kemalist ve laik bir
rejim olduğu halde demokratik insan temel haklarına saygılı bir rejim(!?)
olarak kendini ifade ediyor, ama her nedense demokrasinin, hukukun ve adaletin
kenarından, kıyısından bile geçmiyor.
Yine zalimin yaptığı zulüm yanına kar kalıyor.
Mazlum ve mağdur olan zaten ya yok olup gidiyor, ya da
çile ve işkenceler içerisinde endişeli hayata devam ediyor.
Tüm bunlara rağmen deyim yerindeyse aç kabadayı gibi
kendimize demokrasinin gömleğini, kılık kıyafetini, yakıştırmaya çalışıyor isek
de fakat hey hat…
Ne yazık ki o da bize bir türlü, uymuyor..
Ki o demokrasi ve hukukun elbisesini bile kendi
vücudumuza biçemiyoruz, dikemiyoruz ve giyemiyoruz.
Bu rejimin gölgesinde yaşamakta olan bir toplum, bir ülke
olarak ne yazık ki, olup-bitenlerin nezdinde, dünya kamuoyu önünde maskara
durumuna düşmüş bir haldeyiz…
Bakın bu hususta merhum Necip Fazıl Kısakürek ne diyor;
‘’AYA GİDEN, YILDIZA GİDEN MİLLETLERE İMRENEN TÜRK
GENÇLİĞİ!
YİRMİ YAŞINDAKİ FATİH’İN AHLAK FEZASINDAN DÜŞTÜĞÜNÜZ
BUGÜNKÜ
ÇÖPLÜĞE BAKIN VE UTANIN..’’
Pek tabi ki, merhum Akif’te bu konuda hayli uyarıcı
olarak şöyle diyor;
‘’Kanayan bir yara gördüm mü yanar tac yerim.
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git diyemem. Aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Zalimin hasmıyım ama severim mazlumu
İrticanın şu sizin lehçede bu mu ?’’
***
Evet, sevgili okurlar
Tarih boyunca yeryüzünde fesat çıkaranların hiçbir zaman
yaptıklarının yanında kar kalmamış olması kesin tarihi gerçekler silsilesi
arasındadır.
Nitekim 4000 yıl önce Hz. Salih’in kavmi onun
peygamberliğini içine sindiremedikleri için ilahi bir mucize olarak ona
gönderilen tek devesini önce kestiler. Ondan sonra da onu öldürmeye teşebbüs
ettiler.
Hz. Salih’in kavmi yeryüzünde fesat çıkarıyorlardı. 9
çeşitli çete ve aktörler onun zamanında da oluşmuştu. Tıpkı bugünkü Türkiye’nin
son günlerde mevcut olan, birleşen 10 terör örgütü gibi.
Bu 10 terör örgütü Hz. Salih dönemindeki 9 terör örgütüne
bire bir benzemektedir.
Zira yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’in Neml suresi’nin 48,
49 ve 50'inci ayetleri tıpatıp aynı halleri bize aktarmaktadır.
Şöyle ki
"O şehirde, yeryüzünde bozgunculuk yapan, düzeltmeye
uğraşmayan dokuz kişiden ibaret çeteler vardı.
Allah'a ant içerek birbirlerine şöyle dediler:
Gece ona ve ailesine baskın yapalım (hepsini öldürelim);
sonra da velisine: «Biz (Sâlih) ailesinin yok edilişi sırasında orada değildik,
inanın ki doğru söylüyoruz» diyelim.)
Onlar böyle bir tuzak kurdular. Biz de kendileri farkında
olmadan, onların planlarını altüst ettik. Planlarının nasıl sonuçlandığına bak;
biz onları, halklarıyla birlikte yerle bir ettik."
***
4000 sene önce Hz. Salih’in başına getirilmek istenen
kirlenme oyunları nasıl o günün insanlık bünyesinde oluşan kin, nefret, hile ve
hud-a oyunları neyse ve bunları uygulamak isteyen aktörler kimler ise…
Bugün de Türkiye’de ve İslam dünyasında, batı dünyasından
ajan ve aktörler tarafından ithal edilmiş o kirlenmenin ta kendisidir.
Ama o günün yani 4000 sene evvel ki bir peygamberin
başına ördürmek istedikleri çorap başarıya ulaşmadı…
Bilakis, tam tersine kendi başlarına ördürüldü o çorap.
Allahû Teala onları bir gece de yerle bir etti.
Aynı sure’nin 52. ayeti onların sonuçlarını anlatırken
şöyle diyor;
"İşte bunlar o kirli kavmin, hain düzenbazların
evleridir. Zulüm ettiklerinden dolayı evleri başlarına yıkılmış. O memleketin
binaları, barınakları yerle bir olmuş durumda."
Bu ilahi felaket anlayan bir toplum için yeter de artar
bile!.
***
Evet, sevgili okurlar
Şu 10 tane paralelci örgüt kararlılıkla ittifakını
sürdürürken; tabii devlette terörle mücadele tedbirlerini ona göre artırmıştır.
Bu kirlenmenin başını çeken PKK’nın elebaşlarından Duran
Kalkan sözde açıklama yapıyor.
Terör örgütü PKK başta olmak üzere Türkiye’de faaliyet
gösteren yasadışı 10 örgüt birleşerek ‘’Halkların Birleşik Devrim Hareketini’’
kurduklarını duyuruyor..
İşte bu terör örgütlerinin varlığı demek ki yalnız bugüne
münhasır değil.
Mevcut rejimin, sözde demokratik rejimin, ülkede
bünyesinde gizliden gizliye yetişen böylesine hain oluşumlarla başa
çıkamamıştır veya da tavşana kaç tazıya tut demiştir.
Zira 95 yılık bir rejimin yegâne hedefi İslam diniyle
mücadele etme olmuştur...
Daha düne kadar, iltica deyince tüm akan sular dururdu.
Bürokrat bir insan için, parmağındaki gümüş yüzük dahi
dikkat çekiyordu.
Memurun eşinin başı örtülü diye, askeri lojmanlara dahi
alınmıyordu.
Zira en büyük tehlike bunlardı. Bunlar din ve şeriat
tehlikesi idi.
Hani, 28 Şubat’ın baş aktörlerinden birisi olan Çevik
Bir’in meşhur bir sözü var.
Gerekirse PKK ile anlaşırız. Abdullah Öcalan’la oturup
kadeh tokuştururuz.
Ama bizim için en büyük tehlike şeriattır ve İslam’dır.
İşte; bakınız sevgili can dostlarımız.
Buna ağlayalım mı gülelim mi?
Kocaman bir Türkiye nerden nereye geldi?
İttihat ve Terakki’nin uzantısı olan Cumhuriyetin
kurucularının bu millete yutturmak istedikleri sahte demokrasi ve sahte uyduruk
bir rejimin neticesinde bugün Türkiye başını terör belasından kurtaramıyor.
Çünkü rejim bunu üretmiştir. Ve üretmeye de devam ediyor.
Bunun kanıtlayıcı delili de mevcut Milli Eğitim
sistemidir ve hukuktur..
Basın özgürlüğü adı altında Charlie Hebdo misali yüce
İslam peygamberine ve dinine hakaret yağdırılıyorsa ve buna anlatım özgürlüğü
deniliyorsa ve millette buna susuyorsa bu suskunluğundan dolayı bu millet
başını hiç bir zaman belalardan kurtaramaz.
En derin saygı ve sevgilerimle…