TOPLUMLARDA AHLAKİ ÇÖKÜNTÜ OLMADIĞI MÜDDETÇE? (II)

Evet, sevgili okurlar.
Dünkü sohbetimizde de ifade etmeye çalıştığım gibi, "Hasan el-Basrî (R.A)’ın hayatını" incelerken, çok önemli, can alıcı konuşmalarından bazı kilit konuları sizinle paylaşmıştım.
Örneğin; Hasan el-Basrî Hazretleri;
“Heyhat, Heyhat!
Ümmet, üç emanetini yok etmiş durumda.
Amelsiz bir söylem
Sabırsız bir marifet
Kökleşmemiş bir iman olduğu müddetçe, o toplum hilak olmaktan kendini kurtaramaz” demişti.
***
Bugün de aynı tarzda o büyük İslam düşünürü Hasan el-Basrî Hazretlerinin bazı can alıcı ifadelerini özetleyerek, sizinle paylaşmak istiyorum.
O zat şöyle diyor;
“Amel ve ahlaktaki münafıklık her asırda başını alıp gittiği gibi, oldukça çoğalıyor ve yayılıyor”
Özellikle kendi asrımızda…
Düşünün bundan neredeyse 1350 sene evvel ki, asrı kastediyor.
Varsayımla şöyle desek.
Hasan el-Basrî bu asrımızda yaşamış olsaydı, acaba ne diyecekti?
Veyahut mezarından başını kaldırıp da baktığında acaba bize hangi gözle bakacaktı?
Tabii ki bir şey diyemeyiz.
Zaten kendi yaşam tarzımız bizi ele veriyor.
***
O zat şöyle devam ediyor;
“Sen günümüzde münafıkların varlığını ve toplumda atmış olduğu nifak tohumlarının farkına varmak için veyahut gerçek yüzlerini anlamak için, özellikle toplumun müreffeh, zengin, elit tabakalarının meclislerinde bulun, seyret, irdele.
Hem onların, hem de onların etrafındaki zengin sofralarının süslü yaratıklarını, yani yalakalarını gör ve dikkat et.
Görülecek ki onlar Müslümanlık ve muhafazakârlık gibi güzel vasıfları kimseye bırakmadıkları halde, yaşam tarzına baktığında, İslam şeriatının gerçek varlığından fersah fersah uzakta olduğunu göreceksin”
İşte münafıklığın alametlerinden birisi de bu.
Yani içi başka, dışı başka…
Tıpkı çok güzel yetişmiş bir kırmızı elmanın "içine düşen" kurdun yarattığı tahribat gibi.
Dışı güzel, içi çürük.
Dışına baktığında çok güzel, süslü ve adeta parlayan bir meyve…
Ama içini açtığın zaman tamamen, çürümüş!
İçindeki kurt onu "yenilmez" hele getirmiş.
İşte insan karakteri de bu!
* * *
Hasan el-Basrî Hazretleri (R.A) çok zeki, dini ferasetleri çok keskin, ermiş biri olarak şöyle diyor; 
“Tarih boyunca nifak tohumları ve münafıklar, İslam topluluğunun içinden ayrılmaz bir parça olmuşlardır.”
Evet, İslam’ın toplumsal hayat akışları içinde olmazsa olmazı olan bu üç ana çekirdekten bahsetmiştik.
“Amelsiz söylem 
Sabırsız marifet
Kökleşmemiş bir iman”
Tüm bunlar Ümmetin içinde yaşandığı müddetçe, o milletin geleceği uçurumdur.
Ama bir şey daha var.
Onu da yine İslam büyüklerinin tespitlerine dayanarak söylüyorum.
“Cihad mefhumunun (kavramının) toplumdan kaldırılıp atılması”
Bilinen üç kavramdan başka, dördüncüsü de toplumda Cihad ruhunun yaşatılmasıdır.
Cihadsız bir toplum, peşinen fermanını boynuna takmış durumdadır.
İşte, bu yüce İslam ümmetinin temel dayanağı ve can veren su gibi olmazsa olmazı cihad emanetidir.
Bunu her daim, yaşatmalıdır.
***
Evet.
Hasan el-Basrî’nin “Ümmet üç emanetini yok etmiş durumda” demesi gibi, buraya bir emanet daha ilave edersek o da “Cihad” emanetidir.
Cihad ruhunun varlığı; o milleti yeniden diriltir, güçlendirir, ruh verir, hayat verir.
Eğer Cihad kavramı toplumun içinden sökülüp atılırsa, yok edilirse, bireylerinin damak ve kalbinden sindirilirse, o toplum hiçbir zaman geleceğini toparlayamaz.
Payidar olamaz.
Birbirini yeme ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.
***
Hiç kuşkusuz ki, Kur’anla ve Hadisle cihadın, İslam farizalarından birisi olduğu kesindir.
Ve kıyamet gününe dek ayakta tutulması gerekir.
Müslüman geçinen bir toplum, o cihad ruhuyla ayakta durmalıdır.
Cihad ruhu paralelinde yüce kudret sahibi Allah û Teâlâ, insanları yeryüzünde halife kılmıştır.
Yeryüzünün hegemonyasını insanın eline vermiş olmasının sebebi de "cihadı ruhi derinliklerinde saklayıp, taşımak şartıyla" halife-i ruh-i zemin olur.
Özellikle İslam ümmeti bu ruhla yeryüzünün hâkimiyetini kazanabilir.
* * *
Nitekim Allah û Teâlâ Kur’an-ı Kerim’in “Enbiya” Suresinin 105. ayetinde şöyle buyuruyor;
“Zikir'den (Tevrat) sonra Zebur'da da, 'Yeryüzüne benim erdemli kullarım varis olacak,' diye yazıp belirtmiştik”
Peki, erdemli kullar kim?
İşte, erdemli kullar; Allah’ın onlara teslim ettiği dört emanetten birisi olan Cihad ruhunu yaşayanlardır.
Zaten yüce Allah, İslam topluluklarına vaat etmiştir, söz vermiştir.
Zaman zaman burada değindiğimiz gibi!
Allah û Teâlâ Kur’an-ı Kerim’in “Nûr” Suresinin 55. ayetinde de şöyle buyuruyor;
“Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm'ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve (geçirdikleri) korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağını vâdetti. Çünkü onlar bana kulluk ederler; hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkârlardır”
* * *
İşte bakınız, sevgili okurlar.
Durum bundan ibaret…
İnanan bir toplumun en önemli teminatı; İslam’dır.
Müslüman olarak yaşamaktır.
Taklit değil, göstermelik değil, basmakalıp değil, münafıklıkla da değil…
İçi, dışın aynası, dışı da içinin aynası olmak kaydıyla toplum başarıya ulaşır.
Nasıl ki herşeyin başı İslam’dır ve İslam’ca yaşamaksa.
Hiç tartışılmaz olan da, O İslam’ın taşıyıcı kolonu da Namaz’dır.
Namaz’dan sonra da zirvelerde bulunan İslam’ın ana ruhu da Cihad’dır.
***
Evet.
Yüce İslam Peygamberi, Efendimiz (s.a.v); “Allah yolunda yürüyüp, cihad edenlerin ayaklarından çıkan toz, kıyamet günü o ayaklara cehennem ateşini haram kılmıştır.
Cehennem ateşi iki gözü yakmaz.
Birisi Allah korkusundan yaş döken göz, diğeri de İslam uğruna nöbet tutan, uyumayan, ilim tahsil eden göz.
Bu iki göz, tümüyle toplumun olmazsa olmazıdır, vazgeçilmez temel dayanak noktalarıdır” demiştir.
* * *
Tüm bunlara rağmen, bakınız sevgili okurlar.
Bir hafta önce Fransa’nın göbeğinde bazı ifrit iblislerin Allah’ın insanlar içerisinde en seçkin bir Nebi (Peygamber) olarak gönderdiği Hazreti Muhammed (s.a.v)’in şahsiyet-i maneviyesine hakaret etmek ve küçük düşürmek maksadıyla, çok büyük bir fitne unsuru durumuna girmişti.
Karikatür çizmeye kalkmıştı.
Charlie Hebdo dergisinin yaptığı bu karikatür, Kouachi kardeşlerin gayretine dokunmuştu ve o iblislerle savaşarak 12 kişiyi katletmişlerdi, kendileri de o uğurda ölümü tercih etmişlerdi.
Bize göre o iki kardeş değil, bunu gören duyan Allah’ın her Müslüman kulu eli buna yetişmese dahi, ruhen ve manen bunları desteklemeleri lazım, ruhlarına fatiha okuması lazım ve Charlie Hebdo’yu da lanetlemesi lazım iken, bütün dünya kefereleri o Charlie Hebdo’yu desteklemek için Paris’e akın etti.
İslam dünyası nerede?
Ortadoğu’nun, hatta tüm İslam dünyasının en can damarı durumunda olan Türkiye’de o Fransa iblislerini desteklemek üzere aynı karikatürünü kendi sayfalarına taşıyıp, yayınlayan Cumhuriyet Gazetesi hakkında ne gibi bir soruşturma açıldı.
Devlet ve millet buna karşı nasıl bir infial gösterdi.
İktidar partisi sorumluluktan kurtulmak için bilakis bunları himaye altına aldı.
Yıllardır bu milletin bütçesiyle, devletin imkânlarıyla ve resmi ilanlarıyla beslenen bu paçavrayı, ne yazık ki Türkiye okuyor ve besliyor.
Ve buna rağmen, “Müslüman ümmetiyiz” diyoruz.
Bakın, İran’da bir gazete sahibinin; “Ben de Charlie Hebdo’yum” demesiyle İran devleti o gazeteyi süresiz olarak kapattı.
Ve kâinat Peygamberini küçük düşürmek maksadıyla Charlie Hebdo’nun çizdikleri karikatürü güya demokrasi adı altında, fikir özgürlüğü adı altında, kendi sayfasına taşıyan Cumhuriyet Gazetesi, devletin koruması altındadır.
İşte, gelin de bu işin içinden çıkın.
Nasıl çıkacaksınız?
Nasıl Müslümanlar güçlenecek, el ele verecek, birlikteliğini koruyacak?
Komünizm ve Siyonizm gibi küfrün ve ilhadın melanetlerinden kendini kurtarabilecektir?
Gelecek neslini nasıl himaye edebilecektir?
Ben de diyorum ki; heyhat, heyhat, heyhat!
En derin saygı ve sevgilerimle.