TOPLUMU BİRBİRİNE DÜŞÜREN KİRLİ İNGİLİZ SİYASETİ! (III)

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki yazımızı şu cümlelerle bitirmiştik:

1400 sene evvel İslam’ın kaderi nasıl çizilmişse, nasıl zorluklarla karşı karşıya kalmışsa, bugün aynı tarz üzere devam edilmektedir.

Elbette ki, milli iradenin başarısını istemeyen içten kemirmeye çalışan hain ajanların varlığını da kimse inkâr edemez."

Sevgili okurlar.

1400 sene önceki yüce İslam dininin yüce önderi olan Efendimiz (S.A.V)'in hayatının son günlerinde Medine'deki münafık Abdullah İbni Übey'in Hz. Aişe'nin "ifk olayı" bezirganlığından başlayarak Yahudi kökenli Yemenli Abdullah İbni Sebe'nin her dört halifenin arasına nifak tohumunun sokulmasıyla başlamış ve nihayet Hz. Osman'ın bir sabah üzeri Kur'an okurken, vurularak şehit edilmesiyle daha da fitne hız kazanmıştı.

Evet, o fitneyi uyandıran, kışkırtan kirli emel ve düşünce ne ise inanın sevgili okurlar bugün başta Türkiye olmak üzere tüm İslam dünyasının başına gelen aynı fitnenin bir uzantısı olduğundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Bu itibarla diyoruz ki gerçekten bu yüce İslam dinine inanıp bağlanan, memleketini seven, milletini seven her kim olursa olsun nerede olursa olsun, mevcut bu fitnenin üzerine körükle değil su ile gitmesi gerekir.

Ve 1400 sene önceki Re'es-ül münafikin olan, münafıkların başını çeken İbni haleflerin ve gizli müşrik Abdullah İbni Sebe'lerin İslam ümmetinin arasına soktuğu büyük fitnenin senaristlerinin şimdiki aramızdaki mevcut olan senaristleri o günkülerden hem daha güçlü ve hem daha şirretli.

Zira o günlerde ne ABD, ne İngiliz, ne Rusya, ne de Çin vardı. Ama bugün maalesef tüm bu saydıklarımız başta olmak üzere, dünya dev güçlerinin İslam ülkelerinin arasına soktukları nice ajanların varlığı söz konusudur.

Bugün Türkiye'de ajanlar kol geziyor.

Taşeronlar had safhada.

Bu milletin parasıyla emeğiyle, alın teriyle büyüyüp yetişen ülkenin en önemli kurumlarına, hatta medyanın dev kuruluşlarına yerleşmiş bu taşeron ajanlar, elbette ki Türkiye'yi rahat bırakmak istemiyorlar.

Uyanık olmak lazım!

Kimin ne yaptığını objektif olarak iman dürbünüyle olaylara bakıp görmek gerekir.

Ona göre adım atmak lazım.

Bakınız sevgili okurlar!

Her zaman bu köşede önemle vurgulayarak değindiğim ifade şu:

1908'li yıllardaki İttihad Terakki cemiyetinin ırkçı Jöntürklerin, bugünkü deyimle Ergenekoncuların ittifakıyla kocaman İslam hilafetini, cihanşümul bir devleti yok edebilmişlerdir.

O günkü sahtekar, rantiyeci para vurguncuları sözüm ona din alimi geçinen ucuz fetvacıları, nasıl Sultan Abdülhamit hakkında delilik raporunu vermişler ve iş yapamaz diye tahttan indirmişlerdi.

Aynı bugün de o anlayışın, o zihniyetin varlığı söz konusudur ve dipdiri ayaktadır.

Hem de yıllardan beri bu toplumun emek verdiği parasıyla, puluyla, gücüyle büyüttüğü Fettullah Gülen'in medyası ve çevresini kullanarak yola çıkan bir kaç zümre!

Evet,

Kurtuluş Savaşından sonra, yani 1920'lerde verilen milli mücadele başarısı ne yazık ki o mücadeleyi veren insanlar tamamıyla safdışı yapılmış ve kurulan cumhuriyet gerçekten yanlış bir cumhuriyet olarak kurulmuştur.

Devleti gerçek manada bir Osmanlı hilafetinden çıkarmış, adeta emperyalist batı dünyasının direktif ve talimatları doğrultusunda kurulmuş ve tarih boyu kendi halkıyla kavga etmiş, kan dökmüş ve devlet, devlet olma vasfını gün gittikçe yitirmek üzere buraya kadar gelmiş.

Bu söylediklerimizin hepsi tarihi gerçeklerdir.

Hepsini buraya yazarsak sığdıramayız.

Tüm bunlar ciltler dolusu kitap eder. Ancak özetlemek gerekirse şöyle özetleyebiliriz.

Sevan Nişanyan isimli yazarın, "Yanlış Cumhuriyet, Atatürk ve Kemalizm" üzerine kaleme aldığı "51 soru" kitabını okumak gerekir.

Bu kitap 1993 ve 94 yıllarında yazarı tarafından kaleme alınmış.

Ancak 2008'de yayınlanabilmiştir.

Zira o günlerde bu kitabın içindeki muhteva ve kapsamlı konular, o günlerde yayınlanamazdı. Çünkü vesayetçi bir yapı söz konusuydu.

2008'de Demokratikleşme, bakış ve düşünce özgürlüğü söz konusu olunca kitap yayınlanmaya başlandı.

Hatırlarsanız, 1990'lı yıllardan 2000'li yıllara kadar askeri vesayetçi Kemalizm’in hükümranlığı fikir düşüncesine geçit vermiyordu.

Ancak ne var ki 2000'li yıllardan sonra Türkiye’de uygar yaşama yönelik potansiyel değişim söz konusu oldu.

İslami kökenli bir siyasi hareket, küresel dünyanın ve özgürlükçü demokrasinin seçeneklerinin başlıca temsilcisi olarak belirmesiyle Türkiye'nin ufkunu açtı.

2000'li yıllar Türkiye ve Dünya için büyük bir sürpriz olmuştu.

***

Evet, sevgili okurlar!

Anlaşılan budur ki Türkiye yanlış kurulan bir cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar, milletin ve devletin içerisine sokulan nifak tohumlarının kökeni yanlış cumhuriyeti kuranların, yani arkasında cumhurun olmadığı, cumhuriyeti kuran CHP anlayışı olmuştur.

Ve o anlayış detayıyla irdelendiğinde kadim tarihine bakılırsa tamamıyla İngiliz emperyalizmi ve baskısıyla devam eden bir anlayışın uzantısı ve hâkimiyeti olduğu görülecektir.

Bu nedenle anlaşılan odur ki Ak Parti hükümetinin son 10 yıldan beri bu ülkeyi müreffeh bir ülke haline getirmesini çekemeyen içine sindiremeyen aynı o emperyalist anlayışın bugünkü taşeronları tarafından Türkiye'yi yeniden büyük badirelere sürüklemek istemektedirler.

Yani İslamın kuruluşu esnasında, şer yapıların kirli aktifliği ne ise günümüze dek aynı o kirli ittifak uzantısını, İslam'ın varlığına karşı sürdürmektedir.

O günkü Abdullah İbni Sebe'ler ve Abdullah İbni Haleflerin varlığı İslam toplumuna ne kadar zarar vermişse, ne kadar Müslümanları rahatsız etmişse bugün aynı o minval üzere CHP ve onun paralelindeki Müslüman geçinen, din âlimliğini kimseye bırakmayan bir paralel yapının verdiği zarar haddi hududu aşmış bir durumda.

Yıllardan beri bu milletin zekâtıyla, fitresiyle, kurbanlarıyla, derileriyle ve büyük iş çevrelerinin Ramazan aylarında para toplamalarıyla, İslama hizmet adı altında büyüyüp de son zamanlarda tarih boyu yanlış cumhuriyetçilerin paralelinde hareket edip onlarla işbirliği yapan bir Zaman gazetesinin anlayışı gerçekten düşündürücüdür ve vahimdir.

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü Zaman gazetesinin manşetine ve ilk sayfasına bakıldığında tüyler ürperten çarpıtıcı yanlış ifadeler yer almaktadır.

Hem de kasıtlı ifadeler…

Başbakan'ı hedef alarak atılan yaftalar gerçekten hem de görevinden ayrılmış birisinin attığı yaftalar küfür bezirgânlarının ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir şey değildir.

1. İlker Başbuğ'un mutlaka tutuklanması gerektiği emrini Başbakan verdi.

2. ERGENEKON, Balyoz, Oda tv, KCK ve Atabeylerdeki tutuklamalarda Başbakan'ın bilgisi vardır.

3. Başbakan Erdoğan'dan izinsiz operasyon yapılmadı. 7 Şubat'ta hedef ne Hakan Fidan ne de Başbakan'dı. Metropollerde ölümlü eylemlerden haberi olan MİT elemanları vardı. İstanbul Terörle Mücadele Şubesinin 2500'den fazla kişiyi dinlemesi mümkün değil. Şike sürecinin bütün safhalarından Başbakan haberdardı.

Gibi Başbakan'a isnat edilen suçlamalar hiç te iyi niyetli değildir.

İyi niyetle düşünmeyen bir insan!

Emekli polis şefi olan Ali Fuat Yılmazer'in Başbakan'a karşı beslediği kin ve nefretten başka bir şey değildir.

Olsa olsa ki bu senaryo yıllardan beri kökü dışa bağlı Marksist Leninist Emperyalist taşeronların ekmeğine yağ sürmekten başka bir şey düşünülemez.

Fettullah Gülen'in "hak ve hürriyetler daraltılıyor" demesi olayı alttan alıp Başbakan'ın ve Ak Parti'nin sinsice yok edilmesi planından öteye değildir.

Bu kesimin medyasının ve yazarçizerlerinin bunca şer güçleriyle işbirliği yapması bize göre Müslümanlara ve İslam davasına ihanettir, hatta habasettir.

En derin sevgi ve saygılarımla.