TOPLUMU BİRBİRİNE DÜŞÜREN KİRLİ İNGİLİZ SİYASETİ! (IV)

Evet, sevgili okurlar.

Yıllardan beri ülke siyasetine müdahale eden dışa bağımlı "taşeron medya" bugünlerde yine işbaşında.

Hiç rahat durmuyor.

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek, hatta öncesine gidersek…

Yani 20. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti'ni yıkmak için kurulan İttihad Terakki Cemiyeti ve şovenizme bağlı ırkçılığın kör taassubuna dayalı kirli ittifak..

Bunlar o gün ne yaptıysa, yanlış cumhuriyeti nasıl kurduysa, bugün o anlayışın uzantısı karan oluşumlar, ülkeyi tehlizlere doğru sürüklemektedir.

***

Bakınız..

Ülkeyi çalkalamak için…

Siyaset ve politik istikrarsızlığı yaratmak için…

Planlanan hedef cumhuriyetten önce nasıl idiyse cumhuriyetin kuruluşundan sonra da aynı o uzantı aynı minval üzere hep hedefe ulaşma gayreti içerisinde olmuştur.

Evet, nedir bu?

Bu soruya karşılık denilebilir ki bu tamamıyla kişisel ranttır, çıkardır, makam-mevkidir, kirli ideolojyadır ve daha neler neler?...

***

Gerçekten dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi dış mihraklar tarafından beslenen taşeron piyon, casus hafiyeler hiçbir zaman yaptıklarından usanmamışlar, utanmamışlar, devleti her gün biraz daha nasıl kemireceğiz, sömüreceğiz düşüncesiyle hareket halinde olmuşlardır.

Evet, bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Ne yazık ki bu ülkenin can damarı durumunda olan Türk Silahlı Kuvvetleri gibi kutsal bir kurumun bünyesine sızdırılmış şımarık Ergenekoncu anlayışıyla donatılmış bazı generaller var ki; "sömürgeci" misali..

Öyle ki, İsrail gizli ajanlarıyla işbirliği yaparak TSK'nın en kilitli noktalarına kadar yükselebilmişler..

Onların hedefleri de vatan, ülke, devlet ve millet hizmetinden daha çok İsrail ideolojisini ne kadar ve nasıl bu memlekette enjekte edebiliriz olmuştur.

Bu düşüncesiyle her gün bir adım daha hedeflerine ulaşmaya çalışmışlardır.

Ki yanlış kurulan Cumhuriyetin tarih boyu hedefi de milletin dini inançları olmuştur.

Altı oklu CHP anlayışı paralelinde Kemalizm, Atatürkçülük adı altında yola çıkmışlar ve milleti karşılarına almışlar, bu itibarla kavga çıkmış, kargaşa çıkmış, anarşi ve terör odakları her gün biraz daha palazlandıkça palazlanmıştır.

Buna kanıt getirmek, delil ibraz etmeye hiç te gerek yok.

Herşey zaten ortada.

Bu millete ne verdiler ki neyi istiyorlar sorusuna karşı verilen cevap bir HİÇ olacaktır?

Sadece köle gibi çalışan bir millet vergisini vermiş, devlet bütçesini güçlendirmiş, o yanlış anlayışlar, o bütçeden yararlanmışlar, palazlandıkça palazlanmışlar.

Bir arpa boyu kadar da devleti, tüm kurum ve kuruluşlarıyla ileriye götürmemişlerdir.

***

İşte size tarihi bir not..

MSB İnşaat Emlak Daire Bakanlığı'na bağlı olan NATO Enf. Dairesi inşaatlarına ait ihaleler..

Tümüyle..

Bila istisna diyorum ki, en azından 20 yıl boyunca başta Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve dayısı Faruk Yalçın olmak üzere, bir eski Karadenizli müteahhit dışında, hiçbir müteahhit NATO ihalelerine sokulmamıştır.

Kendin pişir kendin ye misalli..

Hazırlanan ihaleler, onların direktifleriyle ancak ihaleye girme şartı bu insanlarda mevcuttur.

“Bu anlayışla gelen giden bazı Genelkurmay Başkanları ki malum birçokları da İsrail'in Ağlama Duvarı'na gidip kemali ihtiramla dimdik duvarın karşısında icazetini alarak yurda dönmüşlerdir…

Buradan "icazetini" alıp Türkiye'ye dönen, ya Genelkurmay Başkanı, ya da ordu komutanı oluyor…

Tıpkı meşhur Ergenekoncu İsmail Hakkı Karadayı, İlker Başbuğ gibi.

1. Ordu Komutanlığına atanan ve hep su yüzüne çıkan kendini pırıl pırıl, tertemiz gösteren Çetin Doğan'lar gibi.

Çetin Doğan bilindiği gibi kızını bir İsrailliyle evlendirmişti.

Keza İlker Başbuğ İsrail kökenli hanımefendiyle evli olduğu iddia edilmekte.

Yani sözün kısası burada söylemek istediğimiz Türkiye'nin gerçeklerini dile getirmek gerekirse önce meşhur Hürriyet gazetesinin Cumhuriyet tarihi boyunca icra ettiği politikasına ve yazarlarına göz atmak yeterli olur.

Mesela dünkü Hürriyet gazetesinin sürmanşetina atılan başlık..

“Bekleriz Paşam..”

Sağda İlker Başbuğ'un fotoğrafı sol bölümde Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım.

"Bekleriz Paşam" çağrısını Aziz Yıldırım İlker Başbuğ'a yapıyor.

Yazının tüm ana çizgilerini özetlemek kaydıyla bir iki paragrafını paylaşmak istiyoruz.

“Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım pazar günü Anıtkabir'e yapılacak yürüyüş için İlker Başbuğ'u arayıp davet etti.

Başbuğ da tabi Fenerbahçeli.

Keza malum emekli Orgeneral eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt da Fenerbahçeli.

Bu her iki zevatta Aziz Yıldırım'ın NATO Enf. İhalelerinden dolayı yıllar öncesinden gelen ahbap-çavuş ilişkileri mevcut.

Başbuğ Silivri’den tahliye edildikten sonra dinlenmek için Bodrum'a gitti.

Fenerbahçe tutkusu bilinen Başbuğ'u arayan Yıldırım kendisini Pazar günü Ankara'ya beklediklerini söyledi.

Başbuğ'un ne yanıt verdiği ise henüz bilinmiyor. “

Evet, sevgili okurlar…

Olay nereden nereye?

Ve yine kimlerle işbirliği yaparak Taksim Gezi olayları gibi yeniden aynı vurguncu kirli anlayış ittifak içinde darbecilik anlayışıyla yola çıkmak üzere.

Dünkü yazımda da meşhur yazar Sevan Nişanyan'ın Yanlış Cumhuriyet başlıklı kitabından bazı paragrafları alıntı yaparak sizinle paylaşmıştım.

Bugün de devam diyerek..

Nişanyan kitabının arka kapağında yer alan şu ifadeye pür dikkat edin..

Diyor ki..

"Atatürk ve Kemalizm üzerine 51 soru. Bu çıkmazı aşmak için bir zihin devrimine gerek vardır.

Türkiye'de çağdaş ve özgürlükçü düşünce kendisini 70 veya 80 yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir.

Ancak bu kambur atıldıktan sonadır ki Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir.

Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla tarihte ait olduğu yere ancak bu şekilde konulabilir."

Sevan Nişanyan'ın bu tespitleriyle yola çıkarsak gerçekten Cumhuriyet'in ne amaçla kurulduğunu ve ne gibi yanlışlıklar içerisinde idame edildiğini ve hangi dış mihraklara dayalı bir anlayış olduğunu daha bir net görmekteyiz.

Toplumun, cumhurun ruhunun ne kadar derinden derine zedelenmiş olduğu gün gibi karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye artık ne yapıp yapıp kendine çeki düzen vermelidir.

Türkiye artık millet olarak kendi kendine gelip toplumsal bir çeki düzene ihtiyacı vardır.

Hal böyleyken 10 yıldan beri devlet yönetimini elinde tutan Ak Parti ve Sayın Başbakan Erdoğan'ın devleti oldukça bariz bir şekilde bir yerden bir yere getirdiği herkesin malumudur..

Ki Fettullah Gülen hocanın medyasıyla müştereken yola çıkıp devletin karanlık odaklarıyla mücadele etmeleriyle beraber devletin bünyesine yerleşmiş müşterek bir düşman anlayışla mücadele verip bir yerlere kadar gelmiş olmasıyla beraber bugün ne yazık ki tam tersine birbirine sırt çevirmiş ve biri diğeriyle düşmanca saldırılar organize etmektedir.

Müşterek düşman anlayışı güçlendirerek Türkiye'yi eski maceraya getirmeye neden olmalarına hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Tek kelimeyle yazıklar olsun demekten başka bir şey diyemeyiz.

Fitne uykudayken “fitneyi uyandıranlara lanet olsun” prensibiyle olayı ele alırsak gerçekten bugünkü fitneyi uyandıranların ne yaptıklarını keşke onlar da bilseydi.

Ya da bilerek yapıyorlar ki bu daha büyük bir ihanettir.

Evet, sevgili okurlar!..

Kemalist anlayış demiştik.

"İşte Türkiye Kemalist rejime özgür karakterini veren radikal batılılaşma iddiası kültür alanındaki bu reformlara dayanmaktadır" diyen yazar şöyle devam ediyor:

“Yoksa demiryolu yapımı, halk sağlığı, sanayi, eğitim ve başka alanlardaki altyapı tedbirleri tanzimattan bu yana hemen hemen her Türk hükümetinin ortak kaygıları olup Kemalist rejimin ayırtedici özellikleri arasında sayılamazlar.