TÜRK SİYASETİ MİLLİ BİR SİYASET MİDİR?! (II)

Sevgili okurlar..

Bugünkü yazı sohbetimiz, dünkü yazıyla paralellik arz edeceği için, başlığımızı değiştirmedik..

Yani aynı başlık altında, seri bir sohbette bulunacağız…

Dünkü sohbette, giriş babında şu ifadeleri kullanmıştık..

Demiştik ki;

“Bence değildir.. Ve bugüne kadar da hiç olmamıştır.. Dünkü “Siyaset ne âlemde” başlığı altındaki sohbetimizde, siyasetin geldiği aşamayı detaylı bir şekilde irdelemiştik! Çünkü siyasetin seyri ne ülke açısından, ne toplum açısından, ne de devletin işleyiş mekanizması açısından; “huzur ve güven” vermiyor! Salt bugün değil, 1 asrı aşkın zaman dilimidir; aynı rotada dünü aratır seyrediyor.”

Gerçekten mevcut siyaset, nerdeyse yüz yıldan beri ortaya koyduğu stratejik hal, kesinlikle milli değildir..

Zerre-i miskal; milli olmaya meyil de etmemiştir…

Nitekim, mevcut uygulamaları der demez kendini ele veriyor..

Açık ve aleni şekilde; “ben milli ve yerli değilim” diyor…

İşte siyasetin yürüdüğü kulvar…

Biri sağdan geldi, öbürü soldan..

Diğeri ulusalcı..

Öbürü kuru taassupçu bir milliyetçilik..

Ve daha bilmem ne?

Dikkat edilirse hangi kulvardan gelirse ve yürürse yürüsün, “batıya ve batıla” endekslidir..

Çünkü içinde İslam yoktur…

Ki İslam mefhumu nerdeyse bu yüz yıl içerisinde Türkiye siyasetinde “anlamsızlaştırılarak”, sıradanlaştırıldı…

Halk deyimiyle…

“İş olsun, âdet yerini bulsun, görüntü olsun”, gerisi önemli değil..

İşte hal-i âlem orta yerde…

Son bir asrın zaman diliminde dün olduğu gibi bugün de İslam’ın özü, ruhu, çekirdeği “yaşatılmıyor”…

Ki varlığıyla yokluğu meçhul…

Sadece aldatmacalardan ibaret isim kullanılıyor..

Ve bu durum da yüce İslam dinine karşı çok büyük yanlışlıkları barındırdığı gibi; gayriahlâkî bir anlayış ve siyasettir!.

Zira İslam, semavi berrak bir dindir.

Ulûhiyet ve ubudiyetin bütünlüğünde, paralellik arz eden yüce bir dindir İslam!

Ki yüce Allah’ı yüceliklerde tutmak, kutsamak, o inançla yaşamak, bir de kul olma hali, kulluk görevini de o ulûhiyete karşı biçimlendirmek…

Bir bütünlük içerisinde İslam’ı yaşamak, koruyup, kollamak…

Ne yazık ki bugünkü siyaset meydanında, siyasilerin alanında bu mefhum yok.

Bir yakınlaşma da söz konusu değil…

Ne ubudiyet hali var…

Ve ne de ulûhiyetin yüceliğini icra eden, aklına getiren bir siyaset var…

Tek kelimeyle yozlaştırılmış bir başıboşluk var..

Boş teneke misali sadece ses veren var…

“Biz Müslüman’ız, biz muhafazakârız, biz iktidara geldiğimiz zaman bu din-i mübin-i İslam’ı CHP’nin laikçi, sekülarist, Kemalist, ulusalcılık anlayışından kurtarır, her şeyi milletin milli iradesine yansıtırız, yansıtacağız.”

Bunu söyleyen nice muhafazakâr partileri gördük.

Ama gel gör ki heyhat; hiçbiri hakikate odaklanmadı..

Ki ortaya koydukları bir şey de yok.

Ke en lem yekûn.

Sadece aldatmaca kavramlarla gününü gün eden siyasi partiler oluştu?

Kimi iktidar oldu, kimi muhalefette kaldı…

Ve hala mevcut iktidar partisi olan AK Partinin de, oranın uzantısı olduğu bir gerçek.

Hani “Ne sağdayız, ne solda. Hak yoldayız hak yolda” deniliyordu ya?

Ama görünen köy kılavuz istemez.

Ne sağı kaldı, ne solu kaldı.

Ne hak yol kaldı, ne de haksız yol kaldı.

Tümüyle ranta dayalı, koltuğa dayalı, siyasi geleceğe dayalı bir hal mevcut.

Bu hal, yıllardan beri vücut bulmuş bir haldir!.

Zira hep kokuşmuş, çürümüş bir siyaset manzarasının ortasında ülkenin geçiyor olma halini kimse inkâr edemez.

Her zaman söylüyoruz.

Bu millete yazık, bu ülke bütünlüğüne yazık.

Milli birlik ve beraberliğimize yazık…

Toplumun üzerinde bulunan bin yıllık İslam damgasına yazık…

Selçuklulardan, Eyyubilerden, Osmanlılardan tutun da günümüze dek mevcut olan hal, tüm çıplaklığıyla kendini ele vermiş durumdadır.

Ne Selçukluların varlık medeniyeti söz konusu, ne Osmanlıların, ne Eyyubilerin, ne de Abbasilerin…

Tek kelimeyle ifade edersek, İslam’ın ruhu bulunduğumuz coğrafyadan uçup gitti…

Sadece şekilcilik var.

Kutsal bayrak istismarı var.

O gölgede bir şeyler yapılıyor ise de toplumun inancına paralellik arz etmiyor.

Her zaman söylüyoruz.

Haçlı Emperyalizm ile Siyonist mahfellerin derinliğine dayalı siyaset, kesinlikle milli olamaz.

Çünkü hazırlanan, planlanan Büyük Ortadoğu Projesine hizmet veren bir anlayışın hâkimiyeti söz konusu; mevcut siyasette!?

Cumhursuz olarak kurulan bir cumhuriyetin temelinde “devletin dini yoktur” ibaresinin varlığı, yaşanan hali açıkça ifade etmeye yeter de artar…

Açıkça “devlet laiktir” diyor.

Dini olmayan devlet, laik bir devlettir.

Bu demektir ki devlet ayrı yörüngede yürüyor, millet ayrı bir yörüngede yürüyor.

Milletin dini varsa, devletin dini yoksa, o zaman o devlet o milletten değildir.

O millet de o devletten değildir.

Bu proje tam bir mezalim projesidir…

Hem de aldatıcı kavramlarla toplumu sömürme ve sömürtme gerçeğidir.

Denir ya hal-i âlem orta yerde…

“Nasıl toplumu kandırmaca kavramlarla bu projenin hegemonyasına alacağım” düşüncesinin hâkimiyeti bunu itiraf ediyor…

Ama hiç unutmayalım ki 19. Yüzyılın sonlarından başlamak üzere 20. Yüzyıl ile 21. Yüzyıl arasındaki olup bitenler, hiç ama hiç uzaktan yakından ülkenin bölünmez bütünlüğünden yana olmamıştır…

Devlet, ciddi Osmanlı mirasına sahip çıkan devlet olma şeklini ortaya koymamıştır…

Milletin gelenek, görenek, örf ve âdetine bağlı kalmamıştır…

Yani tek kelimeyle milli iradeyi sağlayan bir çalışma söz konusu olmamıştır, olmaya da meyil verilmemiştir…

Zira proje açık ve nettir.

İthal malı olan bir projedir yürütülen mevcut siyaset!

Büyük Ortadoğu Projesini ikmale getirme adına kurulmuş bir siyaset…

Yalnız Türkiye’deki siyaset değil, tüm İslam dünyasındaki siyaset bu durumda ve bu değirmene su taşımaktadır…

Ancak, Türkiye’deki siyaset her şeyin başını çekiyor.

Bu proje hileli bir projedir, aldatıcı bir projedir, kandırmaca bir projedir ve sömürücü bir projedir.

İşte I. Dünya Savaşından sonra dağılan Osmanlı..

İlga edilen Hilafet gerçeği…

Tüm İslam dünyasını bölük pörçük hale getirdiler…

Her bir devletçiğin başına getirilen piyon tipi darbeciler, vesayetçiler..

Hepsi ama hepsi bilaistisna “batıla endeksli” siyasetin figüranları olarak varlık göstermişlerdir..

Hegemonyaları, milli ve yerli olmak adına işlem görmemiştir…

Hep batıya ve batıla, Siyonizm’e!?..

İşte Irak’a bakın.

Darbeler üstüne darbeler yapılan Irak devleti nihayetinde maymun türünden gelen Saddam’ın hükümranlığına girdi, kan gövdeyi götürdü.

Keza Suriye.

General Hafız Esed’in hegemonyasına girdi.

O da büyük bir piyondu..

Sonrasında oğlu devletin başına geçti…

Ama muhafazakâr geçinen Müslümanlar hiç ama hiçbir şey yapamadılar.

Bugün her iki ülke, ne yazık ki ABD tarafından, Rusya tarafından büyük esaret kamplarıyla karşı karşıya…

* * *

Değerli okurlar..

Yeni Şafak Gazetesinin dün manşetine taşıdığı bir haber dikkatimi çekti…

Haberin başlığı şöyle;

İŞKENCENİN YENİ KAYITLARI” Haberin içeriği ve yaşanmış hali; bizim söylediklerimizi teyit etmektedir..

Bakınız haber şöyle devam ediyor…

“ABD’nin işkence merkezi Guantanamo’dan yıllar sonra yeni fotoğraflar yayımlandı.

Pentagon’un kendi çektiği ve kontrollü olarak servis ettiği fotoğraflar bile dünya insan hakları dersi veren Washington’un tutuklulara işkencesini gözler önüne seriyor.

* * *

İşte, sevgili dostlar.

Nerden nereye geldik?

Türkiye’deki ve İslam dünyasındaki mevcut siyaset, özellikle Türkiye’deki yüz yıldan beri uygulanmakta olan siyaset, özellikle ana muhalefet partisinin sergilediği siyaset, her şeyi kapsamına almıştır ve bu partinin siyaseti, diğer partilerin siyasetini kendi denceresine alıp, malı götürüyor.

Toplumsal ekonomiksel sıkıntılar o biçim.

Toplumsal ahlaki çöküntüler o biçim.

Ailelerin ahlaki dejenerasyona uğratılmış olması o biçim.

Ruhen tefessuh etmiş bir gençlik, uyuşturucu müptelası halinde yaşamaktadır.

Hiç de kendini ondan kurtaramayacak şekilde, tehlike arz ediyor.

Tüm bu olumsuzlukların; mevcut, güdümlü, bağımlı ve emperyalizmden gelen bir siyaset projesinin ürünü olduğundan kimse kuşku duymasın.

Bizden söylemesi..

Çünkü mevcut siyaset ne yerli, ne milli ne de Salih amel içermiyor?!..

En derin saygı ve sevgilerimle.