TÜRKİYE CUMHURİYETİ GERÇEKTEN BİR HUKUK DEVLETİ Mİ? (IV)

Evet, sevgili okurlar.

Dün de köşemizde belirttiğimiz gibi bugün aynı meyanda biraz daha fazlasıyla, detayını açarak sohbetimize devam edeceğimi ifade etmiştim.

Ve şöyle yazıyı noktalamıştım;

“Evet, böylesine iktidarların başlı başına yegâne mücadelesi, küfür sistemiyledir.

Toplumun inandığı ve bağlı bulunduğu yüce İslam dininin gerçeklerinin toplumun her kesimine enjekte edilmesidir.

Aksi takdirde zalimin zulmü yanına kar kalacak ve milli irade de çobansız bir sürü şekline dönüşecektir.

O da Allah korusun, çok büyük badirelere neden olabilir?”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere milli iradeyi elinde tutan siyasal otoriteler ve siyasal rejimlerin yapabileceği yegâne olmazsa olmazı olan bir gerçek varsa o da milletin inanç paralelindeki ilahi hâkimiyetinin yeryüzüne dağıtılmasıdır.

Ve bu hükümranlık, inandığımız yüce Kur’an-ı Kerim’in ana çizgisiyle paralellik arz etmelidir.

Aksi takdirde otorite hakimiyetinin gerçekleştirilmesini gerçek manada sağlayamazlar..

Tabi sağlayamadıkları gibi çırpındıkça toplumsal bir bunalımın varlığı söz konusu olur.

Zira yapılan deneyimler, mevcut uygulamalar, bugünkü İslam dünyasının içine düştüğü keşmekeşlik ve kargaşa kesinlikle bunun bir göstergesidir.

Çoğulcu demokratik parlamenter sistemi İslam dünyası üzerine çöktüğü zaman, bu demokrasiden başka her şey olabilir.

Otoriteler, ne kadar iyi niyetli olursa olsun gerçek hukuk anlamını, adalet gerçeğini sağlayamadığı gibi tam tersine milli değerlerle ters düşer ki çağdaş mezalimin, hukuk cübbesinin giydirilmesine dönüşür ki bunun vebali çok ağır olur.

Bakınız, burada bu tezimi sizinle paylaşıp kanıtlayabilmemiz için inandığımız yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Ahzab” suresinin 36. ayetinin yüce mealini sizinle paylaşmak istiyorum.

Bakın ayet ne diyor;

“Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Herhangi bir seçenekleri de olamaz. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır”

Keza bu ayetle aynı paralellik arz eden “Nisa” suresinin 59. ayeti de şöyle buyuruyor;

“Ey iman edenler!

Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulul-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha adaletli bir davranıştır”

Zira böyle olunca semavi hükümlerin yeryüzüne meşruiyet kazanmasının temel esprisi de bunu arz ediyor.

Beşeriyetin gerçek manada otoriter hukukunun sağlanması bu semavi ana ilkelerle gerçekleşebilir.

Aksi takdirde hiçbir vaz-i yasalarla, otoritelerle, insanların getirmiş olduğu yönetmeliklerle toplumlar kendi dengesini koruyamaz ve siyasi bunalımlardan, rüşvet yemekten, adam kayırmaktan, kişisel rantı ön plana atmaktan kendilerini alı koyamazlar.

Bu yetmiyormuş gibi bilakis cehaletin koyu ve zifiri karanlıklarında kimliğini seçemeyen, kendi kişisel haleti ruhiyesini tanıyamayan insanlar ön plana çıkar ve devletlerin, milletlerin altını üstüne getirir.

Bir çırpıda çıkar, kişisel menfaat uğruna en acımasız mezalimlerini toplumlara yağdırır.

Nitekim Üstat Bediüzzaman Hazretleri de güdümlü siyaseti tanımlarken şöyle diyor;

“Evet, menfaate dayalı siyaset canavar gibidir.

Önce devleti yer, parçalar, yutar.

Sonra döner, diş ve tırnağının kirasını ister."

***

İşte bugünkü İslam dünyası ve özellikle yüz yıllardan beri Türkiye’mizin manzarası bunu göstermiyor mu?

Eğer İslam dini, vahdetle birliktelik dini ise ki öyledir; bunun etrafına toplanıp intisap eden ümmet de yekvücut olarak İslami ilkeler doğrultusunda vahdetini (birlikteliğini) korumak istiyorsa, bunun vazgeçilmez temel unsurlarından birisi teavündür, yardımlaşmadır, dayanışmadır, âdem-i tefrikadır.

Bu gerçek olgunun yegâne düşmanı da bölünmedir, tefrikadır, tenazudur ve sıkışmadır/sıkıştırmadır.

Toplumu birbirine düşürmektir.

Dışarıdan ithal edilmiş kirli ideolojiler ile kirli anlayışlar, hiç kuşkusuz ki toplumun vahdetini zedeler.

Uhuvvet anlayışı ortadan kallkar.

İşte bu söylediklerimizin diğer bir kanıtlayıcı delili de “Âli İmran” suresinin 103 ve 105. Ayetlerdir..

Buyurun, ayetleri beraber okuyalım;

103. ayet;

“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz”

105. ayet ise;

“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır”

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

İntisabıyla şerefyap olduğumuz o yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v)’i de bu anılan ayetleri hadis yoluyla açıklamasına çalışırken, bize şöyle buyuruyor;

“Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir, hiçbir zaman ona zulüm etmez.

Onu mahcup etmez, zillete ve meskenete sokmaz, yalanlamaz, birbirine sımsıkı sarılır”

Yine bir diğer hadiste şöyle buyuruyor;

“Müminin diğer bir müminle yaşam şekli, yıkılması mümkün olmayan bir binanın duvarlarına benziyor.

Nasıl ki duvardaki tuğlaların biri birine dayanarak, güç halinde bir bina oluşturuluyorsa, müminler de kendi aralarında aynı şekilde birbirini sevmeleri lazım, merhametle birbirini kucaklamaları lazım.

Birbirine rahmet, şefkat duygularını beslemeleri lazım.

Nasıl ki insanın vücudu rahatsızlandığı zaman, vücudun diğer organları da rahatsızlaşır ve vücut azalarının uykusu kaçar ve sıtma tutar.

Aynı şekilde mümin, diğer mümin kardeşi gibi cesetle baş gibidir, ceset başsız olamadığı gibi baş da cesetsiz olamaz.

***

Evet, İslam dünyasının ve tüm Müslümanların özellikle Türkiye’deki mevcut olan 76 milyonun varlığı bundan ibaret olmalıdır.

Yoksa ne idügü belirsizlikler içerisinde yoğunlaşıp duran, dışarıdan ithal edilen yasalarla, siyasetlerle bu ülke birbirini yemekten başka bir yere gidemez.

Siyasi liderler meydan mitinglerinde acımasızca birbirine hakaret etmeleri ve toplum için birer iyi örnek olması lazımken tam tersine kötü emsal teşkil ederek, onlar arasındaki siyasi kin ve nefret toplumun her kesimine dağılmakta!

Önümüzdeki seçimlerin huzur ve adalet içerisinde bitmesi gerekirken göreceksiniz ki Anadolu sathındaki nice yerlerin, adayların akrabaları arasında ne fitneler kopacağını, ne kanlar döküleceğini göreceğiz, işte biz bunun endişesi içerisindeyiz.

Allah encamımızı hayreyleye!

Sırat-ı müstakim olan Kur’an istikametinden bizi mahrum etmesin ve alıkoymasın.

Mübarek Cumanız hayırlı olsun, hayır ve bereketler hepimizin üzerinde olsun.

Barışçıl ve gerçek kardeşlik içerisinde yaşamayı hepimize nasip eylesin.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar...