TÜRKİYE MİLLİ BİR SİYASET ARAYIŞINDA!?

Sevgili okurlar.

Türkiye uzun yıllar, “Çoğulcu Demokratik Parlamenter” sistem ile yönetildi.. Son bir kaç yıldır; bu sistem devre dışı bırakılarak, yeni bir yönetim sistemi geliştirdi..

O da; “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”..

Sistemlerin değişikliği, der demez Osmanlının son dönemini akla getiriyor…

Şöyle ki..

Ulu Hakan Sultan Abdülhamit ilk Saltanat tahtına oturduğu zaman I. Meşrutiyeti ilan etti..

I. Meşrutiyet döneminde, parlamenterler içinde devletin bünyesine sızdırılan, dışa bağımlı, kanı temiz olmayan paşalar vardı.

Mithat Paşa’lar gibi.

Talat Paşa’lar gibi varlıklar.

İstekleri paralelinde bu sistem hayata geçirildi..

Ama, uzun sürmedi..

Çünkü Devlet, 95 harbine maruz kalmak zorunda kaldı.

Osmanlı ve Rus harbi…

Bu harpten, Osmanlı mağlup çıktı..

Sultan Abdülhamit çareyi I. Meşrutiyet’i kapatmakta buldu…

Devlet yönetiminde, yeniden söz Padişahın oldu..

Ve böylece 33 yıl iktidarı devam etti!..

Tıpkı bugün gibi, o gün her ne kadar “özgürlükler, eşitlikler” feryadını atanlar söz konusuysa da hiç de öyle değildi.

Zira hepsi birer dolma idi!.

Gerçekle zerre-i miskal alakası yoktu…

Bu sloganları ileri sürenlerin hepsi devşirmelerdi, İttihat Terakki Cemiyetinin adamlarıydı…

Nitekim böyle olunca Sultan Abdülhamit 31 Mart Hadisesi sonucunda tahttan indirildi ve devletin başına gelen geldi artık.

I. Dünya Savaşı, Çanakkale Savaşı, Mondros Mütarekesi, Sevr Antlaşması, Cumhuriyet ilanı Lozan Antlaşması ile devlet CHP anlayışının eline geçirildi.

Hâsılı kelam, fazla başınızı ağrıtmayalım.

Bugünkü Türkiye’mize baktığımızda, yüz on yıl önce devletin başına gelenler ne ise bugün aynı hali Türkiye’nin yaşadığını görür gibiyiz!

Çok büyük patırtı çıkaran bir düzine partilerin varlığı ve liderlerinin çatlak sesleri!

Her ne kadar bu yönde sesleri çok çıkıyorsa da bu da sadece gününü gün etme politikasından öte bir icraat içermiyor..

Hile ve desise politikası söz konusu..

Halkı “siyasi kavram” kandırmacalarıyla aldatan bir politika var.. Ve bu politikanın odak noktası da, siyasi liderlerin kendilerine hayatiyet kazandırmasıdır…

Ülke, millet, devlet “onlar” için anlam teşkil etmiyor..

Tek düşünce; koltuk ihtirası..

Bakınız, 20 yıldan beri devleti yöneten AK Parti iktidarda.. Ki başındaki lider de Recep Tayyip Erdoğan’dır..

Onun ortaya koyduğu mücadele, sergiledi kararlı siyasi duruş, dosta düşmana karşı ortaya koyduğu dirayet tartışılmazdır..

Ki kendini dünyaya ispatlamış bir lider..

Hep dimdik ayakta durmuştur..

Eğilmemiştir…

Tarihsel liderlik duruşuyla, “geriye dönmek” istemiyor..

Özellikle, yeniden çoğulcu parlamenter sisteme dönmeyi, düşünmüyor…

Denir ya, “denenmiş denenmez…”

Ki 70-80 yıllık bir maziyle “Parlamenter Sistem” denendi..

Ama bu ülkeye ve millete, bir arpa boyu kadar ilerleme kaydetmedi.

Keza 1924’ten şimdiye kadar gelen mevcut anayasaların varlığı, hep darbeci vesayetçi anlayışlarla yetinmiştir.

Bir hizipleşme, bir ötekileştirme, bir kutuplaşma hâkim oldu!

Hal böyle olunca da, terör örgütleri üremeye başladı..

Huzur, güven ve istikrar, temin edilmedi..

Sosyal, siyasal, ekonomik bir kalkınma refahı oluşmadı..

Hep batıla odaklanıldı.

Ve buradan ithal edilen anlayışlar ülkeye enjekte edildi..

Türkiye’yi arkadan vuran planlı bir Sekülarist ve Kemalist anlayış empoze edildi…

İster sol olsun, ister liberal demokratlar olsun; hepsinde ana felsefe “Batı ve Batıla” odaklı, yaşam ve yönetim biçimi!..

Tarih tüm bu yaşananlara şahittir..

Dökülen ve duvarlarda iz bırakan masum insanların şehadet kanları ortada.

Mehmetçik hala da 24 saat boyunca dış orijinli PKK ile mücadele etmektedir…

Her zaman bunu yazıyoruz, çiziyoruz.

Hemen her gün bir şehit haberini alıyoruz..

Anadolu insanının ocaklarına kor ateşi düşüyor…

Ya yetim kalan çocuk sahibi, ya nişanlı olan nişanlısını tek başına bırakan şehit veya yaşlı anne babanın varlığı inkâr edilemez.

Dün de yine Kuzey Irak’ta bir şehidin cenazesi Tokat’a defnedildi.

Tüm bunlar, başta izah etmeye çalıştığımız gibi bozuk, patırtılı siyasi partilerin ve ne idüğü belirsiz ve manasız insanların her partide mecliste bulunmasıdır.

Rastgele kirli oyların toplanmasıyla meclise sokulan nice kirli niyetli insanlar veya partilerin varlığı aşikârdır.

Devlet, bu milletin alın terinden oluşan bütçeden bunlara imkânlar sağlıyor.

Ama nafile…

Mevcut olan parlamentoda milletvekili sayısı olan partilerin liderleri de gerçekten “keyfe ma yeşa” “dostlar alışverişte görsün” kabilinden büyük gürültü yaratıyorlar.

Özellikle CHP’nin lideri Kılıçdaroğlu..

Yine bas bas bağırıyor ve diyor ki;

“ADALET YÜRÜYÜŞÜ BİTMEDİ, BİZE KATILIN”

Millete seslenerek kafaları karıştırıyor.

Kaftancıoğlu’nun CHP üyeliği düştü haberi yine manşetleri işgal ediyor.

Tanju Özcan’ın partiden ihracının istenmesi apayrı bir karışıklık…

Burada söylemek istediğim; çoğulcu parlamenter sistemini çoğulcu patırtılar sistemi diye adlandırmak daha münasip olur..

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Yeni Akit Gazetesinin deneyimli kalemlerinden sevgili dostumuz muhterem Abdurrahman Dilipak’ın “CHP’NİN 4 KAMBURU” başlıklı yazısından bir iki paragraf sizinle paylaşalım.

Başta ifade etmeye çalıştığımız konuları adeta yineliyor.

Ve şöyle diyor;

“CHP’nin sırtındaki en büyük kambur, tek parti dönemi.

Laikçi Kemalistler, Darbeciler, BÇG, ADD, ÇYDD gibi oluşumlar.

2. Grup HDP paralelindeki gruplar, 3. Grup Alevici gruplar.

4. Grup Levanten, Sabatay, Pakradun, gayrimüslim topluluklar ve Masonik yapılar, İslamofobik derin güçler..

Aslında bunlar Osmanlı’dan gelen Tanzimatçı, İttihat Terakki’ci grupların devamı. CHP, bu oyun önemli bir kısmını merkez sağ partilerden aldı. Merkez sağ, artık üniversite mezunlarının üyesi oldukları odalarda bir varlık gösteremiyor. Hatta barolarda bile, en alt limitte kritik eşikte tutunmaya çalışıyor.

Aslında mevcut partilerin hiçbiri yeni nesle ümit vermiyor. CHP’nin o darbeci Laikçi Kemalist tabanı hâlâ özgül ağırlığını korumaya çalışsa da giderek yaşlanıyor ve devre dışı kalıyor.

AK Parti dindarlara, CHP laiklere, MHP Milliyetçilere, HDP Kürtlere, İYİ Parti merkez sağa umut vermiyor.”

***

Bakınız, Sevgili Dilipak Hoca, bu ifadelerle Türkiye’deki olup bitenlerin gerçek yüzünü gösteriyor, deşifre ediyor.

Bizim de zaman zaman o minvalde dile getirdiğimiz konular, bunun ifadesidir.

İki gün boyunca “TÜRK SİYASETİ MİLLİ BİR SİYASET MİDİR?!” başlığı altında kaleme aldığımız konular da aynı durumları yansıtıyor.

Dilipak’ın dediği gibi; CHP’nin 4 kamburunun varlığı, Tanzimat dönemiyle İttihat Terakki Partisinin varlığıyla Türkiye bu duruma gelmiştir.

Mevcut bu siyaset, bize göre yalnız CHP’nin siyaseti değil.

Zaten CHP’nin siyaseti artık tefessuh etmiş ve çürümüşlüğü ortadadır.

Yamalı bohçalarla kendini yamalayan bu parti anlayışı, memlekete zarardan başka bir şey veremediği gibi bundan sonra da aynı şekilde devam edecektir diye düşünüyoruz.

Peki, diğer sağ partiler ne yapıyor?!

Ve halkın onlara bakış noktası nedir?!…

Ne yazık ki, AK Parti dindar kesime artık güven vermiyor.

Zira AK Partiyi AK Parti yapan ve büyüten, 20 yıl boyunca hep iktidarda tutan bu halk, artık AK Parti’de de aradığını bulamıyor..

Çünkü AK Partiyi kuran takım, dağıldı.

O takım bir daha tez be tez bir araya gelmez, istese de gelemez.

Zira hakem tarafından gösterilen kırmızı kart artık o insanları tamamıyla siyaset meydanından hükmen ve fiilen uzaklaştırmıştır.

Hem şahsiyetlerini, hem kimliklerini, hem de misyonlarını.

AK Parti o kuruluş misyonunu bugün taşımamaktadır.

Her gün biraz daha liberalleşme, MHP’leşme ve hatta Doğu Perinçek’le nerdeyse iç içe çalışma halini yaşıyor…

AK Parti gerçek kimliğini kaybetmiş durumda…

Ki herkes bunu söylüyor artık.

AK Parti de diğer partiler gibi acaba bir proje miydi veyahut bir proje olmaya mı evrildi?!

Hiç kuşkusuz ki, CHP’nin dış mihraklar tarafından tertiplenen, planlanan devleti dinden uzaklaştırma projesinin nereden geldiği açıktır, kimse bunu inkâr edemez.

Ansızın “devletin dini yoktur” diye kayıtlara geçiren anlayış, sıradan bir anlayış olmadığı gibi artık AK Partinin de topluma vermiş olduğu “İslami ve muhafazakâr” kimlik, o taahhüt ve o misyon bugün nerdeyse geriye itilmiş gibi!…

Her gün biraz daha kozmopolitleşen bu parti, bilemiyoruz ama düşünce hâkimiyeti bu yönde.

Yani hal ve tavırlarıyla, konuşmacıların konuşmaları şunu bize gösteriyor.

Acaba yorulma düşüncesi mi hâkim?

“Böylesine zeminlerde yürürsek, iktidara gelme halinden kurtulmuş oluruz.

Ülke iktidarını bu altı yamalı bohçaya mı teslim etme niyetini arzu ediyor.”

Kamuoyu bu yönde düşünüyor.

Bize göre gösterilen hal, tavır ve ekonomiksel sıkıntılar, bürokratik çalışma engelleri millete büyük çapta güvensizlik vermiştir.

Hiç işler yürümüyor.

Bürokratik engeller o biçim.

Devletin resmi kurum ve kuruluşlarında, özellikle belediyelerde, özellikle kayyımla yönetilen belediyelerde hiç ama hiçbir şey çıkmıyor.

Halk gittiğinde “bugün git, yarın gel” uygulamasıyla karşılaşmaktadır.

Bu itibarla AK Parti de CHP gibi ibresi eksiye düşüyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.