TÜRKİYE MİLLİ BİR SİYASET ARAYIŞINDA!? (II)

Sevgili okurlar…

Dünden devam diyerek, sohbetimize girelim.. Başlığımız yerini koruyor.. İkinci gündeyiz.. Başlık, muhteva itibariyle, geniş, ana ve ara başlıkları da hayli kapsamlı!

Ne diyoruz; Milli siyaset!..

Ki bu siyaset Türkiye Cumhuriyeti hudutları içerisinde yaşayan tüm vatandaşları aynı çatı altında, bir arada tutmaktır…

Günlük hayat akışları içerisinde yürümekte olan iç politika olsun, dış politika olsun, büyük bir dayanışma içerisinde olmasını sağlar…

Kardeşlik duygusunu pekiştirir…

İslam kültürüne dayalı, milli bir ahlak, milli bir kültürün yaşatılmasını sağlamak..

İslami anlayış ve her şeyden evvel uhuvvet-i İslamiye’yi (İslam Kardeşliğini), temin etmek.

Tüm bunlar; Milli siyasetin ana ilkeleri ve temel felsefesi olmalıdır..

İster Türk’ü olsun, ister Kürdü olsun, Laz’ı olsun, Çerkez’i olsun, Arap’ı olsun, Acem’i olsun, her ne kimlikte olursa olsun; icra edeceği siyaset ve ortaya koyacağı kimlik “Milli ve yerli” olmalıdır..

Temel ilkesi de dayanışmadır, ahlaki bütünlüktür..

Selçuklulardan Osmanlıya geçen ana düstur bu milli siyasettir…

Bir ümmet olabilme şiarıyla büyük bir bütünleşme halinin vücut bulmasıdır..

İşte bu siyaset ve milli ruh temin edildiğinde; dil değişikliği, ırk değişikliği, renk değişikliği, coğrafya değişikliği, yöre değişikliği, kısacası hiçbiri İslam kardeşliğine halel getirmez..

Hiçbir kuvvet de, karşı duramaz.

Çünkü İslamsız bir vatandaşlık söz konusu olamaz.

Ama aksi, durum hâsıl olunca ne İslam, ne ümmet ve ne de millet diye bir oluşum kalmaz!

Hepsi yıkılır gider..

Osmanlı’nın çöküşü buna en bariz örnek..

Çünkü ırkçılığa dayalı İslamsız Türk milliyetçiliği, Osmanlı’yı çökertti…

Selanik’ten gelen Yahudi dönmeler, İstanbul’da bulunan Ermeni lobileriyle, Paris’te eğitim gören Jön Türklerin ittifakıyla, Osmanlı kendi içinde, bölük-pörçük edilerek, yıkıldı…

Türkçülük adına Osmanlı yerle yeksan edildi!..

I. Dünya Savaşına peşkeş ettirildi..

Dünkü sohbet yazımızda da söylediğim gibi, Türkiye’yi bugünkü bu hale getiren en büyük etken, “ırkçılıktır?”

Zira yaşadığımız hal şunu çığlık çığlığa söyletiyor…

Irkçılığa, dile, dine, renge ve coğrafyaya yüz tutan bir kargaşadır yaşadıklarımız!

Terör odakları ve devletin bünyesine sızdırılan hamiyetufroş sahtekâr anlayışların, körüklemesiyle; bunalım üzerine bunalımlar yaşıyoruz…

İşte bundandır ki, eğer Türkiye hala da bu seviyede, böylesi bir devlet politikasını uygulayıp sürdürüyorsa, ısrarcı oluyorsa, bize göre yanlış kulvarda bulunuyor..

Bizi biz eden, İslam kardeşliğidir..

Onun için de;  temel dayanağımıza sırt dönemeyiz!

Ecdatlarımızdan, örf, adet, gelenek ve göreneklerden gelen İslam kardeşliği, bölünmeyi kabul etmeyen bir hukuk dengesidir….

* * *

Biraz da yazılı medyaya bakalım..

Gazete manşetlerinde neler var..

Yeni Şafak Gazetesinin dünkü manşet haberi…

“IRKÇILAR YİNE İSTİSMAR ETTİ..”

Başlık aynen böyle..

Haber ise şöyle devam ediyor..

“Zafer Partisinin başını çektiği ırkçılık dalgası sonrası başlatılan provokasyonlar devam ediyor. İstanbul Bağcılar’da Suriyeli gencin ölümüne neden olan ırkçı söylemler, bu kez Ataşehir’de devreye sokuldu.

Ataşehir’deki trafik kazasında ölen 15 yaşındaki S.Ç.’nin iki Afgan tarafından öldürüldüğü yalanı yayıldı.

Ümit Özdağ, yalan paylaşımların başını çekti.”

“YİNE AYNI İSİM SAHNEDE

Kısa sürede yayılan iddianın ardından mahalleli sokağa dökülerek sokaklarda göçmen arayışına başladı. “Mahallede mülteci istemiyoruz” sloganları atıldı, ırkçı propagandaya öncülük eden Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ da sosyal medya hesabından “Sözde insancıl, sözde Türk düşmanları” ifadelerini kullandı.

Bu söylem ardından daha da yaygınlık kazanarak CHP’ye yakın yayın organlarına da yayıldı.”

* * *

Sevgili dostlar…

Denir ya işte buradan yakın..

Hep ifade ediyorum, gerçek manada kanı Türk kanı olmayan devşirmelerdir, bu ülkeyi “içten içe” çatıştıran…

Tabi, Türk kanı deyince, bin senelik bir İslam inancıyla yoğrulan bir Türk kanını kastediyorum.

Çünkü  İslam terbiyesiyle, Kur’an inancıyla yoğrulmayan bir Türklük, Türkçülük veyahut Kürtçülük veya Arapçılığın gerçek milliyetçi, olduğuna inanmıyoruz.

Zira Türk deyince İslam akla gelir.

Ki Kürt deyince de İslam akla gelir.

Arap deyince yine İslam akla gelir.

İslamsız bir ırkçılık, kesinlikle “bölücülüğü” teşvik eder, gerçekçiliğe dayalı değildir.

* * *

Bir diğer haber başlığı…

Yine Yeni Şafak’tan..

“HİNDİSTAN’DA İNSANLIK CAN ÇEKİŞİYOR”

“Hindistan’daki Müslümanlara şiddet artarak devam ediyor. Hintli gazeteci yazar Zafarul Islam Khan, kötüye giden durumu anlattı. İslam düşmanlığı bahanesiyle janata partisinin ana ilkeleri arasında camileri tapınağa, Müslümanları Hindu’ya çevirmek istiyorlar.

3 bin caminin yıkılmasını rahatça talep edebiliyorlar. İktidar partisi, nefret söylemini yayıyor ve tüm Müslümanları 2. Sınıf vatandaş yapmayı amaçlıyor.”

* * *

İşte uhuvvet-i İslamiye’nin ortada bulunmadığı bir ülke..

Ki bu ülke ister Hindistan olsun, ister Türkistan olsun, ister Arabistan olsun, her neresi olursa olsun…

Orta yerde yaşanan bir mezalim vardır..

İnsanlar acımasızca dilinden, dininden, vatanından dolayı işkenceye tabi tutuluyor ve öldürülüyor…

Aynı hal bundan yüz yıl önce de, yani tek parti şeflik ve dipçik döneminde Türkiye’de yaşandı?

CHP, laikçi, Kemalist, ırkçı yönetim anlayışıyla; mezalimler yaşattı…

Onun içindir ki Bediüzzaman Hazretleri, yaşananlara dair Mektubat isimli kitabının 29. Mektubun 6. kısmının “Dördüncü Desise-i Şeytaniye” başlıklı yazısında şöyle haykırıyor..

“Şeytanın telkiniyle ve ehl-i dalâletin ilkaâtıyla, bana karşı propaganda ile hücum eden ve mühim mevkileri işgal eden bazı mülhidler, kardeşlerimi aldatmak ve asabiyet-i milliyetlerini tahrik etmek için diyorlar ki: "Siz Türksünüz. Maşaallah, Türklerde her nevi ulema ve ehl-i kemal vardır. Said bir Kürttür. Milliyetinizden olmayan birisiyle teşrik-i mesai etmek hamiyet-i milliyeye münâfidir. Milliyetçilik ruhuna ters düşer.

Elcevap: Ey bedbaht mülhid! Ben Allah’a hamdolsun Müslüman’ım. Her zamanda kudsî milletimin üç yüz elli milyon efradı vardır.

(Bu yüzyıl önceki bir görüştür. Bugün 1.7 milyon Müslüman var.)

Böyle ebedî bir uhuvveti tesis eden ve dualarıyla bana yardım eden ve içinde Kürtlerin ekseriyet-i mutlakası bulunan üç yüz elli milyon kardeşi, unsuriyet ve menfi milliyet fikrine feda etmek ve o mübarek hadsiz kardeşlere bedel, Kürt namını taşıyan ve Kürt unsurundan addedilen mahdut birkaç dinsiz veya mezhepsiz bir mesleğe girenleri kazanmaktan yüz bin defa istiâze ediyorum.

Ey mülhid! Senin gibi ahmaklar lâzım ki, Macar kâfirleri veyahut dinsiz olmuş ve frenkleşmiş birkaç Türkleri muvakkaten, dünyaca dahi faidesiz uhuvvetini kazanmak için, üç yüz elli milyon hakikî, nuranî menfaattar bir cemaatin bâki uhuvvetlerini terk etsin. Yirmi Altıncı Mektubun Üçüncü Meselesinde, delilleriyle menfi milliyetin mahiyetini ve zararlarını gösterdiğimizden, ona havale edip, yalnız o Üçüncü Meselenin âhirinde icmal edilen bir hakikati burada bir derece izah edeceğiz. Şöyle ki:

O Türkçülük perdesi altına giren ve hakikaten Türk düşmanı olan hamiyetfuroş mülhidlere derim ki:

Din-i İslâmiyet milletiyle ebedî ve hakikî bir uhuvvet ile, Türk denilen bu vatan ehl-i imanıyla şiddetli ve pek hakikî alâkadarım. Ve bin seneye yakın, Kur'ân'ın bayrağını cihanın cihât-ı sittesinin etrafında galibâne gezdiren bu vatan evlâtlarına, İslâmiyet hesabına müftehirâne ve taraftarâne muhabbettarım. Şiddetle sevgim ve muhabbetim vardır.

Sen ise, ey hamiyetfuroş sahtekâr!

Türkün mefâhir-i hakikiye-i milliyesini unutturacak bir surette mecazî ve unsurî ve muvakkat ve garazkârâne bir uhuvvetin var. Senden soruyorum: Türk milleti, yalnız yirmi ile kırk yaşı ortasındaki gafil ve heveskâr gençlerden ibaret midir? Hem onların menfaati ve onların hakkında hamiyet-i milliyenin iktiza ettiği hizmet, yalnız onların gafletini ziyadeleştiren ve ahlâksızlıklara alıştıran ve menhiyâta teşcî eden frenkmeşrebâne terbiyede midir? Ve ihtiyarlıkta onları ağlattıracak olan muvakkat bir güldürmekte midir?”

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar…