TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?! (VI)

Yazı serimiz devam ediyor... Başlıktaki ifademize yanıt arıyoruz ve bekliyoruz... Amma velâkin samimiyet karinesi içerisinde cevap veren yok... Biz de cevap alana kadar, ahaliyi de dilimizin döndüğü, kalemimizin yazdığı, fikri özgürlüğün el verdiği çizgiye kadar; soracağım ve sormaya da devam edeceğiz. Kendimize göre de yanıt noktasında gerekçeler ortaya koyacağız “bizi bu hale getiren” etkenlerle alakalı…

***

Diyoruz ki;

Türkiye 1,5 asırdır hedef ve istikamet noktasında, milli ve yerli bir duruş sergilemiş değildir... Dağınık bir yol seyri içerisinde.? Ne denge ne de denetlemeye sahip… Belirsizlikler içerisinde, sürekli manevi bir kayıp yaşıyor... Ki aynı paralelde, sosyoekonomik yönde de erozyonlar yaşar haldeyiz... Ki hal-i alem orta yerde seyrediyor… Kaldı ki Türkiye’nin bu hal-i perişanlığı kadar İslam dünyası da aynı girdabın içerisinde!

***

Çünkü! Ne Türkiye ve ne de İslam ülkeleri, Kur’an-ı Kerim’in fili hâkimiyetini bünyelerinde yaşatmıyorlar... Hep beşerî fikriyatla, meşguller... İnanç noktasında, sadece “laftalar, sözdedirler…” Öze dönük değiller... Ayetleri telaffuz ediyorlar, sevap kazanıyoruz diyorlar. Ama hükmünü icra etmiyorlar... Etme gibi bir gayrette sarf edilmiyor…

***

Ve bu gaflet ve delalet hali İslam’a ve İslam medeniyetine hasım olan, şer güçlerin iştahını kabartıyor... İşte dev düşman ABD… Onun yavrusu İsrail… Ve bir bütünlük içerisinde küfür dünyası, yekvücut şekilde İslam’a karşı enva-i şeytani planlar sergiliyorlar… Bu Kur’an düşmanları İslam dünyasında Kur’an’ın hâkimiyetinin varlığını dün olduğu gibi bugün de istemiyorlar…

***

Çünkü biliyorlar ki Kur’an hükümleri hâkimiyet alırsa, İslam dünyası ümmet şiarıyla bir bütünlük kazanır. Tıpkı, tarihteki Selçuklu ve Osmanlılar gibi, yeryüzüne hükümran olur... Onun için de içeriden ve dışarıdan sürekli İslam ülkelerinin içerisine “ifsadı” zerk ediyorlar? Dil, ırk, mezhep, ekonomik ve sosyal, siyasal, ideolojik noktada, toplumsal zehirlemede bulunuyorlar…

***

Eğer ki İslam coğrafyasında Kur’an-ı Kerim’in hükmü yönetimlerde yer almış olsaydı, “iyilikler çoğalır, kötülükler azalırdı...” Bir örnek vermek gerekirse... Ekonomik alanda verelim, örneğimizi… “Faiz” denilen sosyal yıkıma neden olan, küfrü ve haramı körükleyen sinsilik olmazdı. Ama bütün küfür dünyası faiz sistemi üzerine kurulu... Onun üzerinde yürüyor.

***

Yer küresinin neresinden söz ederseniz edin; ne hazin ki “emr-i maruf” yürürlükte değildir. Ki nehy-i anil münker de aynı şekilde.  Ne emr-i maruf hâkimiyeti söz konusudur, ne de nehy-i anil münker var... Kötülükleri ortadan kaldırma gibi bir irade yok…

***

Hiç kuşkusuz ki İslam’ın ana kökeni de bunu emrediyor.  İşte, Kur’an-ı Kerim’in Âl-i İmrân suresinin 104. Ayeti bunu bize açıkça ifade etmektedir… Ayet der ki; “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”

***

İşte, Kur’an’ın ana gerçeği de budur… İslam ümmetinin uzun ömürlü yaşama şansı ancak bunları ikmal etmesiyle mümkündür. İnsanların getirmiş olduğu vaz’i kanunlarla insanlık huzur bulamaz, barış bulamaz, ekonomiyi de sağlıklı elde edemez!

***

Kaldı ki Allah’ın koymuş olduğu kanunlar vaz’i kanunlar değildir. Bir teki dahi insanlar tarafından icra edilmemiştir. Hepsi, Allah’ın kanunlarıdır, ilahi bir sistemi emretmektedir... Toplumlar bu ilahi sistemden uzak durdukları zaman, gaflet ve dalalet çukuruna yuvarlanırlar… Huzuru, güveni, istikrarı elde edemezler...

***

Emri bil maruf, nehyi anil münker! Öyle bir topluluk olmalısınız ki iyiliği çoğaltacaksınız, kötülükleri de ortadan kaldıracaksınız! Peki bugün yer yüzünde bu vaki mi? Ya da İslam ülkeleri, Türkiye’miz dahil olmak üzere, Kur’an-ı Kerim’de geçen bu hükmü yerine getiriyor mu? Maalesef, “hayır” der noktadayız…

***

Laf var ama icraat yok… Kur’an’ın sadece lafzını okumakla yetiniyoruz… Hele ki Ramazan aylarında cüz okumakla, hatim indirmekle, ölülerin ruhlarına hatim devretmekle yetiniyoruz… Ki bazı hafızlarımız var, bu işi ticari sektöre döndürmüş… Bol miktarda milletin cebine girip okudukları Kur’an karşılığında para alıyorlar...

***

Böylesi bir anlayış, böylesi bir inanış İslam’ın hiçbir yerinde vaki değildir… Kabul görmüş hiç değildir... Ne Kur’an-ı Kerim’de ne de fıkıh kitaplarında rıza gösterilmiş değil böylesi bir anlayışa?!

***

Parayla okunan Kur’an sahibini çarpar. Ne okuyana ne de okutana hiçbir faydası olmaz. Kimse kimseyi kandırmasın. Hiçbir ibadet para karşılığında yapılmaz. Maneviyatın ticareti olmaz... Bu itibarla şimdiden herkesi uyarıyoruz. Kur’an parayla okunmaz. Hatim, cüz vs. parayla devredilmez. Alınan para haramdır. Veren de alan da günahkâr olur.

***

Bakınız, mübarek Ramazan ayına erişmek üzereyiz. Acizane ilmi değerlere dayanarak bunu söylüyoruz. Fıkhi meselelerdir bunlar.  İnanmıyorsanız eğer ibn-i Abidin kitabını okuyabiliyorsanız, okuyun da görün nasıl da uyarıyor?

***

Herkes okusun ve okutsun. Kimse boşuna para kimseye vermesin. Camilerde mukabele karşılığında toplanan paralar da haramdır. İbadet parayla yapılmaz, yapan da yaptıran da günahkâr olur veren de alan da günahkâr olur. O parayı yemek de haramdır. En önemli fıkhi mesele budur.

***

Tekraren diyoruz; evet, Ramazan geliyor, bilesiniz ki ibadetler parayla yapılmaz… Kur’an da parayla okunmaz. Okunsa da bir sevap dahi alınamaz.  Bu itibarla biz de diyoruz ki Müslümanlar olarak Kur’an’ın ana hükümlerine sarılıp onu icra etmemiz gerekir… Kur’an, her satırıyla haykırıyor ümmetine diyor ki; “beni icra et, kanunlarımı hükümran kıl, ona göre yaşa, ibadetini bana göre yap!”

En derin saygı ve sevgilerimle.