TÜRKİYE ve FAİZCİLİK SİSTEMİ?!! (III)

Evet, sevgili okurlar.

Malumunuz üzere, ülkemiz her alanda büyük keşmekeşlikler içerisinde bocalayıp duruyor.

Siyasal muhalefet, iktidarı çalıştırmamak için oldukça acımasız,  baskıcı, tehditkâr bir siyasi dil kullanıyor.

Böylece dengeyi alt üst ediyor.       

Demokratik bir hukuk ülkesi olarak geçinen Türkiye’nin, antidemokratik faaliyetler içerisinde olduğunun herkes farkındadır.

Demokrasi deyip duruyoruz.

Hukukun üstünlüğüne saygılıyız, diyoruz.

Türkiye bir hukuk devletidir, diyoruz.

Yıllardan beri anayasamıza dahi yazılan bir kavram ama boş kavram.

İçi tamamıyla boşaltılmış kavramlarla nerede ise ülke yönetiliyor.

Yalnız bugüne münhasır değil, 90 yıldan beri böyle.

Ülke; milletiyle, devletiyle, siyasal kişilikleriyle iç içe büyük çalkantılarla karşı karşıyadır.

Kargaşa, terör, ahlaki çöküntüler, ekonomiksel yozlaşmalar, toplumun içinde hukuk dışı suç unsurları oldukça çoğalmakta.

Suçun çoğalmasına neden olan birçok menfur rezilliklere meşruiyet kazandırılıyor veya göz yumuluyor.

Kişisel rant, devletin imkânlarından faydalanarak zirvelere tırmanmış durumda.

Oysaki bir ülkeyi yöneten devletlerin temel amacı; herşeyden evvel, kendi milletinin huzurunu temin etmektir, kamu düzenini sağlamaktır,  sosyal denge ve barışı ön plana almaktır.

Bunun da şartı sağlam bir eğitim sistemi ile sağlam ekonomiden geçiyor.

Eğitim camiasından geçen eğitim sistemi ne yazık ki tam tersine mutlak bir cahiliye döneminden geçiyor.

Nerdeyse Ortaçağ cahiliye devri ile karşı karşıya kalan bugünkü çağdaş insanlık dünyası, özellikle ülkemiz hep diplomalı cahillerle karşı karşıyadır.

Politika ise kendi geleceğini sağlamlaştırma, iktidarlarını sağlam zemine oturtturma pahasına, devlet imkânlarını acımasızca kullanıyor.

Elde edilecek bir şey de yok.

Yazılı ve görsel medyaya bakıldığında, karşımıza çıkan manzara adeta Afrika’daki belgesel filmlerinde görünen maymunlaşma, haydutlaşma, saldırganlık zorbalığını görüyoruz.

Ama ne yazık ki bu toplumsal insanlık dışı canavarlaşma hareketi, özellikle gençlik tabakasında görünüyor.

Uyuşturucu, fuhuş, cinayet, hırsızlık, faili meçhul olaylar ve tam bunların karşısında sönük duran bir devlet uygulaması, sönük kalan yönetimler.

Bunların hepsi birer sorundur.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

İnsanlar, görsel medyaya veya yazılı medyaya baktığında, birçok üzücü haberlerle karşı karşıya kalmaktadır.

Bakıyorsun ki torun özbe öz ninesini öldürüyor, bıçaklıyor, hatta kesiyor.

Bu bıçaklama da yetmiyor yorganla sarıyor, elektriğe bağlayıp yakıyor.

Öbür taraftan yakın komşusunu öldürüyor, bileziğini, parasını alıp ortadan yok oluyor.

İşte daha bunun gibi neler yok ki?

Burada sayamadığımız, siz değerli okurlarımızın, kamuoyunun zihnini, anlayışını bulandırmamak için, kaleme alınmayan olaylar var.

Demokratik, adil, hukukun üstünlüğüne saygılı, Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı (!), demokratik, laik bir cumhuriyetin yönetim şekli böyle mi olacaktı?

Demek ki bu kavramlar oldukça içi boşaltılmış kavramlardır.

Ülke; yanlış politikalar yüzünden yağmalanıyor, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya, ama de yine siyaset alanı bildiğini okuyor.

Bakın, dolar son günlerde zirvelere tırmandı.

Türkiye para birimi oldukça cılızlaşarak, küçülüyor.

Bize göre millete düşen yegâne görev bu acımasız sistemi protesto etmek için toplumsal bir dayanışmaya ihtiyaç var.

Bu dayanışma gücüyle, bu yanlış politikayı, antidemokratik anayasayı ortadan kaldırıp, meşru bir zeminde demokratik bir hareketlilikle yepyeni bir Türkiye, yepyeni bir anayasa, yepyeni bir ahlak…

Bunun yolu da kişisel rantla kirlenmemiş politikacılardan geçiyor.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Üç gündür sohbetimize başlık olarak “TÜRKİYE ve FAİZCİLİK SİSTEMİ?!!” ifadesini kullanıyoruz.

Buraya kadar anlatmaya çalıştığımız acı gerçeklerin başını çeken zalim, acımasız bir faiz sistemidir.

Faizcilik, toplumun her kesiminin ruhuna işlemiş.

Faizcilikten tevellüt eden tefecilik söz konusudur.

Fakirlik, yoksulluk, imkânsızlık başını almış gidiyor.

İktidarlar ve başbakanlar “Kamu düzeni” deyip duruyorlar.

Ama kamu düzeninin yolu nerededir, nerden geçiyor?

Kimse onu takip etmiyor.

Havada kalan bir kavram durumunda…

Kamu düzeninin sağlanabilmesi için, faiz sisteminin ortadan kaldırılması gerekiyor.

Faiz sistemi, toplumların en acımasız düşmanıdır.

Toplumlarda zenginle fakir arasındaki dengeyi sağlayan zekât müessesesidir.

Zenginin varlığından cömertçe harcaması gereken belirli bazı imkânlar var, onun adı da zekâttır, sadakadır.

Toplumun içinde ne kadar imkânsızlar, fakru zaruret içerisinde kıvranıp duran, işsiz kalan, dul, yetim, yoksul nerede varsa, bunlara huzur sağlama yolu da zekât sisteminden geçiyor, sadaka sisteminden geçiyor.

Faiz sisteminin ortadan kaldırılmasından geçiyor.

* * *

O yüce İslam Peygamberi (s.a.v), bize şunu söylüyor;

“Ez zekatu kanteretul İslam”

“Zekât İslam’ın geçit köprüsüdür”

Sağlam bir dayanışma köprüsüdür, sosyal bir viyadük geçididir.

Zekât müessesesi ortadan kaldırılınca, toplum tehlikeli bir uçurumla karşı karşıya kalır.

Faiz denilen riba, servetleri bir bir imha etme unsuru durumundadır.

Faiz sistemleriyle kendini geliştirmek isteyen devletler, bugün büyük enflasyonlarla karşı karşıya kalmış durumda.

Borç gırtlakta, nerede ise ekonomiksel olarak can çekişiyor bugün yeryüzündeki insanlar.

Faiz lobilerinin önemli kısımları Yahudinin elinde, Amerika’da ve Batı dünyasında.

Ama bunların akıbeti vahim…

Zira dün de belirttiğim gibi yüce kitabımız Kur’an-ı Hâkim’de şöyle bir ayet geçiyor;

“Allah, faizden, ribadan oluşan kârı, serveti imha eder, yok er , zekât ve sadakanın içinden çıkarıldığı servetler de oldukça artar, nemalanır ve bereketlenir”

İşte “Ez zekatu kanteretul İslam” büyük zekât kavramı bize herşeyi hatırlatıyor.

Yani “Zekât İslam’ın geçit köprüsüdür”

* * *

Politikacılar ve siyaset dünyası; iktidar olsun, muhalefet olsun, ne yaparlarsa yapsınlar, toplumsal huzuru, kamu düzenini bu gidişatla sağlayamayacaklar.

Hali âlem meydanda…

90 yıldan beri kurulan cumhuriyet sistemi bize her şeyi okutuyor.

Diyorlar ya; “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna bile az”

Toplumun her tabakasında; zenginiyle, fakiriyle, orta halliyle, değişik yöre ve coğrafyalarda dahi, insanlarımız bir türlü birbirine sıcak bakamıyor.

Dışarıdan ithal edilen kanunlarla yönetilen bir ülke, hiçbir zaman devletle toplum arasındaki barışı sağlayamaz.

Barış, uçurumun kenarında.

Barışın şartları yerine getirilmedikçe, o barış, barış olamaz, olsa olsa şeklidir, aldatmacadır.

O şartlar da yüce Kur’anın sisteminden geçiyor, İslam’ın berrak, nurlu, parlayan yolundan geçiyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.