TÜRKİYE YILBAŞI PAZARINA GİRİYOR!? (II)

Sevgili okurlar...

Dünkü sohbetimizde konu ettiğimiz husus, Türkiye’nin inanç dünyasında olduğu gibi milli ve yerli kültüründe yer almayan “Noel kutlaması” nam-ı diğer yılbaşı gecesi etkinliklerine ilişkindi..

Bir asra yakındır, yaşanan ve dayatılan “yılbaşı gecesi” kutlaması..

Ki aynı zamanda, Hz. İsa’nın “doğduğu gece” olarak miladi takvime göre yapılan kutlamalar tamamen gayri ahlakidir...

Çünkü yanlıştır..

Batıldır..

Ahlak dışıdır..

Toplumsal bir ahlaki çöküntüdür..

Ve tabi ki “milli” bir dejenerasyondur...

Dünkü yazımızda, kıssadan hisse babında “hasbıhal” etmiştik..

Ama bugün aynı minval üzerine, konuyu daha bir kapsamlı şekilde ele alıp, tarihten günümüze “ders-i ibret” noktasında irdelemek istiyorum...
***

Değerli okurlar...

Noel gecesi..

Ki bizdeki adı Yılbaşı gecesi...

Doğrusu hal-i vaziyet “çekilecekgibi değildir...

Hıristiyan dünyası kendi arasında yaşar ya da yaşamaz o onların inanç ve kültürüdür..

Ama gel gör ki İslam ülkelerinde “bunun rağbet” görmesi, kabul edilmesi ve kutlamaların resmiyet adı altında, yerel yönetimlerce “tertiplenmesi” anlaşılır değildir..

Ne millidir, ne yerlidir, ne de inancımızda yeri vardır...

Hal bu iken neden dikte ediliyor..

Hiçbir kanun koyucusu, hukuksal gerçeklere dayalı olarak bunun kutlanmasını, etkinliklerin tertiplenmesini iddia edemez, ileri süremez.

İnanan bir ümmetin insanlarına da pazarlayamaz.

Resmiyet adı altında yasaların himayesi ile yaşatılması yukarıda belirttiğimiz gibi hukuk dışılıktan başka bir şey değildir.

Bir toplumun hükmen de olsa zehirli alkol ve kumarla uyuşturarak kandırılması büyük bir faciadır..

Hatta facianın da ötesindedir...

Bize göre yıllardan beri Türkiye’ye ve İslam dünyasına yapılan bu uygulama kasıtlıdır, toplumu inanç ve kültür yönünden erozyona uğratmaktır...

Pek tabi ki, toplumu haçlı emperyalist anlayışlara köle ettirmektir...

Hem de morfinleştirerek köle ettirmektir..

Dahası.

Bir toplumun ahlaken yozlaştırılmasına yönelik dost görünüp düşmanca yapılan bir uygulamadır bu...

Yanlıştır...

Hiç bir şekilde yapılmaması lazım…

Biz kamuoyu adına burada yetkililere ve tüm siyasetçilere, hatta kanun koyuculara seslenerek diyoruz ki;

Allah aşkına yapmayın...

Yılbaşı gecesi, ya da Noel kutlamaları..

Bunlar hiçbir zaman milli değildir, yerli değildir.

Emperyalist haçlı anlayışının kirli emtiasıdır.

İslam dünyasına yutturulmaya çalışılıyor.

Bir ümmetin fertlerini hükmen morfinleştirerek, uyuşturarak, gafletin derin kuyularına itmekten başka bir anlam verilemez..

Demokrasilerde, özellikle çoğulcu parlamenter sisteme dayalı demokrasilerde milletin yaşamak istemediği ve milletin milli değerlerine aykırı olan ahlak dışı uygulamalardan imtina edilmelidir..

Çünkü milleti vicdanen tazip ediyor, elem veriyor, huzursuzluk veriyor ve mutsuz kılıyor.

Bu itibarla her zaman söylediğimiz gibi;

Görünen odur ki yüz yıldan beri kimlerin hatırına binaen bu millete “Milli Piyango” adı altında resmen kumar oynatılıyor...

Eğlence yerlerinin organize edilmesi..

Alkol şişelerinin devrilmesi, kadeh tokuşturmak, kumar oynamak..

Ki bazı yerlerde “lamba söndür” rezaletinin yaşatılması..

Işıklar sönsün, dans başlasın gibisinden..

Bunlar iğrençliklerin, yozlaşmanın daha ötesinde “toplumu temel değerlerinde” yerle yeksan etmektir...

Dünkü yazımızda da açıklamaya çalıştığımız bazı konuları özetlemek kaydıyla dile getirmiştik ve demiştik ki:

Hz. İsa’nın babasız olarak dünyaya gelmesi ve daha beşikteyken konuşmasını elbette ki Kur’an tespit etmiş ve bir mucize olarak algılanmıştır.

Elbette ki Hz. İsa’nın babasız olarak doğması, ilahi bir mucizedir ve yüce kitabımız Kur’an bunu zaten vurguluyor.

Ama bu demek değildir ki bu yüce Peygamberin veladet gecesi olarak zamanlandırarak 1 Ocak tarihine endeksleyerek, onunla eğlenmek ve hem de ahlak dışı eğlenmek, ancak kelimeleri tahrif ederek, İncil’de büyük tahrifat yaparak Hıristiyanlık dünyasının dejenerasyona uğratılmış halinin Hz. İsa’nın sevgisiyle, bağlılığıyla uzaktan yakından alakası yoktur.


***
 

Bakınız sevgili okurlar...

Hz. İsa’nın babasız olarak Hz. Meryem’in karnından çıkıp beşikteyken konuşması tüm beşeriyetin inanması ve ona iman getirmekle inanç ve itikat halini ayrı bir alana alıyorum..

İtikadın yalnız Hıristiyan dünyasına değil, tüm dünyaya özellikle İslam dünyasına da kabul ettirilmiş bir ilahi gerçek olduğunu bilmek lazım..

Hz. İsa gibi..

Dün de ifade etmeye çalıştığım gibi birçok Peygamberin böylesine mucizeleri sıradanlaşmış olaylar değildir.

Nitekim Hz. Musa’nın, Firavun’un sihirbazları tarafından “bu yıl içerisinde doğabilecek erkek çocuklardan biri çıkıp senin hükümranlığını kabul etmeyerek sana karşı savaşacak” diye belirtmiş olması ve Firavun’un da o yıl o memlekette doğan her erkek çocuğunun katledilip yok edilmesi emrini vermesi, inkâr edilmez tarihi gerçekler arasındadır.

Ama Hz. Musa (A.S.)’ın annesi onu doğurduğu gün saklayamayacağı endişesiyle Allah tarafından kalbine vahiy olarak şu gerçek damlamıştır.

Tedbirini al, bebeğini Nil Nehrine bırak. Başkaları tarafından bulunacak ve büyütülecek, böylece sana dönecek. Sen hem onu kurtarmış olacaksın Firavun’un katlinden, hem de kendine bir teselli bulmuş olursun.”

Hz. Musa’nın annesi, Hz. Musa’ya ufak bir sandıkvari bir şey yapıyor, tedbirini alıyor ve Nil Nehrine bırakıyor.

Su onu sürükleye sürükleye götürüyor.

Firavun’un bulunduğu mahalledeki balıkçılara tesadüf ediyor.

Balıkçılar sandığı yakalıyorlar, içinde ne olduğunu bilmiyorlar.

Nihayet açıp bakıyorlar ki bir erkek çocuk...

Bunu Firavun’a götürüp gösteriyorlar.

Firavun diyor ki tam kısmetimiz bize geldi onu öldürelim.

Eşi Asiye tarafından engelleniyor ve çocuk koruma altına alınıyor.

Onu evlat olarak kabul ediyoruz diyerek Firavun’u ikna ediyor.

Ve Firavun’un ocağında büyütülen bir Peygamber…

Düşünün.

Bundan daha büyük bir mucize olabilir mi?

İşte Peygamberlerin mucizesi bu...

* * *

Peki, ya Hz. Yunus (A.S.).

Gece yarısı Ninova sularından yürüyemeyen gemiden onu kurayla indirip suya atmaları.

Büyük balina balığının onu yutması ve içinde parçalanmaması…

Onu bir geminin içindeymiş gibi suyun ta öbür kenarına götürüp dışarıya atması ve ölmeden hayata dönmesi.

Bunun gibi daha başka mucize nereden aranabilir?

Hz. Yunus’un başına gelen bu ağır musibete karşı Rabbini unutmaması ve büyük balığın karnında dahi tespih getirmesi..

Allah’ın zikrini dilinden düşürmemesi onun için kurtarıcı olmuştur.

Ama bu kurtuluştan sonra ne Hz. İsa, ne Hz. Yunus kalkıp da böyle geceler tertip etmemişler ve insanlara böyle bir tavsiyede bulunmamışlar.

Hele hele ahlak dışı eğlenceler hiç kimseye tavsiye edilmemiş.

Ancak ne var ki Hıristiyanlık dininin dejenerasyona uğramış olması, inanmayanların da hem de engizisyon mahkemelerinde işkence edilerek telef edilmesi gibi insanlık dışı bir uygulamanın ilahi bir dinde yaşanması söz konusu değildir.

Papa ve Papazların tahribatıyla bu uyduruk haller bugün dünya insanlarına yaşatılıyor.

En derin saygı ve sevgilerimle.