TÜRKİYE’NİN TEK SORUNU BAŞÖRTÜSÜ MÜ?!

Bugün nurlu ve kutlu bir gün… Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (S.A.V)’in doğum gün, bugün.. Yeryüzüne “Alemlere Rahmet” elçisi olarak gönderildiği kutlu bir zaman dilimidir bugün.. Bugün Hicri takvime göre Rebiülevvel ayının, 12’nci günü.. Bugün, Mevlit Kandili… Bugün, İslam ümmeti için, Müslümanlar için bir “bayram” günüdür.. Bugün, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in ahlakıyla, hayatıyla güzelleşeceğimiz, tazeleneceğimiz bir gün..

***

O ki, Hira mağarasında Cebrail'in getirdiği "Oku" emriyle peygamberlik görevini alandır. Ruhu'l Emin - Cebrail- o gece el-Emin'in kalbine, ruhuna ve kulaklarına ayetleri indirdi. Mekke'de 13 yıl, Medine'de ise 10 yıl boyunca çetin bir mücadeleyle “putperestliği”, şirki ve dünya küfrünü yıktı. Diri diri gömülen kız çocuklarını kurtardı.

***

Irkçılığa, onursuzluğa, köleciliğe, cariyeciliğe, hırsızlığa, yolsuzluğa, çarpık ve ahlaksız zihniyetlere karşı durdu. İnsanı “insana kul” ettiren otoritelerin önünü kesti, batıl ideolojilere aman tanımadı, çıktığı yolun “duru ve temiz bir yol” olduğunu gösterdi..

***

İnsana Rabbini tanıttı, ona ulaşacak yolu gösterdi. Adaleti, hakkaniyeti, vicdanı, hakkı ve hukuku bildirdi, zalimden, zulümkardan yana olmamayı öğretti. Toplumu çökerten, çürüten zina, kumar, içki, kul hakkı yeme, yalan, dolan, ihanet, nifak, faiz, rüşvet ve bilumum ruhu, aklı ve imanı rahatsız eden bütün çirkinliklere pranga vurdu, yasak getirdi…

***

Onun için, Peygamberimizi çok ama çok iyi tanımalıyız… O’nu gençlerimize ve çocuklarımıza en güzel şekilde anlatmalıyız. Zira yüce dinimiz İslam’ın gerçek anlamda anlaşılması sürecinde peygamberimizin bütün yönleriyle bilinmesi, merkezi bir öneme sahip olduğu gibi toplumsal barışa, kardeşliğe, birlik ve dirliğe de, delalettir..  O’nu tanıyıp tanıtmak demek, doğrudan doğruya İslam’ın insanını tanımak ve tanıtmak demektir.

***

İşte bu akşam, O'nun veladetini kutluyoruz. Ne mutlu şu dünyaya ki Hz. Muhammed (S.A.V.) gibi birine ev sahipliği yaptı ve biz de onun yolunda ve rehberliğinde hayatımızı idame ediyoruz.. Mevlit kandiliniz mübarek olsun…

***

Şimdi bugünkü yazı sohbetimize dahil olalım.. Bu köşede yıllardan beri üzerinde durduğumuz ana tema ve gerçek stratejimiz, yukarıda ifade ettiğim gibi; “İslam dininin” ışığında yürümemiz gerekir.. Ama gel gör ki, bir asır boyunca Türkiye toplumu, fersah fersah gün geçtikçe İslam dininden uzaklaşma “ihanetiyle” sürekli benlik kaybı yaşıyor.. Ki biz de hep bunu vurgulamaktayız, “İslam diyarı Türkiye’de İslam yasaklara mahkûm” ediliyor…

***

Yüzde 99’u Müslüman olan bir millet, sürekli “İslamiyet’ten uzaklaştırma” planlarına nasıl olur da yenik düşmüştür.. Ve müesses nizamın ürettiği “devşirme politika ve stratejilere” meyil vermiştir..“Kendini inkar” eden anlayışların peşinde yürümüştür… Akla ziyan bir hal, ki kimse inkâr edemez!

***

İşte, Milli eğitim sistemi.. Bünyesindeki ders müfredatından tutun da batı dünyasına endeksli toplumsal yaşam halinin var olması… Her gün biraz daha ustaca, kurnazca, toplumu ve gelecek nesli Kur’anından, ezanından, camisinden, cemaatinden uzaklaştırma planlarıyla uyuşturmaktadır… Ve bunun baş müsebbibi, baş aktörü ve baş organizatörü CHP anlayışı olmuştur.  Bu millet, bir asırdır ekilen bu “nifak tohumu anlayışını” kesinlikle unutmuyor, unutmamıştır ve unutmayacaktır…

***

Denir ya; görünen köy kılavuz istemez!.. Her şey orta yerde; “İnanç noktasında” dünü arar hale geldik… Ki bin yıllık tarihinden, kültüründen, dininden, ecdadından, Allah’ından, Peygamberinden toplumun uzaklaştırılma hali hala da mevcuttur. Çünkü yüce İslam dininin ana hatları, ana çizgileri, tüm gerçek kural ve kaideleri yürürlükte değil.. Yürürlükte olmadığını da kimse inkâr edemez.

***

Mevcut hali derseniz, o da kala kala sadece dinin ibadet bölümü kalmıştır.. O da bireysel tutulmaktadır… İslam’ın Allah ile kul arasındaki bireysel bir inanca bağlatılmış olması, yine mevcut kokuşmuş sistemin uygulamaları doğrultusunda olmuştur.

* * *

Özetlemek gerekirse, Türkiye’deki mevcut sorun, toplumu yüce İslam dininden uzaklaştırma zincirleme silsilesinin başucu, temel etken; başörtü değildir.

Eğer Türkiye’nin toplumsal sorunu başörtü ise, peki İslam’ın diğer önemli hükümleri nerede?

***

Hep ifade ediyorum burada…

Devlet-i Âliye’nin temel görevi ve yönetimdeki ana ilkeleri, “emr-i maruf” denilen iyilikleri millete götürmesi gerekir.. Aynı minvalde, kötülüklerin tümünü ortadan kaldırması lazım…

Yani “emr-i maruf, nehy-i anil münker…”

Gel gör ki kenarından bile geçmeyen sistem ve sistemin siyaseti ve o siyasetin boyutları orta yerdedir…

Özellikle ana muhalefet partisinin lideri Sayın Kılıçdaroğlu ve yandaşları…

Dün olduğu gibi bugün de İslam’ın neresinden yürüyorlar ki?

Bugün, başörtüsünü seçim malzemesi olarak ortaya koyuyor.

***

Dünkü yazımda da vurgulamıştım.

Kılıçdaroğlu, o kem görüşüyle, o kem inancıyla bu milleti budala mı zannediyor?

Bu milleti unutkan bir millet olarak mı düşünüyor?

Bu millet balık hafızasına mı sahip?!

Toplumu, İslam dininden uzaklaştırma projeleri, tam bir asır boyudur CHP rejiminin temel hedefi ve ana unsuru olmuştur.

Bu şerefli, izzetli, dindar toplumu, dininden, inancından, tarihinden, kültüründen uzaklaştırma planları, CHP değil de kimlerin eseridir, kimlerin oyunlarıdır, kimlerin plan ve projeleridir?

Bunu bilmeyen, seçmeyen, seçme kabiliyeti olmayanlar, Türkiye insanıdır diye düşünmüyorum?

Buna rağmen yine de şuurlandırmak lazım, uyarmak lazım.

Bu kirli yapı kuşkusuz ki CHP anlayışınındır..

O muzaffer kumandan (!) yani I. ve II. İnönü Zaferinin(!) başkumandanı olan İsmet İnönü’dür.

Onun dönemindeki Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’dir.

Ve daha nice masonik kafalar…

Peki, 20 yıl boyunca kesintisiz olarak milletin teveccühünü alan iktidar partisi olan AK Parti ne yapmıştır?

O da ancak kimse inkâr edemez ki “liberal demokrasi” adı altında memleketi uyuşturma ve morfinleştirme sanatıyla, oyalayıp durmuştur…

Sadece “Ben senin ibadetine karışmıyorum, sen nasıl yaşıyorsan yaşa, ama senin yaşamın bir iki misli daha fazlasıyla inançsız olan, İslam’ın ruhuna inanmayan münafık tıynetli insanların özgür yaşam şeklinden düşük olacak, senden daha fazla özgürlüklere sahiptir ey millet” diyen anlayış, milleti 20 yıldan beri morfinleştirmiştir.

Oysaki bırakın kadınların başörtülü veyahut başörtüsüz yaşam halini…

Gece gündüz, hatta güpegündüz çarşı pazarda kadınların yarı çıplak dolaşması, hatta eski Türkiye kadınının yatak kıyafetinde dahi yaşamak istemediği bugün açık ve net olarak kadınların yüzde 70’i o halde dolaşıyor.

Bu da bu milletin gözünden kaçmıyor.

Hele hele AK Parti döneminde ve Cumhurbaşkanı muhterem Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’sinde çarşafların yakılıp yere serilmeleri, kapalı dolaşan kadınların sokak arasında saldırıya uğramalarını neyle izah edebiliriz?

Bu saldırganlar hakkında ne gibi işlem yapılmış ve ne gibi caydırıcı müeyyideler uygulanmıştır?

Seçim sath-ı mailine girerken, AK Partiyle CHP’nin düelloları devam ederken, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasındaki söz düelloları ve meydan okumaları bize göre apayrı bir garabettir.

Zira Kılıçdaroğlu diyor ki;

Gelin başörtüsünün dokunulmazlığı için yasa çıkaralım.

Cumhurbaşkanı da diyor ki;

“Samimi değilsin, eğer samimi isen bu başörtüsüyle ilgili önerini anayasa değişikliğine bağlayalım.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aynen şöyle devam ediyor;

“Gece yarısı başörtüsüyle ilgili açıklama yapan Bay Kemal, ardından bugün anayasa değişikliğine kabul oyu vermeyiz dedi. Bunlar yalancı, bunlarda dürüstlük yok. Eğer samimiysen, eğer dürüstsen yasa değişikliğine zaten ihtiyacımız yok. Buyur gel, anayasa değişikliğini yapalım. Yapamazlar, gelemezler, çünkü dürüst değiller.”

***

İşte Cumhurbaşkanının böyle vurgulayıcı cümleleri şayan-ı tebriktir.

Ama kamuoyu adına, bizim minik bazı itirazlarımız var…

Başta ifade etmeye çalıştığımız gerçek tespitlerimiz, Türkiye’nin sorunu yalnız ve yalnız başörtü meselesi değildir.

Bırakın başörtüsünü, Türkiye’nin sorunu menhiyatlar ve münkeratlardır..

Yani kötülükler, mevcut olan fesat ve bozgunculuklara verilen meşruiyete karşı İslam’ın emrettiği, milletin ruhuna cevap veren tarihi kültür ve inancımız paralelinde yaşanması gereken çok şeylerin yasaklanmış olmasıdır?

Mevcut rejimin, sistemin ve ucu, ipi dış güçlerin elinde olan bir siyasetin, yürürlükteki yanlışlıklarına kim ne diyor?

Öncelikle ve özellikle ülkemizin, milletimizin, devletimizin ve siyasetimizin en büyük sorunu; batı endeksli toplumsal bir yaşam biçimine biat edişimizdir…

Bize göre dış güçlerin direktifi altında olan bir siyasetin varlığı Türkiye için en büyük sorundur..

Kötülüğü emreden, iyiliği kaldıran bir siyaset anlayışının varlığı topluma yarar getirmek yerine zarar verir.

Bu gerçeği Sayın Cumhurbaşkanımız da biliyor.

Bay Kemal de bunu biliyor.

600 milletvekilinin hepsi de bunu biliyor.

Ama gel gör ki “samimiyet” noktasında vahim bir zafiyetin işleyişi var..

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar…