TUZAK KURMA METODU VE ENTRİKALI OYUNLAR!

Evet, sevgili can dostlar.

Her sabah uyanırken, yeni olaylı oluşumlarla uyanıyoruz.

Hele hele yazılı medyanın değişik manşetlerine bakıldığında gerçekten insan dengesini kaybediyor.

Ne dehşet manşetler, ne dehşet?!

İnanın, sevgili okurlar.

İslam’ın ilk çağlarında Efendimiz (s.a.v)’in çalışma metodu paralelinde sağlanan başarılar ve her gün oldukça büyüyen İslam, elbette ki İslam’la mücadele eden Mekke müşrikleri bunu içlerine sindiremiyorlardı.

Her gün bir oyun, bir entrika, bir hile ve bir tuzak peşinde olup, “Nasıl Hz. Muhammed (s.a.v)’in çalışmasını engelleriz” diye ittifakla ilk yaptıkları iş tuzak kurmaktı.

Yalan dolan entrikalı oyunlar sahneye konularak, her gün biraz daha şiddet geliştiriyorlardı.

Resul-ü Ekrem (a.s)’e karşı şiddet hazırlıyorlardı.

Sahneye konulan entrikalı oyunlar, bulunduğu evinin etrafını sararak, o gece komplo teorisiyle Efendimiz (s.a.v)’i yok etme planı…

Onlar bu kirli tuzağı kurarken, Allahû Teâlâ onların bu tuzağına karşı apayrı bir oyun başlarına getirdi, onları tuzağa düşürerek, gözlerine uyku büründürerek büyük bir kurtarma planıyla Hz. Resulullah’ı onların arasından çıkarıp, Medine’ye doğru yönlendirmişti.

O kinci, hilebaz, entrikalı, tuzakçı, bugünkü deyimle 28 Şubatçılar, Andıç BÇG’si gibi…

Bir çırpıda gözlerine uyku daldı, gaflete düştüler, kaşla göz arasında Resulullah, onların arasından kurtuluşa doğru yürüyerek gitti.

Ve o büyük yolculuk o gece yarısından itibaren başladı o şanlı hicret, onu Medine’ye götürdü.

Medine’de iki sene içerisinde devletini kurdu, ama yine o müşrikler rahat durmadı.

Hicretin ikince senesinde Medine’ye yaklaşık 100 km kala Bedir mevkiine geldiler ve meydan okudular.

Resulullah (s.a.v), yani bin kişilik müşriklerin süvari ordusuna karşı üç yüz kişilik bir orduyla yola çıktı.

Hemde suvarileri olmadan.

Allahû Teâlâ tıpkı Mekke’de kurdukları tuzağa kendilerinin düşmesiyle Bedir Savaşı’nda da aynı o entrika içerisinde bocaladılar ve kendi başlarını yediler.

Büyük bir mağlubiyetle şanlı Bedir Savaşı sonuçlandı.

Ama bu tuzak, bu entrikalı sahne onlara bir netice vermedi.

* * *

Tıpkı bugünkü Türkiye’deki yıllardan beri muhafazakâr, inançlı düşüncelere karşı siyasi alanda olsun, ticari alanda olsun, her nerede olursa olsun, illaki inanan kitleye karşı ve onların beğendiği liderlerine karşı hep hileli oyunlar, komplo teorileri kurulmuş ve kurulmaktadır.

En son baktığımız olaylardan en ilginci Başbakan ve oğluna yönelik Telekulak dinlemesi!..

Aynı Mekke müşrikleri gibi bunların bu tuzak ve hileli oyunları kendi başlarını yiyecekler gibi geliyor bize.

Zira samimi bir çalışma, ihlaslı bir hareket, inanan toplumu yalnız bırakmaz.

Allahû Teâlâ, her zaman onlarla beraberdir.

Bakınız, “Enfâl” suresinin 30. ayeti Mekke müşriklerinin komplo teorilerini anlatırken, bize mealen şöyle buyuruyor;

“Hani o küfre gidenler, bir zamanlar seni bir yere kapamak veya öldürmek yahut da sürmek için tuzak kuruyorlardı.

Onlar tuzak kurarken, Allah da tuzaklarını bozuyordu.

Allah tuzak kuranlara mukabele edenlerin en hayırlısıdır.

Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman ‘İşittik, işittik!’ istesek biz de aynını söyleyebiliriz.

Bu sadece eskilerin masallarıdır, derlerdi”

Bu ayetlerin Mekke’de nazil olduğunu, zikreden ve sebebi nüzulünü böyle bir şarta bağlayan rivayetler, itiraz konusu olabilir.

Şöyle ki;

Bu ayeti Celilelerin sebeb-i nüzulü hakkında şu rivayet vardır;

Ebu Talib Resulullah’a der ki: “Kavmin senin için ne plan hazırlıyor?”

Resulullah Efendimiz (s.a.v) buyuruyor ki: “Kavmim! Bena hile yapıyorlar,, öldürmeyi ve yurdumdan çıkarmayı planlıyorlar”

Ebu Talib der ki: “Kim bildirdi sana bunu...”

Hz. Peygamber (s.a.v) buyurur ki: “Rabbim bildirdi!”

Ebu Talib bunun üzerine: “Senin Rabbin ne güzel Rabdir, seni yalnız bırakmaz, ondan hayır dileğinde bulun daima”

Resulullah (s.a.v) buyuruyor ki: “Ben onun emrini bildiriyorum, o da bana hayır bildiriyor, bunun üzerine başarı elde ediyorum”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Bi’setin ilk günlerinde Efendimiz (s.a.v)’in başına gelen müşriklerin küfür metotları ve onu yok etme planlarının karşısında elbette ki o büyük insan da onlara karşı kendini savunma metotları içine giriyordu.

O İslam’ın ana çizgi ve gerçek metodu paralelinde adım atarken, özellikle bu dinin metodundaki her şeyden evvel ciddiyet ve pratiklik söz konusudur.

İslam, beşeriyetin pratik hayatını göz önüne alan bir hareket dinidir.

Tembellik, başkasından beslenme metotlarını kabul etmeyen bir dindir.

Onu yaratan yüce kudrete karşı ubudiyetin (kulluk görevinin), üstün seviyede gerçekleştirilmesini emreden bir dindir.

İslam, insanın pratik yaşayışındaki bütün ihtiyaçlarını karşılayacak kudrete maliktir.

O maddi güçlere sahip sultanların dayanağı, pratik ve teorik nizamların desteği olan cahiliye düşüncesine ve itikadına karşı koyar.

Mücadele yapar, tarih boyunca savaşmış ve yine de savaşır.

Bu yüzden pratik hayatın bütün icaplarını tamamen karşılar.

Düşünce ve inançları düzeltmek için bu ihtiyaçları davet ve beyan prensipleriyle açıklar.

Cahiliye sistemi üstüne oturan düzen ve sultanları yıkmak için de YEGÂNE CİHAD metodunu gerçekleştirmiştir ve gerçekleştirmeye de kıyamete dek devam edecek.

Üstat Bediüzzaman’ın da buyurduğu gibi İslam ve iman, insanı insan eder belki insanı sultan eder.

Hakiki imanı elde eden bir insan, kâinata meydan okur, Müslüman başkasının gizli hayatını deşifre etmek için "vela tecessesu" men eder.

Yani casusluk metodunu kesinlikle yasaklar.

Telekulak uygulaması gibi insanlara karşı küfür metotlarını uygulayarak, başkasının ayıbını insanlara deşifre etmek için gelmiş bir din değildir.

Bilakis kökten yasaklanmıştır..

Zira Kur’an her şeyden evvel bize bu tür kirlenmeyi yasaklamak için şöyle bir hüküm koymuştur.

“Vela tecessesu (birbirinizle casusluk yapmayın), vela yeğteb (birbirinizin gıybetini yapmayın)”

Şöyle bir örnek getirmekle, yüce kitabımız mealen şöyle diyor;

“Hiç biriniz diğer kardeşinizin murdar etini yeme gibi iştahınızı açar mı?”

Şu halde böylesi iğrenç bir olumsuzluğu kabul etmeyen insanlık karakteri, insanlara tuzak, komplo teorisi, hileli oyunları da kuramaz.

Hakkın batıla karşı dimdik ayakta durması için, tıpkı Bedir savaşında olduğu gibi hayat boyu bu mücadele ve cihat hareketini ön planda tutmuştur.

Ama hileli tuzak kurmak, birilerine iftira ve gıybet yapmak, İslam’ın karı değildir.

Yüce İslam dini, herşeyden evvel bir inkılâp mefkûresidir.

Bi’setten sonra Arap yarımadasındaki insanları çöktüren, karanlıklı küfür mezalimi karşısında oluşmuş ve büyümüş bir devrim düşüncesidir.

İslam, bir inkılâp hareketidir.

O, yeryüzündeki bütün batıl sistemleri tuzla buz edip, yerine kendi mefkûresine göre düzenlenmiş, yepyeni ve âlemşümul bir sistem koymak ister.

Bu yüzdendir ki Müslüman, İslam’ın ortaya çıkardığı ve bu ebedi inkılâp sistemini gerçekleştirmek için hizaya dizgi, dünya inkılâpçılarının adıdır.

Bu yüce din, âlemşümul inkılâpları gerçekleştirme savaşıdır ve dinidir.

Yüce İslam dini, diğer inkılâp hareketleri, fikir davaları gibi pratik metodunu izahta, davasını anlatımda yabancı terimleri kullanmak istemez.

İçinden, kendi lügatını, kendi terimini ümmetine öğretir ki o da Kur’an metodudur.

İslam’ın kendine has istilahlar manzumesi vardır, deve yükü ciltlerle lügat kitapları söz konusudur.

* * *

Bu itibarla yüce İslam dini, kurtarıcı bir dindir.

Kur’andaki geçen ayetlerin ve konuların akış ilkeleri de bize bunu öğretmektedir.

Siyasetin kirlenmiş politika oyunları, ne yazık ki her gün biraz daha inandığı bu İslam metodundan uzaklaşıyor, işine gelmiyor taban tavana zıt olarak yola çıkıyor ve bundan da halk rahatsız oluyor.

Medeni bir dünyada sözde demokratik bir sistemi savunanlar halkın karşısına çıktıkları zaman politikanın çok değişik yüzleriyle halkı kandırarak, çıkmakta olup, birbiriyle ağır isnatlarla geçiştiriyorlar.

Adeta birer fitne unsuru durumuna girerler.

Allah, bu memleketin hayrına neyse onu yapsın..

Bu milletin içinde bulunan ihlâslı makbul insanların dualarına bizi bıraksın.

Hayırlı cumalar dileğiyle, en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum.