ÜLKE, MİLLET VE DEVLET!

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımıza başlık olarak kullandığımız “ÜLKENİN BAŞINDAKİ MÜBREM BELA NEDİR?” sorusuna işareten dilimizin döndüğü kadarıyla siz değerli okurlarımıza "muhtevasını" açıklamaya çalışmıştım.

Yüz yıl önce devletin başındaki püsküllü belanın varlığının ve kaynağının nereden geldiğini dün ve bugünle "eşleştirerek" ortaya koymuştum.

Tabi ki açık ve net bir dille!

Bir toplum geleceğini yakalayabilme şansına sahip olmak istiyorsa, mutlaka ama mutlaka geçmişine göz atması gerekir.

Pek tabi ki, ders-i ibrette almalıdır.

Çünkü, geçmişteki olup biten olumsuzluklar, şer yapılar eğer günümüze dek devam ediyorsa hatta daha fazlası hal-i hazırda söz konusu ise, demek ki bugün var olanların tümü, o günün uzantısıdır.

Yani, toplumun huzurunu bozan olumsuzlukların hepsinin, dünün bir uzantısı olduğundan hiçbir şüphenin olmaması gerekir.

Dün nasıl ki mukaddesatımıza saldırı yapılıyordu ve yüce İslam dinini temelinden yıkıp, İngiliz politikasının hakimiyetini, ülkenin hatta tüm İslam dünyasının coğrafyasına yerleştirip, bu toplumu yani İslam ümmetini dininden, inancından, Kur’anından, hatta namus ve iffetinden uzaklaştırmaya çalışan hain anlayış ve yoz ideolojinin ajanları var idiyse!

Maalesef bugün yine "dünün şer ve siyon ajanları" uzantılarıyla birlikte İslam dünyasının başına bela olmuştur.

Kabus gibi çökmüş, dizini "İslam ümmetinin" karnının üzerine koymuş, her iki elini de gırtlağına yapıştırmış, boğmak üzeredir..

Bu itibarla diyoruz ki “artık yeter söz milletindir” denmelidir.

Ey millet artık uyanmalısın, benliğine dönmelisin ve kendine gelmelisin..

Yepyeni ter-û taze, okumuş, inancına bağlı, milli birlik ve beraberliğine sadakatle bakan bir gençlik potansiyelini yetiştirmen lazım.

Aksi takdirde dünün uzantısı olan yozlaşma bugün, daha dik alasıyla seni ve gençliğini çürütecektir.

* * *

Elbette ki, İslam dünyasını Haçlı ve Siyonist emperyalizmine peşkeş çeken, içindeki piyon keferelerin de ne kadar "yıkıcı rollerinin" olduğunu görmeliyiz..

Ve hiç de geri plana atmamamız gerekir.

Adı Ahmet, Mehmet, Veli ise de toplumun bir kesim yanlış ve önünü görmeyen kimseler tarafından hasbelkader TBMM’ne gönderilmiş, muhalefet, hatta ana muhalefette yer alan bazı şahsiyetler, her gün biraz daha ülkeye huzursuzluk yaratmak için, ülkeyi bozguna uğratmak için, ülkeyi birilerine peşkeş ettirip, sömürmek için ellerinden geleni yapmaktadırlar.

Bunların borazanlığını yapan medyanın da, yozlaşmış kalemşorların da aynı o yörüngede yürüdüklerini görüyoruz.

76 milyon bunları dört gözle seyrediyor ama ne çare ki elden bir şey gelmiyor.

Dini mübin-i Muhammedi…

Ve Memalik-i İslamiye üzerine çökmüş olan kabus, gaflet ve cehaletle ülkeyi adım adım karıştırmaktadır.

Yegâne hedefi de, suçlu olarak görüp ilan etmek istediği, yüce İslam dinidir ve ona inanan toplumdur.

Devletin ve ülkenin kalkınmasına engel teşkil eden İslam’mış gibi gösterme gayreti içinde olan bu hainler, hala da bu memlekette söz sahibidirler.

Oysaki Şeriat-ı Garra-yi Ahmediye ana ilke ve prensipleri içinde terakkiyat-ı medeniye (çağdaş, medeni bir dünya) ve düşünen bir coğrafya insanı ancak bu yüce İslam dini ile tanınmış ve onunla imtiyaz sahibi olmuştur.

Buna dünya şahittir, dost ve düşman da bunu onaylıyor.

* * *

Günlük yazılı medyanın sayfalarına bakıldığında, bir hafta önce meydana gelen Soma olayları tıpkı geçen seneki Gezi olaylarının bir uydusu durumunda.

“Holding sahibi Alp Gürkan ifadeye bile çağrılmadı.

301 kişinin hayatını kaybettiği madenin sahibi Alp Gürkan, 8 gündür ifadeye dahi çağrılmazken, savcılığın yakalanması yönündeki talebi de nöbetçi mahkemece reddedildi.

Gürkan’ın facia sonrası elini kolunu sallayarak dolaşması, bu adamı kim koruyor sorularına yol açtı”

Kim kimi koruyor ve nasıl korunuyor?

Bunun yorumunu tamamıyla siz değerli okurlara havale ediyoruz.

Bu arada, “Faciadan sonra iki kez madene girip, inceleme yapan iş müfettişleri ilk tespitlerini Yeni Şafak’a açıklamışlar.

Yangından dolayı sarkan kömürler ve çökmeler var, olay bunlardan meydana gelmiş”

Maşallah. Daha neler?

Kendilerini suret-i haktan göstererek, böylece olaydan "sıyıracaklar"..

Ve birilerini de, "aklayacaklar"..

Eee onların bu başarılarına(!) karşı "şapka" çıkarmaktan başka çare var mı?

Çünkü burası Türkiye, "her türlü" koruma, kollanma ve koruma "bir kaç akçeyle" mümkün.

Sizce öyle değil mi?

Var mı başka bir ülke, "İnsan kanı ve ölümü" üzerine siyaset yapan?

Ülkeyi-milleti karıştıran, "sokağı" kan gölüne çevirip, toplumsal olaylarla polisi, askeri ve vatandaşı karşı karşıya getiren..

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.