YENİ BİR TÜRKİYE NASIL OLMALI?!! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Yeni ve her gün biraz daha büyüyen bir Türkiye, nasıl olmalı, sorumuza cevabı yine biz verelim.

Öyle ümit ediyoruz ki yeni Cumhurbaşkanımız ve yeni Başbakanımızın, “ehl-i kıble” olması, tüm İslam camiası için bir medarı iftihar olmalıdır.

Tüm Türkiye’mizin ve İslam dünyasının gözleri aydın olsun diyoruz.

Allah’a sonsuz hamd û senalar olsun ki neredeyse 90 yıl içerisinde son 15 veya 20 yıl içinde devlet büyüklerimiz, hatta TBMM mescidini doldurabilecek kadar siyasilerimiz mevcuttur.

Özellikle Cumhurbaşkanının ve Başbakanlarının, Bakanlar Kurulu’nun içinde namaz kılanlar çoğunluk arz etmiş.

Ama son olarak da Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması, bize göre bazı soysuzların, inanmayanların, şeytani haset ve çekemezlik damarları kabaran birçok “keferetül fecerelerin”; “Erdoğan, bırakın Millet Meclisi’ne girmeyi, Milletvekili olmayı, muhtar bile olmaz” demelerine karşı gayretullaha dokunarak “Muhtar olamaz” diyen hıyanet erbaplarına rağmen, bugün Cumhurbaşkanımızdır.

Demek ki Cenab-ı Allah, kâinat içerisinde sebepsiz hiçbir şey yaratmıyor.

Gerektiği an, gerektiği dakika hatta gerektiği saniye bile “Kün feyekün” diye emri hükmeder, yaratır ve oluşturur.

* * *                      

Keza Cumhurbaşkanımız gibi yeni Başbakanımız, değerli Ahmet Davutoğlu da öyle.

Öyle inanıyoruz ki öğrenciliğinden şimdiye kadar, bir vakit namazını bile kaçırmayan bir insandır.

Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduğu halde, Profesör olduğu halde “Sen namaz kıldığın için buraya olmazsın, senin zihniyetin bizim zihniyetimize uymadığı için, seni içimizden ayıklar atarız” diyen zihniyetlerin başına (Allahû Teâlâ’nın hizmet ve azametine bakınız ki) Sayın Davutoğlu, Başbakan olarak getirildi.

Bu sebeple diyoruz ki “Yeni bir Türkiye” oldukça yenileniyor ve büyüyor.

Ama eski bir Türkiye’nin eski halini de artık tarihten silmek kaydıyla büyüyor, oluşuyor ve bütünleşiyor.

Eski bir Türkiye’nin hali pür melali devletin, yani tüm resmi kurum ve kuruluşların bünyesindeki çalışma anlayışı hiç de insanlık temel hak ve özgürlüğüne uymayan bir anlayış idi.

Zira başıbozuk olunca gövdesine ve kuyruğa kadar bozuk olur.

Tıpkı balık gibi…

Ama baş sağlam olduğu zaman her taraf sağlam olacaktır.

Artık bugün “Yeni, bütünleşebilir bir Türkiye ve büyüyen bir Türkiye”; kötü niyetli insanların tasallutundan arındırılmış bir Türkiye olmalıdır.

Kişisel rant ve çıkarını düşünen bir potansiyelden arındırılmış bir Türkiye.

İçinde yetimin, dulun ve yoksulların malı olan bir bütçenin, bir hazinenin yağmalanmasından arındırılmış bir Türkiye elbette ki büyüyecektir.

Çünkü başı sağlam olacaktır o zaman.

* *  *

Evet, Bakanlar Kurulu’nda bazı bakanların bünyesindeki kurum ve kuruluşların içinde rantiyeci, müteahhit anlayışlardan, yani “yola çıkarken mücahit, sonra müsait, sonra da müteahhit” olma anlayışından arındırılmış bir Türkiye.

Elbette ki büyüyecek, bütünleşecek, uğur ve bereket içinde olacaktır.

* * *

Dünkü yazımda da anlattığım gibi bariz bir şekilde bakıyoruz ki ne yazık ki bugünkü Türkiye, zaman zaman 20-30 sene öncesindeki Türkiye’nin görüntüsünü vermektedir.

Bakınız, daha önceki gün Siirt’in Botan Çayı kenarındaki Alkumru Barajı’nda facia meydana geldi.

Denildi ki “barajın kapakları açılmış”

Sormazlar mı, “Durup dururken baraj kapakları niye açılıyor?”

Hayır.

Baraj yapılırken, tam manasıyla fora kazık kuyuları teknik ve sanata uygun yapılmış mıydı ki böyle olmuş?

* * *

Yalnızca bununla da sınırlı değil.

Bakınız, değerli okurlar.

Karayolları’nın özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki yapım durumları, kendini bir türlü şaibelerden kurtaramıyor.

Yollardaki yapılan asfaltlama ve proje dışı imalatlar ya fazla ya eksik veya kalitesiz imalatlar, insanı gerçekten utandırıyor.

TOKİ’nin hegemonyası ve müşavir firmaların anlayışları, devleti biraz daha geriye götürüyor ve stres yaratıyor.

Gerçekten TOKİ, yıllardan beri ne yaptığının farkında değildir.

Genellikle olmasa dahi çoğunlukla hayali olarak, tapusuz ve imar görmemiş hazine arazileri üzerine inşalar kuruluyor, alan müteahhitlerin eline sahte yer görme belgesi veriliyor, daha sonra da yıllar yılı müteahhit uğraşıyor, o arazinin imar planını çıkaramıyor ve kazma vurabilecek yerin ruhsatını alamıyor Belediye’lerden.

Zira hayali olarak yapılmış.

Milletin, vatandaşların arazisi içerisinden kanal geçiyor, vatandaş mağdur oluyor, iş gecikiyor, para veren vatandaşa söz verildiği gibi gününde evi teslim edilmiyor, vatandaş dışarıya kira vermek zorunda kalıyor.

Mecbur kalıp, dava açıyor.

TOKİ ile vatandaş arasındaki hukuki davalar ayyuka çıkmış.

* * *

İnanın, sevgili okurlar.

Bu anlattıklarımız deveden kulak bile değil.

Yargıdaki bazı hakimlerin, özellikle İş Mahkemelerinin dosyalarında bilirkişinin adı verilerek “Danışıklı dövüş” misali büyük bir rant potansiyeli birilerine sağlanıyor.

Daha sonra araştırılıyor, bakılıyor ki işin içinde adeta al-ver misali bir illiyet bağı var.

HSYK; yıllardan beri Türkiye’nin başına adeta kangrenleşmiş bir kurum haline getirilmiş.

Başta ya “paralel yapı”ya ait veya “mezhepçilik” anlayışına yönelik bir ittifakın varlığı söz konusu ki onlar gibi düşünen hakim ve savcıları hak etmedikleri makam ve mevkilere getiriyorlar.

Ve özellikle Diyarbakır’ımızda Adliye’de öylesine bazı Hakime hanımlar ve Yazı İşleri müdürleri var ki, 10 seneden beri hatta 15 seneden beri Adliyenin bir kenarına adeta çöreklenmiş, çivilenmiş, bir daha sökülmeyecek bir hal almış ki kar yerine hep zarar veriyor.

Bu da tamamıyla HSYK’nın işgüzarlığı sayesinde.

Yani anlatırsak, devletin bünyesindeki yapı öylesine kirlenmiş ki oturup ciltlerle kitap yazsak yine doldurulamaz.

Ama büsbütün değil.

Elbette ki çok namuslu, çok dürüst bürokratların varlığı da olmasa zaten Türkiye büsbütün yok olup gitmeye mahkûmdur.

Bazı kurum ve kuruluşların başında bulunan, azınlıkta olsa dahi çok değerli bürokratlarımız, hakim ve savcılarımız vardır, mühendislerimiz ve daire müdürlerimiz vardır.

Onlar da genellikle alınları secdeye değen insanlar.

Tüm bu olup bitenleri göz önüne alırsak, bundan böyle öylesine inanıyoruz ki yeni kurulacak Bakanlar Kurulu ve başındaki Başbakan, yine deneyimli, başı secdede bulunan Kabesini ve kıblesini bilen, helal-haramını ayırt eden bir Cumhurbaşkanı var.

Ve bu Cumhurbaşkanı nerede ise yüzyıllık bir anayasa tahakkümüne rağmen 12 sene içerisinde gerçekten Türkiye’yi bir yerlere getirmiştir ve daha da getireceği inancındayım.

Allah yar ve yardımcısı olsun.

Bu millet seher vaktinde Rabbimizin yüce kudretine karşı el açarak, milli iradeyi elinde tutan, inançlı Cumhurbaşkanı ve Başbakanın varlığına dua ediyor.

Ve dualar da gerçekten kabul oluyor.

Eğer bu milletin duası olmasaydı “Muhtar bile olamaz” ifadesine rağmen bugün Cumhurbaşkanı olamazdı.

İşte “Yepyeni, ter û taze, bütünleşmiş, gücünü irade-i mutlaktan aldığı gibi, milli iradeden de alarak yola çıkan bir Türkiye”yi bekliyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.