YENİDEN SEÇİM HAREKETİ! (II)
Evet, sevgili okurlar.
Türkiye, gerçekten yeni bir seçim atmosferine girmiştir.
Fakat sonuç ne getirir?
Tabii ki bizim meçhulümüz.
Tamamıyla milli iradenin takdirine sunulmuş bir çalışma
şekli.
Zahiri halde bakıldığında, güzel ve yerinde bir karar.
Bundan başka da herhangi bir seçenek bulunmuyor.
Ama her zaman tekrarladığımız slogan; “Türkiye çok ağır
şartlar altında seçime giriyor”
Başka çaresi de yok.
Tek seçenek seçimdir.
13 yıldan beri iktidarda bulunan AK Parti’nin bu millete
bir şeyler vermesi gerekirken, ne yazık ki halk beklentilerini bulamadı.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki olup bitenler ve terör
kundaklamaları, rasgele olaylar değildir.
Kumanda birilerinin elinde, bu olaylar Türkiye’yi içten
vurup beynini tahrip etmek için yapılıyor.
Bu tablo iç açıcı bir tablo değildir.
Zira Silvan’ın, Şemdinli’nin, Şırnak’ın, Kızıltepe’nin
halini görüyorsunuz.
Sürekli olarak gelip giden siyasi iktidarlar, Türkiye’yi
öyle bir hale soktu ki işin içinden nasıl çıkacağına endişeyle bakılıyor.
7 Haziran seçimlerinde AK Parti’nin sandıkları kontrolsüz
kaldığı gibi, başta sandık başkanı olmak üzere diğer üyelerin de tabii ki
seçkin ve güvenilir insanlar olduğu düşünülüyordu(!)
Ama heyhat!
Ne yazık ki hiç de öyle değildi.
Genelleme olmasa dahi çoğunlukla AK Parti adına
başkasının değirmenine su taşıyan insanlardı.
Ve adayların çalışma stili de neredeyse aynı
paraleldeydi.
Korkaklar, beceriksizler veya aynı anlayışı taşıyan
zihniyetler, AK Parti’nin il ve ilçe teşkilatlarında mevcuttu.
“Evlere şenlik, nazar değmesin” diyorlar ya, AK Parti
teşkilatı da böyle çalışma stiline haiz kimselerin eline verilmişti.
Böylece Diyarbakır ve bölgede seçimi kaybetmek zorunda
kaldılar.
Aynı manzara yaşanırsa, unutmasınlar ki hiç de milletin
suçu değil, parti genel sekreterliği, genel müdürlük ve MKYK üyeleri, milletin
hedefinde.
Kim ne yapmışsa, millet biliyor.
Kim kime ne vaatler vermiş ve aday olabilmek için ne
kadar rant dönmüş, ayyuka çıkmıştır.
Velev ki yalansa da “Şüyuu vukuundan beter” misali herkes
kendine gelmelidir, yanlışlarına çekidüzen vermelidir, yoksa kör olası
dinsizliğe, imansızlığa, putperestliğe yeniden kendi gözümüz önünde gitmek
zorundadır.
Hem de AK Parti bu olayın baş müsebbibi olacak.
Eğer “eski tas eski hamam” misali denenmiş bazı dinozor
anlayışlar yine ön plana getirilirse, bu akıl karı değildir.
Ya akıl ve şuur yoksunluğu söz konusudur veya da işin
içinde kasıt var, başkasının değirmenine su taşımaktır.
* * *
Bakınız, sevgili okurlar.
Merhum Âkif şöyle diyor;
“Müslümanlar o sebepten bu sefalette imiş
Ki kadın sosyete bilmezmiş esarette imiş
Din için, millet için iş görecek alçağa bak
Dini paymal edecek milleti Ruslaştıracak
Bunu Moskof da yapar şimdi rıza gösterelim
Başka bir marifetin varsa haber ver görelim
Al okut Avrupa tahsili desinler gönder
Servetinden bölerek namütenahi para var”
Âkif devamla şöyle diyor;
“Ey!bu toprakta birer naşı perişan bırakıp
Yükselen mevkibi ervah!Sakın arza bakıp
Sanmayın şevki şehadetle çoşan bir kan var…
Bizde leşten daha hissiz,daha kokmuş can var
Bakmayın,hem tükürün çehreyi murdarımıza!
Tükürün:belki biraz duygu gelir arımıza!
Tükürün cebhei lakaydına Şarkın,tükürün!
Kuşkulansın görelim,gayreti halkın,tükürün!
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış tutan kahpelere!
Tükürün Ehli salibin o hayasız yüzüne!
Tükürün onların asla güvenilmez sözüne!
Medeniyet denilen maskara mahluku görün:
Tükürün Maskeli vicdanına asrın, tükürün!
Hele ilânı zamanında şu mel’un harbin,
Bize efkar-ı umimiyesi lazım Garb’in;
O da Allah’ı bırakmakla olur” herzesini,
Halka iman gibi telkin ile, diyenin sesini
Susturan aptalın idrâkine bol bol tükürün!
Yine hicran ile çılgınlığım üstümde bugün...
Bana vahdet gibi bir yar-i müsaid lazım!
Artık ey yolcu bırak... Ben, yalnız ağlayayım”
* * *
Evet, sevgili okurlar.
Mehmet Âkif Ersoy, Allah gani gani rahmet eylesin.
Bu şiirini 103 yıl önce yazmıştır.
Bugünkü Avrupa’nın mimsiz medeniyetine müptela olup, haçlı
emperyalizminin mezalimini kendimize hukuk ve demokrasi olarak alıp
uygulatıyoruz.
Ve iç kanamamıza neden oluyoruz.
Irkçılık sevdasına meftun olan bir millet durumuna girdik
ki kendimizi de tanımıyoruz, ırkımızı da tanımıyoruz, medeniyetimizi de, rengimizi
de tanımıyoruz.
Bu hale geldik.
Oysaki Hazreti Peygamber (s.a.v); “El İslamiyetu cebbetil
asabiyetel cahiliyete” diye buyuruyor.
Yani; “İslamiyet cahiliye asabiyetini terk etmiştir”
Yüce kitab-ı Mübin olan Kur’anımız, “Fetih” suresinin 26.
ayetinin mealiyle şöyle buyuruyor;
“Kâfirler hamiyeti, cahiliye taassubunu kalplerine
yerleştirince, Allah da Resûl’ünün ve mü’minlerin üzerine sekînetini indirdi.
Ve takva sözü onlara elzem oldu (hakettiler). Ve onu (takva sahibi olmayı), en
çok onlar hakettiler. Ve ona ehil (lâyık) oldular. Ve Allah, herşeyi en iyi
bilendir”
İşte, ayetin hükmü budur.
Bu ayetten çok ibret almamız lazım.
Bize göre başarı ve barışın sırrı da bu ayetin yüce
manasından çıkıyor.
Bu ayetin manasını görmezlikten gelerek üzerinden geçenler
varsa, işte onlar bilmelidir ki harice dayalı dahili bir siyaset güdümlüdür,
demokratik değil, medeni de sayılamaz.
Ve topluma zarar getirir.
Ama ne yazık ki Tanzimat Fermanından beri batılılaşma
sevdasıyla her şeyin güdümünde devlet yürüyor, açıkça kaybediyoruz ve farkında
bile değiliz.
En derin saygı ve sevgilerimle.