YILBAŞI ADI ALTINDA YAPILAN EĞLENCELER?!

Sevgili okurlar...

Yılbaşı ve Noel Kutlamalarına” ilişkin yazı serimiz devam ediyor.. Ancak ana başlığımızı değiştiriyoruz..

Üç gün süreyle  “TÜRKİYE YILBAŞI PAZARINA GİRİYOR” dedik...

Şimdi “YILBAŞI ADI ALTINDA YAPILAN EĞLENCELER?!..”

Malum yeni yıla artık 48 saatten az bir zaman kaldı...

Hep ifade ediyorum, ki etmeye de devam edeceğim, dün olduğu gibi.. Ki yarın da “dillendirip”, mevzu üzerinde, zihin eforunda bulunacağım..

İster adına “yılbaşı akşamı ya da gecesi” konulsun, ister “Noel kutlamaları” densin her ne, denilirse denilsin; İslam’ın ana hükümlerine aykırıdır...

Çünkü bu gecede tertiplenen lehviyat oyunlar, içilen içkiler, oynanan kumarlar, yapılan karma danslar, A’sından Z’sine kadar hepsi batıldır...

Yanlıştır, vahim bir toplumsal ahlaki çürümüşlüğün göstergesidir...

Ki inandığımız, bağlı bulunduğumuz yüce İslam dinin tüm hükümlerine aykırı olduğu gibi kabulü de mümkün değildir...

İslam’da yeri olmadığı gibi hukuksal, yani insan temel hak ve özgürlüğüne dayalı bir uygulama biçimi de değildir..

Türkiye açısından nedenine gelince?..

Zira Anayasa gereği milli iradeyle ters düşüyor.

Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülke, demokratik çoğulcu parlamenter sistemiyle yönetiliyorsa ve yürürlükte bir anayasa varsa ki vardır.

Bu anayasada ilke olarak, milli irade hükümranlığı her şeyden önce geldiğine göre..

Zıt bir duruş, söylem, eylem ve organizasyon” yapılamaz..

Ki milli iradenin toplumun her alanında boy göstermesi lazım…

Tüm günlük hayat akışları milli irade paralelinde olmadığı takdirde anayasa ve yasalara, hatta yönetmeliklere dahi aykırılık teşkil edilmiş olur...

İş ve işlem her ne ise, antidemokratiktir.

Her ne kadar yıllardan beri belirli bazı kötü çevreler, siyasi görüşler veya demokrasi kavramını kullanan siyaset unsurları, bunlar demokratik, laik, Kemalist bir anlayışın kulvarına sokarak, topluma ve millete, devlete dikte ediyorlarsa da; hukuk dışı bir zorbalıktır...

Vesayettir..

Hiledir.

Tezgâhtır.

İçimize dışarıdan ithal edilmiş, toplumun her kesimini özellikle gençleri ahlaken dejenere etmek için kurgulanmış, kasıtlı uygulamalardır.

Hukukun temel ilkelerine bakıldığı zaman anayasanın da dibacesinde yazıldığı gibi eğer bir iktidarın varlığı söz konusuysa, o iktidar mutlaka TBMM duvarının alnında yazılan hükme göre hareket etmesi gerekir...

 “BİLAKAYDÜŞART HÂKİMİYET MİLLETİNDİR..”

İşte bu ifadenin neyi hedeflediğini ince eleyip sık dokuması gerekir siyasal iktidarların!..

Gazi Mustafa Kemal Paşa böyle telaffuz etmiş, ama her nedense Gazi’nin bu ifadesi, değişime uğratılmış...

 “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diye yazılmış...

Aslında kelimenin tam metni; “Hâkimiyet bilakaydüşart milletindir” ifadesidir.

Hâkimiyet, milli irade demektir.

Milli iradenin temel unsuru ve ana gerçeği yüce İslam dininin hükümlerine uymakla mükelleftir...

Hıristiyanlıktan ithal edilen bir gecedeki eğlencenin hatırı için İslam’ın ana gerçekleri, tarihimiz ve kültürümüz hiçbir zaman feda edilemez.

Kim bu uygulamaları “Emr-i Maruf ve Nehy-i Münker” paralelinde ortadan kaldırmazsa bize göre o gecedeki işlenen suçlar, yapılan günahlar, ahlak dışı gerçekleşen her şeyin vebali onların boynundadır...

Bu işi uygulayanlar, bu vebalin altından çıkamayacak düşüncesindeyiz.

Onun için iktidar partisi olan AK Partiye çok büyük görev düşüyor.

Zira bugün milletin hâkimiyet-i mutlakası onların elindedir, onların uygulaması gerekiyor.

* * *

Sevgili okurlar...

Dünkü “TÜRKİYE YILBAŞI PAZARINA GİRİYOR” başlığı altındaki yazımızda geçen bazı paragrafları bugün de hatırlatmak üzere sizinle paylaşmak istiyorum..

Ne demiştik?..

“Batı ve batıla endeksli yasalar, mevzuatlar ve yönetmelikler “bu milletin” huzurunu, güvenini, istikrarını, istikbalini teminat altına almıyor..

Bilakis yıkıyor..

Hiç kuşkusuz millet için “yararı olmayan” kaybı ve zararı olan her ne tür bir faaliyet var ise antidemokratiktir, hukuk dışılıktır ve insan temel hak ve özgürlüğüne de aykırıdır.

Yüce Allah’ın değişmez bir kanunu vardır, bir yasası vardır, bir hükmü vardır.

Hiçbir zaman değişmez, tebdil edilmez, hele hele tağyir edilmeye de hiç geçit vermez.”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Osmanlı devletinin uzun ömürlü yaşamasının temel ilke ve prensiplerinden birisi şuydu ki;

Ne zaman Allah’ın davetlerine icabet etmişlerse, İslam şeriatının hükümlerine karşı eğilerek Allah’ın huzuruna girmişlerse, fütuhat üstüne fütuhat yani fetihler üzerine fetihler yapmışlardır...

Allah’ın nusreti ve zaferler süresiz olarak devam etmiştir.

Fatih Sultan Mehmet’in yönetimindeki zaferler üstüne zaferlerin elde edilmesindeki temel espri de şudur...

Ne diyordu Fatih..

“İslam ümmeti ve İslam’a inanıp bağlı kalan tüm kavimler ve milletler, İslam şeriatından uzaklaştığı müddetçe hem bu dünyada hem de ahirette kendini zillet ve meskenetten kurtaramaz.”

Devleti ve milleti yöneten devlet büyükleri ve her kurumun başındaki riyaset sahipleri, ulemalar gibi büyük teşekküller milli iradeye paralel olarak Allah’ın hükümlerini tatbik etmedikleri müddetçe fersah fersah başarıdan uzak kalmışlardır.

O büyük devlet adamı Hz. Fatih oğluna vasiyette bulunurken şöyle diyordu;

“Ey evladım!

Yüce İslam dininin ana ilke ve prensipleriyle yaşa.

İslam dininin hükümlerini toplumun her kesimine yaymak üzere büyük çalışmaları genişletin.”

Zira bir devletin var olabilmesi için inanan bir toplumun milli iradesi olan yüce İslam dininin neşridir, yayılmasıdır, körpe dimağlara enjekte edilmesidir.

Gerçekten yapılan deneyimler, tarihe geçen tarihi gerçekler hep bu söylediklerimizi kanıtlamaktadır.

Ama ne yapacaksınız?

Cenab-ı Allah’ın “İbrahim” suresinin 46. Ayetindeki o yüce ikaz ve uyarısı her zaman önümüzde dimdik kalmaktadır..

Zihnimizde, kalbimizde köklü olarak o yüce manayı yaşatmak lazım, yerleştirmek lazım.

Bakınız, mealen Cenab-ı Allah diyor ki;

“Gerçekten onlar (İslam'a karşı) tuzaklar kurdular. Oysa onların tuzakları dağları yerlerinden oynatacak nitelikte de olsa, Allah'ın denetimi altındadır (O'nun iznine tabidir).”

Bu ifade beşerin ifadesi değildir.

Kâinatı yaratan yüce Allah’ın uyarısıdır ve orijinal metni de Kur’anda yazılıdır.

Onların mekir, hile ve tuzakları ne kadar büyük olduklarını, hatta o kadar tehlikeli ve dehşet saçan hilelerdir ki dağları bile etkiliyor, eritiyor, yerle bir ediyor.

Böyle bir mana çıkıyor buradan.

Toplumları İslam’dan uzaklaştırma hali, o toplumu manen ve hükmen ve hem de peşinen yok edilmeye sürüklemekten başka bir şey değildir.

Bu itibarla diyoruz ki;

Yılbaşı adı altında, resmiyetin himayesinde, kamu kurum ve kuruluşlarının gözetimi altında yani güvenliği altında yapılan bu tür iğrençlikli eğlencelerde, yarar yerine zarar vardır...

Toplum bundan zarar görmektedir ve görür...

Bu zarara büyük sebebiyet veren güçler de nerede olursa olsun, tarih huzurunda kendini sorumluluktan kurtaramazlar.

En derin saygı ve sevgilerimle.