YÜZ SENE ÖNCEKİ İHANET, BUGÜN BİZE OLDU HİYANET!
Evet, sevgili okurlar.
Gerçekten, Osmanlının son çöküş tarihinden günümüze dek
ülkemizde olup bitenleri bir bir göz önüne alarak irdelediğinde, insanın ruhi
derinliklerine yerleşen inanç ve tevhit gerçeğini ne yazık ki, titretiyor.
Yani insan vicdanen azap duyuyor, üzüntülere boğulmaktan
kendini alı-koyamıyor.
Çünkü çok vahim bir sürec yaşıyoruz.
Her zaman bu köşede siz değerli okur dostlarımızla
paylaştığımız gerçek olay şudur ki tarihimiz kirlenmiş, üzerine kara şal
çekilmiş, inanan, Müslüman olan toplumumuzun bin yıllık kültürüne pranga
vurulmuştur.
Gerçek müspet milliyetçilik fikrini tersyüz etmiş, batı
dünyasından ithal edilmiş kör bir ırkçılık taassubu yüzünden birliğimizi,
beraberliğimizi, kardeşliğimizi, daha doğrusu tevhit inancımızı darmadağın
etmiştir.
Milletçe; Türk’ü, Kürdü, Arap’ı, Acem’i, Laz’ı, Çerkez’i
olsun…
Herkesin bugün başımıza geleni görerek, vicdanen
titreyerek, kendi kendimizi muhasebeye çekmemiz lazım.
“Biz neydik, ne olduk, nerden geliyoruz, nereye
gidiyoruz?” düşüncesi paralelinde oturup kendimizi sorgulamamız gerekir.
Henüz vakit geçmeden, zaman kaybetmeden, başımıza batı
dünyasından ithal edilmiş, Bolşevizm’i savunan terör odaklarının önüne mutlak
bir engel koymamız gerekir.
Geri kalmamamız lazım.
Hiç kuşkusuz ki bu da iman şuuruyla, İslam aklıyla, uhuvvet-i
İslamiye (İslam kardeşliği) ile gerçekleşebilir.
Birbirimizi öldürüp kırmakla, bunca suçsuz, günahsız
insanların kanını dökmekle bir yere varılamaz.
Karlı çıkan biz değiliz.
Karlı olan halkımız değil, ülkemiz değil, coğrafyamız
deseniz hiç değil.
Aslında karlı çıkan yüzyıl önceki Osmanlıyı yıkan
Fransa’dan, İngiltere’den, ithal edilen kültürün hıyanet erbaplarıdır.
Hatta daha doğrusu, yıllardan beri Rus emperyalizminin
ajanlığını yapan Türk solu olsun, Kürt solu olsun, bilerek veya bilmeyerek,
Katherina piçlerinin değirmenine su taşıyan beyinsiz, hamiyetfroş insanlardır…
Onun için, yanlarında yer almadan kendimize dönelim,
çekidüzen verelim.
Yoksa milliyetçilik fikriyle İslamiyet’i arka plana
atarak, Katherina piçlerine kölelik yapan satılmış sözde kurtarıcı insanların
yüzünden memleketimizi uçurumun kenarına getiririz…
Eğer gerçekten müspet bir milliyetçilik fikri söz
konusuysa, gerçekten Kürtler veya Türklerin milliyetçilik unsurunun varlığına
saygılı olarak gösteriliyorsa, milliyetçiliğimizi yüce İslam paralelinde
savunmamız gerekir.
Yani fikr-i milliyeti İslam’la bağdaştırarak, yoğurarak,
bir beton mozaiği gibi korumamız gerekir.
Böylece kal’a-i İslamiye’ye sığınmamız gerekir.
O İslam zırhını etrafımızda pekiştirerek, o kal’anın
içine girelim.
Zira İslamiyet’in vermiş olduğu kardeşlik ve uhuvvet, her
şeyin üstündedir, güç oradan gelir.
Bu menfi milliyetçilik fikrini savunan ister Türk solu
olsun, ister Kürt solu olsun, böylece Türkiye’yi gizli hıyanet erbaplarının
pençesine düşürmeye çalışan nice tarihi hıyanet erbaplarının karanlık
düşüncesine düşürmeyelim.
Gerçekten İslam kardeşliği, coğrafyayı da tanımaz,
hudutları da tanımaz!…
Sınırsız ve hudutsuz büyük bir coğrafyaya sahip olan
İslam kardeşliği, Kürt milliyetçiliğini de baş tacı eder, Arap milliyetçiliğini
de baş tacı eder.
Ama tefrikasız.
Bölünmeden, yıkılmadan, iman nokta-i nazarında ittifak
platformlarında bulunmak şartıyla.
Aksi takdirde, yüzyıl önceki jon Türklerin Avrupa’dan
öğrendikleri kirli kültür ve sözde bilim adına ithal ettiği ayrıcalık ve
tefrika fitnesine yenik düşeriz.
Eğer milletimizi seviyorsak, ülkemizi seviyorsak,
varlığımız ve birliğimizi düşünüyorsak, objektif Osmanlı tarihini okuyarak, özellikle Musul,
Kerkük ve Kuzey Irak coğrafyasını ele alırsak vicdani muhasebeler çerçevesinde
çok şeyleri görürüz.
Musul coğrafyasının yeraltındaki petrol denizini İslam
dünyası olarak hala da biz görmemişiz ve görmüyoruz da.
Yüzyıl önce Osmanlıyı yıkan beş itilaf devleti olan
Fransa, İngiltere, Yunanistan, Rusya, İtalya ve Amerika gibi sömürücü ve kan
emici devletler, o petrol hazinesini tespit etmişler ve böylece Osmanlının
elini bu coğrafyadan çekmişlerdir.
Orada her ne kadar muallakta görüntü verilmişse de geçici
olarak Araplara ait denilmiş ise de tarihi gerçeklerle bağdaşmayan büyük bir
yalan ve iftira söz konusudur..
Bu yalanı ve iftirayı üreten de İngilizler ve
Fransızlardır.
Bugün ne yazık ki o büyük servetin üzerine dolaylı
yollardan konan Amerika’dır.
İslam ülkelerinin mirası bugün değil, Osmanlının
yıkılışından bugüne kadar hep, o ırkçılığın hıyanet planlarıyla gasp
edilmiştir.
Kimse kendi kendini kandırmasın ve hamiyetfroşluk gibi
ahmakça terör odaklarına kanmasın.
Miras elimizden alınmış ve o miras acaba ne zaman tekrar
İslam dünyasına dönecek düşüncesi içinde olmamız gerekirken, ne yazık ki bunu
hayal bile edemiyoruz ve görmek istemiyoruz.
Ancak Katherina piçleri olan Rus ayısından ümit
bekliyoruz.
Haçlı, emperyalist BM’nin adaletinden ümit bekliyoruz.
Buna heyhat denmeli, heyhat dememiz gerekir.
Düşünmeliyiz…
Ne zaman elde edeceğiz, "necat"ı (kurtuluşu)?
En derin saygı ve sevgilerimle.
Hayırlı Cumalar….