102'nin tahliye affı!

Malumunuz üzre,
Geçmiş zamanda telaffuz edilmiş ve büyüklerimize de mal edilmiş, ikmali ağır birçok deyim vardır.
Çoğu da,
Mevzuların "vücuda" gelmesiyle, hayat bulmuştur.
İhtiyacı hâsıl oldukça da, "akil" olma noktasında kullanılır.
Bir anlamda; Ders-i ibret diye!
Ve deriz;
"Atasözü" minvalinde şu büyüğümüz böyle demiş...
İşte,
Bu hikmetli vecizelerden biri de "Adalet Mülkün Temelidir" sözü!
Mülk,
Her neyi ihtiva ediyor ve gösteriyorsa göstersin, dokusunda olması gereken "ana" ilke, Adalettir.
Çünkü,
İster devlet nizamı, ister başka bir yapı olsun.
Fark gözeten bir durum yok;
Hayat "damarlarında" adalet denilen olgu vaki değilse o ne güvenilir ne de sağlam değil.
Aynı zamanda;
Çökmeye ve yıkılmaya da, hazırdır.
Teamülü yoktur;
Bu tür "Adaletsizlik" içeren temellerin sarsıntılarına karşı.

* * *

Tabiri caizse;
2 şiddetindeki bir deprem dahi "temelinde" adalet olmayan yapıyı, yerle-bir eder.
Yani,
Özetle ifade edersek!
Temeli,
Sağlam olmayan bir yapı veya bina istediğiniz kadar, ihtişamlı ve gösterişli olsun.
İstediğiniz kadar,
"Al benisi" bulunursa bulunsun, en küçük bir sarsıntıda yıkılmaya mahkûmdur.
Malum;
Buradaki "adalet" vurgusu, tamamen halkın ve kamunun "vicdani" duygusudur.
Eğer,
Kamu vicdanında "inşa edilen" yapının adalet duygusunda şüphe hâsıl olmuşsa, o mülkün temeli pek itibar görmez.
Sarsılması da kaçınılmazdır.
O zaman;
Halkın vicdanı rahatsız olmamalı.
Adalet mekanizmasının da işlerliğinde şüpheye düşülmemeli.
Yani;
"Adaletin kestiği parmak acımaz" sözüne, güven inşa etmeli adaletin güvenirliği.

* * *

Peki,
Şuan yaşadığımız zaman ve soluduğumuz "adalet" anlayışı, bu ikmalde mi?
Sizi bilmem.
Ama kendim; sanmıyorum!
Aksi yönde;
Fikir ortaya koyacak kişinin de olacağına ihtimal pek vermiyorum.
Şöyle ki,
"Adalet mülkün temelidir"
Ve
"Adaletin kestiği parmak acımaz"
Sözlerini,
Boşa çıkaran bugün onlarca, yüzlerce hatta on binlerce "örnek" olduğu gibi, vücuda gelmiş bir dizi mevzuu da göz ardı edilemez.
İşte,
Size şu yeni yılla "çalkantıya" girilen, CMK'nin 102 maddesi'yle gelişen "tutukluluk" süresi.
Ve bu süreyle, başlayan cezaevindeki tahliyeler.
Toplum,
Pek tabi ki hukukçular da şuan kısmi noktada "infial" içerisindeler?
Herkeste şu soru;
"Bu adalet ve bu hukuk" kabul edilemez?

* * *

Bakın,
Çete kuranlar,
Onlarca cinayet işleyenler,
Örgüt üyeliği yapanlar,
Domuz bağıyla işkence edenler,
İnsanları diri diri toprağa gömenler,
Velhasıl, envai "insan hukukuyla" bağdaşmayan suç işleyenler üç günden buyana tahliye ediliyorlar.
Gerekçe;
CMK'nin 102 maddesi. Yani, sanıkların "tutukluluk" süresini aşan süre içerisinde; haklarında henüz hüküm verilmeyişi.
57 bin kişiden söz ediliyor.
Doğrusu;
Ben biraz "tahliyelerden" çok, tahliyeleri vücuda getiren "Adaletin" temelinden şüphe içerisindeyim.
Son iki gündür!
"Tepkisel" anlamda birçok okurdan mail alıyorum; Bu nasıl bir adalet diye?

* * *

Şahsen;
Kim ve kimler "salıveriliyor" vicdani rahatsızlıktan çok.
Ben;
Bu zamana kadar neden "Adaletin tecelli" etmediğine vicdani rahatsızlık duyuyorum.
Adalet,
Bu kadar mı aciz ve hantal ki, derdest olanların "cezai" durumlarını 10 yıl gibi uzun bir zaman diliminde karara bağlamıyor.
Buradaki,
Açmaz ve çıkmaz sokağı inşa eden ne?
Bence,
Sorgulanması ve üzerinde hassasiyet içeren, tepkisel durum bu nokta olmalıdır.
Bir sanığın,
Cezası 10 yılda "karara" bağlanamıyorsa, bu iki yönde "acziyet" içerir.
Birincisi;
Adalet mekanizması "güvenli" işlemiyor.
İkincisi;
Adaletin verdiği kararlar vicdani huzur vermiyor?

* * *

Kendimi bildim bileli;
Yerel Mahkemeler...
Ve Yargıtay hep "iş yükünden" ve dava dosyası çokluğundan şikâyet etmektedir.
Tabi ki;
Tanık ve sanık noktasında, buralarla meşguliyet içerisinde olanlar da, şikâyetçi.
Dava neden karara bağlanmadı.
Bu adam niye az ceza aldı, ya da serbest kaldı gibisinden.
Hiç kimse;
Yargının en tepesindeki zat-ı muhterem dâhil olmak üzere.
Diyemez ki;
"Davalar makul süre içerisinde bitiriliyor" ve "Adil Yargılama" hakkı yerine getiriliyor diye?
Bu,
Hem yerel mahkemeler için geçerli, hem de Yargıtay için geçerlidir..
Çünkü;
Diyarbakır'dan bildiğim kadarıyla, her yıl binlerce "dava" dosyası bir sonraki yıla intikal ediyor.
Ki şuan;
Yargıtay'da "karar" bekleyen dava sayısı, 20 milyonun üzerinde tahmin ediliyor.

* * *

Hatırlarsanız;
Bundan 5 yıl önce denildi ki "Yargıtay'ın" iş yükünü hafifletme anlamında, Bölge İstinaf Mahkemeleri'nin faaliyete geçirilmesi istendi.
Bu yönde;
Ülkenin birçok bölgesinde "Mahkeme" binaları inşa edildi.
Kanun,
5 yıl çıktı. Ama hala, ne kanun uygulaması var, ne de Bölge İstinaf Mahkemelerinin "işleyiş" durumu var?
Aslında;
Bir çok kesimin seslendirdiği bu "çarpık" durum herkes tarafından bilinen bir gerçek.
Ama ne hikmetse;
Etkili ve yetkili zevat daima "duyduğu" kulak üzerine uyumayı tercih ediyor.

* * *

Sonuç itibariyle;
Türkiye "acil" bir şekilde Yargı reformuna gitmeli.
Hakim mi,
Savcı mı,
Mübaşir mi, Adli kolluk mu?
Eleman ve teknik anlamda, "donatılmalı".
Bunları zamanında yapmamanın bedelini kişileri makul olandan daha uzun tutuklama suretiyle ödetemeyiz.
Ama ne hazin ki, yapıyoruz.
O zaman da;
Adalet mülkün temeli olmadığı gibi, adaletin kestiği parmak ta, yüreğin en derinliklerine kadar acıyor.
Bence;
Kızgınlığımız "tahliye" olanlara değil, Yargının "işleyişi" ve hukuk nizamına olmalıdır.