17 AY'DA NE DEĞİŞTİ?
Malum; 'yazı soru ve cevap' arayan bir başlık taşımakta.
Durum böyle hasıl olunca da; doğal olarak merak duygusu öne çıkmış olur.
Özellikle de muhataplar açısından!
Tabi ki bir dizi de bu eksende daha yazının başında 'kurgular' gelişme gösterir.
Bahsi geçen 'soru kime ve kimlere yönelik' diye!
Ardından da 'muhataplar' kim diye arayış başlar.
Aslında burada kalem sahibi için bu yöndeki 'strateji' iyi gaye içerir.
Şöyle ki!
Birincisi soruyla gelişen cevaplara okuruyla birlikte vakıf olmak.
İkincisi hem soruya hem de soruya gelen cevaba 'pür' dikkat çekmek.
Doğal olarak 'iki' gayenin harmanlamasıyla; kamu yararını ortaya çıkarmak.
***
Tabi biraz da duygu sömürüsüne kaçmak var. Neyse!
17 Ay'da ne değişti? Ya da bu süre zarfında 'olup-biten' ne oldu?
Evet! Soruyu üreten biz olduğumuza göre, muhatap kim sorusuna da cevap verelim.
Soru;
Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç'a yönelik.
Yani muhatap!
İşte dün basının karşısına geçti.
Hepimizin uzun süreden beri; merak ettiği Dicle Üniversitesinde 17 Ay'da ne değişti sorusuna cevap vermek için.
Sağında-solunda Rektör Yardımcıları ve Genel Sekreter! Diğer yandan da; Fakülte dekanları.
Yani Dicle Üniversitesi'nin 'yönetim' kadrosu tam kadro hazır vaziyette.
Malum!
Mevcut kadro daha doğrusu Rektörlük makamına getirilişinin üzerinden 17 ay geçti.
***
Hatırlarsak! 17 Ay önce YÖK tarafından 3'üncü sırada isim olarak Köşk'e gönderildi.
Kriterler ve kanaatler noktasında Cumhurbaşkanı Gül, kararı onda kılarak 'hayırlı uğurlu olsun' dedi.
İşte o günden bugüne kadar 17 ay geçti. Bu anlamda 'yapılanla-yapılacaklar' önem arz ediyor.
Özellikle de önceki yıllara kıyaslama açısından; ortaya çıkacak tablo ve kriterler önemli.
Onun için de, yaklaşık bir saat süren 'değerlendirme' toplantısındaki anlatımları hassasiyetle takip ettim.
Ciddi gördüklerimi de not aldım. İsterseniz; aldığım notlardan bazılarını sizlere aktarayım.
Malum; Üniversite'nin öğrenci kapasitesi 'tartışılır' nedenlerden dolayı; 20 binden 13–14 binlere düşmüştü.
Yeni eğitim yılı. Yani 2009–2010 Akademik yılında; öğrenci sayısı 14 bin 300'den, 17 bin 610'a çıktı.
Tabi 4 yıllık görev süreleri içinde hedef 30 bin öğrenci 'kapasitesine' çıkmak.
***
Öğrenci 'sayısını' artırmak maharet değil diyor.
Çünkü bunun 'altyapısı' lazım.
Fiziki binalar, dershane, laboratuar ve akademik kadro.
Akademik kadro Rektör Saraç'ın 'en muzdarip' olduğu bir hadise.
Her ne kadar, Ağustos 2008'de 160 Profesör var iken, bugün 177'ye çıkmışsa da.
Ve yine genel toplamda 1358'den 1488'e Öğretim elemanı sayısı artmışsa da.
Üniversitenin 'genel' alanı için eksik! Eski ve yeni dönemde bir hayli 'giden' var.
Özellikle 'özel sektöre' giden çok. Yeni açılan Üniversiteler. Ve Batı'daki üniversiteler.
En önemlisi de; 'maddi yöndeki' imkân!
Üniversiteyi cazip kılma anlamında geçtiğimiz yıl 'performans' ödemesi vardı.
Bu 'önemli etkendi', Öğretim üyeleri açısından. Ama Sayıştay 'bize zimmet' çıkardı.
Onun için de; 'kestik'. Şimdi ödeme yapmıyoruz.
Sayıştay'ın farklı uygulamasına da dikkat çekerken;
Bazı üniversiteler ödüyor, onlara zimmet yok. Bize zimmet var.
***
Bir de Diyarbakır'ın 'imajıyla' alakalı konuştu ki; 'hepimizin' her hadisede cız ettiği gibi.
'Negatif' imaj!
Çünkü Üniversiteye öğretim görevlisi bulma konusunda 'negatif imaj' en büyük takoz!
"insanlar gerçekten burada çok ciddi bir terör sorunu olduğunu, yani akşam hava karardığında kimsenin dışarı çıkamadığını, her yerde çatışma olduğunu düşünüyorlar".
Ne hazin ki; Batı'ya yansıyan görüntü bu! O nedenle 'ikna' çok zor!
Tabi bu ilk görüntü ve intiba; 'gelindikten' sonra değişiyor.
"Çok sayıda hocayı buraya getirttiğimizde çok ciddi geri dönüşler aldık.
Geldiklerinde ailelerinin göndermek istemediklerini, kimisinin helalleşerek geldiğini ve bu tür inanılması güç şeylere şahit olduk"
***
Tam burada benim 'Diyarbakır layık olduğu yerde değil' sözüme vurgu yaparak;
'Bu konuda herkese çok ciddi görevler düşüyor' çağrısında bulunurken şöyle dedi:
"Bölgemizi ve özellikle ilimizi pozitif bir imaja çevirmek ve biliyorsunuz Diyarbakır Şark'ın Perisi olarak adlandırılırdı.
Niçin yine o imaja kavuşmasın? Biz üniversite olarak üstümüze düşeni yapıyoruz. Hocalara gelin Diyarbakır'ı bir görün ondan sonra kararınızı verin diyoruz ve sonuçta Diyarbakır, halkımız ve yöremiz kazanacak".
***
Bir saat süren 'değerlendirme' toplantısından sonra; soru-cevap bölümüne geçildi.
Tabi ardından da kokteyle geçildi. Burada; Rektör hocayla uzun uzadıya bir sohbetim oldu.
Hem 'soru bölümüyle' alakalı fasıl üzerine gelen cevaplar, hem de Üniversitenin genel dokusuyla alakalı.
Zaten biz 'habercilere' hadise çıkaran da bu bölümdeki 'sohbetlerdi'!
İlk soru 'Yaşayan Diller Enstitüsü'yle alakalı oldu. Tabi bu soru aynı zamanda 'Demokratik Açılım ve Kürdoloji' bölümüne ilişkin; olabilecekleri de tetikledi.
Nitekim 'Yaşayan Diller Enstitüsü' bir önceki yönetimin döneminde açılmış.
Ancak 'öğrenci ve akademik kadro' oluşturulmadığı için; kapanmış. Şimdi hayata geçirildi.
Arap ve Fars 'dili' üzerine eğitim veriliyor...
Kürdoloji ya da Doğu illeriyle alakalı ise;
Bu yönde YÖK'le uzun bir süre önce 'görüşmeleri' olduğunu ve diyalog gerçekleştirdiklerini aktardı.
Çünkü 'ha deyince' olmuyor!
Altyapı oluşması lazım. Önce Akademik kadro. Yani 'Kürdoloji' üzerine yetişmiş hocalar olması ve yetiştirilmesi lazım.
Bu eksende bir çalışmalarının da olduğunu gizlemedi. 'Çalışmalarımız mevcut'!
***
Açılımla alakalı da!
"Demokratik açılıma tüm üniversite olarak desteği verdik ancak altını ve içini doldurmak gerekiyor. Bu desteği sözde vermek yeterli değil.
Bir şeyler yapmak gerekiyor ve biz de Sosyal Araştırmalar Merkezi kurma adına girişimlerimizi başlattık.
Bu konuda projeler neler olabilir bunları hazırlıyoruz.
İnşallah bu süreçte yapacağımız çalışmalar bu sürece katkı sağlayacak diye düşünüyorum.
Anket ve diğer çalışmalara da başlandı ve devam ediyor"
Üniversite-Halk diyaloguna gelince! Bu yönde de 'samimi ve istekli'!
'Artık köprünün' yakasındaki bir düşünce içerisinde değiliz. Diyarbakır ve Güneydoğu.
Dahası Ortadoğu."
***
Sonuç olarak Rektör Saraç ve yönetim kadrosunda şu düşünce sistemini 'hissettim'!
Ya da böyle bir intiba üzerimde bıraktılar. Sonrası ne olur bilemem. Ama 17 aylık dönem.
Ve dünkü değerlendirme, özel sohbetin izlenimi şunu dedirtiyor.
Hedef:
'Modern, çağdaş, güç birliği, demokrasi kültürünü öne çıkaran, Sosyal, Ekonomik, Kültürel ve Siyasal zeminde yol gösterici.
İnsan sevgisine dayalı evrensel bir üniversite olmak.
Yani Dicle Üniversitesinde 'aksamalar' olsa bile 17 ayda 'gelecek açısından' çok önemli işler icra edilmiş ve edilecek.
Bizden de; 'bu iyi niyete ve samimiyet' içeren görev ahlakına 'destek' ve katkı sunmak.
Bizi ve Diyarbakırımızı kısaca herkesi kahreden o 'negatif' imajı da yok etme gayretiyle; size kolay gelsin.