21 yıl sonra deşifre olan hakikat!

Tarih;

24 Aralık 1991. Günlerden, haftanın ikinci günü yani Salı.

Söz Gazetesi'nin yayın hayatının ilk ayları.

Daha doğrusu, üç ayını bile tamamlamamıştı.

Yazı İşleri Müdürü olarak görev yapıyordum.

Bölge; Olağanüstü Hal'le "yönetiliyor".

Derler ya;

Kontra cinayetleri.

Takarof silahla "tek kurşun" enseden vurulmalar.

Çatışma.

Beri yanda, PKK'nın köy ve karakol baskınları.

Hizbullah!

Şiddet, çatışma ve tabi ki "insan hakları ihlallerinin" pik yaptığı bir zaman dilimi.

***

Kırsalda,

Hatta şehir merkezlerinde sözde; "Terörle Mücadele de", bir tek "JİTEM'in" borusu ötüyor.

Astığı astık,

Kestiği kestik, "hiç bir resmi kuvvet" müdahale edemez, hatta sorgulayamaz!

Yaptıkları-ettikleri; "yanlarına" kar!

Hukuk mu adalet mi, o da ne derler di?

Hele o dönemde,

Alay komutanı,

Ya da tabur komutanı "onun üstünde" kimse yok, tanınmazdı?

Sivil kesimden;

Ne vali ne kaymakam, ne savcı ne emniyet müdürü "tanımaz" takmazda!

Kağıt üzerindeki emir mi;

Tabiri caizse "kim takar o emri" der atarlardı?

***

Dönersek o güne;

Bu tarihten üç gün önce Bingöl kırsalında, "çatışma" çıkmış!

Ve o çatışmada;

O.Hal'in kayıtlarına göre üç PKK'lı öldürülmüştü.

Öldürülenler Kulp ilçesinden.

Cenazeleri, iki gün sonra, "ailelerine" teslim edildi.

Öğleden sonra;

Kulp halkının katılımıyla cenazeler "ağıtlar" eşliğinde Kulp mezarlığında, defnedildi.

Ancak ne olduysa;

Birden dönüş yolunda olaylar çıktı.

***

Tabiri caizse; ortalık karıştı.

Yaşanan arbede sırasında;

Silahlar ateşlendi, yağmur gibi, kalabalığın üzerine kurşunlar yağdırıldı.

Ve açılan ateşte;

Mehmet Nesip Altın, Neytullah Tekin, Hayrettin Demirtuyi, Felemez Bulut, Ömer Öztürk, Ali Miltaş ve Şahin Tekin kurşunlara hedef oldu.

O günün;

Resmi bilânçosu ismini zikrettiklerimin ölümüyle sonuçlandı.

7 ölü, onlarca yaralı.

***

O gün,

Söz gazetesi olarak şu yorumu yapmıştık;

"Kulp'ta, cenaze katliamı" diye!

Halk provoke edildi, asker göstericilere ateş açtı; 7 kişi hayatını kaybetti.

Çünkü,

Görgü tanıkları ve cenazeye katılanlar Kulp Jandarma Komando Taburu'ndan "ateş" açıldığını söylüyorlardı...

Ne diyeyim;

O günkü "manşet", bazı kesimleri ciddi manada rahatsız etmişti.

Özellikle de;

Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinden yapılan resmi açıklamayı, "habere" almadığımızdan dolayı.

***

Tabi,

Bilahare olaylarda 54 kişi gözaltına alındı; "suçlu" diye!

Sanki,

Onlar "çatışma çıkarmış, ahalinin üzerine" onlar kurşun yağdırmış diye.

"Gösteri kanununa muhalefetten".

Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde "yargılandılar".

Kimi o gün için, "tutuklu",

Kimi de tutuksuz yargılandı, aylar ve yıllar geçti, "mahkeme beraat kararı verdi".

Hepsi; "suçsuz" görüldü.

***

Ancak,

Hayatını kaybeden 7 sivil için; "ne oldu" ne yapıldı pek bilinmedi.

O'nu da;

Önceki gün, masama bırakılan bir haberle öğreniyoruz.

Anlayacağınız;

21 yıl sonra ortaya çıkan bir "hakikatle"  yüz yüze geliyoruz.

Meğer;

Asker kurşunlarıyla öldürülen 7 sivil için "hukuki bir" süreç işlemiş!

Ama gizli-saklı kalarak!

***

Haberde denildiğine göre;

Dönemin, Kulp Cumhuriyet Savcısı Mustafa Akkuş, 1992 yılında fezleke hazırlıyor.

Adalet Bakanlığı'na göndermek üzere;

Dönemin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına fezlekeyi gönderiyor.

Fezlekede,

"Allahsız İsmet" kod adıyla bilinen dönemin;

Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Albay İsmet Yediyıldız'ın "olayda" birinci derecede, kusurlu ve suçlu olduğu ifade ediliyor.

Ve deniliyor ki;

"Görevin ifası sırasında adam öldürmek ve aynı suça teşebbüs."  Bu nedenle; yargılanması için, "izin" isteniyor.

***

Fezleke,

Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'na ulaştıktan sonra hemen işlem görmüyor.

Tabiri caizse "sumen" altı ediliyor.

İşleme tabi tutulmadan.

Aradan iki yıl geçtikten sonra;

O günün Cumhuriyet Savcısı Faruk Yılmaz'ın eline dosya geçiyor.

Ve onun imzasıyla; fezleke hakkında "görevsizlik" kararı veriliyor.

Tarih; 7 Temmuz 1993.

Dosya, bu kararla gereği yapılmak üzere, "İl ve İlçe İdare Kurulu'na gönderiliyor.

***

Ondan sonra!

Ne var ki "atılan" bir tek adım yok!

Suç var, hüküm de var, belgeler de var; ama "işlemeye koyan" yok.

Ta ki; yıl 2005'i gösterene kadar.

7 yıl önce "ölenlerin" yakınlarından bazıları "terör tazminatı" için başvuru yapıyor.

Diyarbakır Valiliğinden, "tazminat" alabilmek için!

İşte bu başvuruyla;

Hadiseyle alakalı "tüm hakikat" ortaya çıkıyor.

Yani; "neşter" vuruluyor.

Çatışmanın,

Gösterinin ve ölümlerin tamamen, "provokasyona" yönelik bir organizasyon olduğu.

Müsebbibin de;

Alay komutanı,

Kulp, Hazro, Silvan, Ergani ve Lice Jandarma Komando Bölükleri personeli.

Yani 37 rütbeli subay-astsubay!

***

Fezlekede;

Albay Yediyıldız, İl Valisi'nin "hilafına" yani karşı çıkmasına rağmen.

Cenazeye katılanların; üzerine ateş açılması emrini vermiş.

Bakın şu ifadeye;

"Maktullerin ölümü ile sonuçlanan olayların meydana gelmesine sebep olduğu, görevini kötüye kullandığı iddiasının varit (mevcut) olması nedeniyle, görev ve sıfatı nazara alınarak İsmet Yediyıldız hakkındaki dosya tefrik edilerek Diyarbakır Valiliği makamına gönderilmiştir."

***

Tabi,

2005'e kadar "hiçbir işlem" yapılmadığı ortaya çıkıyor ise de!

Ondan sonra da; gariplikler devam ediyor.

Bu tarihten 7 yıl sonra; yani kısa bir süre öncesine kadar.

"Terör tazminatlarını" takip eden avukat, "yeniden" dosya oluşturmaya başlıyor.

Ve ölenlerden birinin yakını;

"Suç duyurusu" dilekçesi vererek 7 ölümle ilgili yeniden "soruşturma" açılmasını sağlıyor.

Böylece,

21 yıl önce, "derin ikmalin" müsebbip olduğu 7 masum insanın öldürülme olayı "zaman aşımına" uğramadan; "hak ve adalet tecellisine" ikmal olacak...

***

Soruşturma başlatıldı.

Denildiğine göre;

Şuana kadar 37 subay ve astsubayın ifadesi alınmış.

Önümüzdeki günlerde; Cumhuriyet Savcısı bu soruşturmasını "iddianameye" çevirecek.

Bakalım;

Ortaya çıkacak iddianameye dayalı hakikatin ikmali ne olur?

Er ya da geç;

Tecelli ettiğine inandığımız "adaletin" ve gerçek hukukun nizamı neye hükmeder?

Bekleyip göreceğiz.

Buarada,

"Allahsız İsmet" kod adlı O Albay.

Bilahare; tümgeneral oldu.

Emekli olduktan sonra da; 6 Kasım 1999 tarihinde Trabzon'da trafik kazasında öldü.

Kazayla alakalı; o tarihte bir dizi spekülasyon da yapılmadı değil.

***

O öldü.

Onun penceresinde, "kendisi" davadan düşebilir.

Ama ifadesi;

Şüpheli sıfatıyla alınan 37 subay ve astsubay için, "adalet" tecelli etmeli.

Velhasıl o yılları bilen ve yaşayan biri olarak.

Diyorum ki,

Nice Kulp, Nice Şırnak, Nice Mardinkapı, Nice Batman'da "cenaze sonrası" provokatif girişimler icra edilmedi?

Ve nice; O günün güvenlik birimlerinin "halk üzerine" kurşun yağdırmadığı.

Saymakla bitmez; gerçekler.

Onun için;

Akil adamların ifadesiyle, "hakikatleri" sorgulanması,

Tozlu raflardaki davaların, indirilmesi gerek.

Ki ülke ve millet;

Vakıf olsun, "açılan yaranın" nerden ve kim tarafından, yapıldığı bilinsin.