Aklımla, Vicdanımla hareket ettim!
Kim,
Nasıl bir düşünce ortaya koyar!
Ya da fikri beyan beğenilir- beğenilmez bilmem!
Ama gerçek olan şudur ki;
Kürtlerin talep ve istekleri,
PKK meselesi bir bütünlük içerisinde, "çözüm yeri ve politikası" silahlı ve güvenlik alanı değil; "siyasi" alandadır!
Meclistir.
Ve o Meclis'teki aktörler de, siyaseti soluyanlar ve "halkın iradesini" temsil edenlerdir!
Daha önce buradan ifade etmiştim,
Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana'nın "sivil çıkışı" önemlidir!
Kürt siyasal hareketinden gelen biri olarak, söylemi iki ekseni de gözetip derler ya; 'Kral Çıplaktır" diyendir!
***
O nedenle destek görmeli, sahip çıkılmalı.
Ki bu minvaldeki "sivil seslerin", uzlaşı zeminine doğru yürüyebileni artsın.
Artırabilelim!
Aksi takdir de,
Birilerinin "tu kakası", birilerinin "fiyasko" söylemi!
Ya da, "meseleyi", dejenere ediyor şeklindeki, "tahakküm" koyması,
Veyahut da, "Ankara'ya soğuk" duş.
Zana,
BDP ve PKK'nın "aynen taleplerini ve dilleriyle" konuştu, fark yok diyenlerin söylemine boyun ve itibar eder isek "durduk yerde saymaya devam ederiz".
O zaman da,
Diz vurup daha kaç "nesli öldüreceğiz" şeklinde nara atmayı devam ederiz.
Nitekim geçmiş zamanda bunun hayli acı dolu örnekleri vardır.
Bu şöyle; geçmişin yıllarına bakın.
***
Sivil çakış yapan Zana diyor ki!
Ben;
"Aklımla, vicdanımla hareket ettim. Ve söyleyip, Başbakan'a gittim".
Peki, karşılığı ne oldu...
Bu çıkışına ve "olumlu siyasi zemin" oluşturmaya yönelik girişimine, Başbakan ne dedi?
Buyrun görüşelim.
Ve görüştü.
Tam da,
Sinirlerin "pik yaptığı", çözüme yönelik "umutların" sararmaya başladığı!
Karşılıklı,
Şiddetin ve "psikolojik" savaş tamtamlarının, revaç kazandığı ortamda, oldu bu görüşme!
Dağlıca, baskını ki, "bu süreçte yaşandı".
***
Elbette ki,
Bu görüşmenin, hükümet kanadındaki "söylem ve kabulü" önemli!
Ancak,
Ondan ötesi ben bu kabulde Zana'nın, 1,5 saat süre içerisinde, söylediklerini önemsiyorum.
Ve aynı zamanda,
Önceki gün bu konuya ilişkin düzenlediği basın toplantısında; "anlattıklarını da".
Her ne kadar;
Soru "sordurma ve cevap verme" gibi bir yasak koyduysa da.
Özü itibariyle;
Söylediklerini muhataba ve çözüme yönelik "siyasi güce" sahip, birinci adama "aktarıyor" olması hayl-i önemli!
Ve tarihi bir fırsat!
***
Zana ne diyor?
Diyor ki;
Savaştan, silahtan, şiddetten arınmak istiyorsak.
Ki bu "iki taraf" içinde geçerli!
Pek tabi ki,
Siyaseti, barış dilini ve çözüme yönelik müzakere ortamı yaratmayı düşünüyorsak,
Sivil irade,
En önemlisi "yol haritamız", "bir bütünlük içinde" çözüme doğru ilerliyorsa,
O zaman,
Samimiyeti, güveni tesis edeceğimiz gibi; "birbirimizi dinlemeliyiz. Konuşmalıyız!"
***
Kapıları kilitlemeden.
Her daim, "açık" bırakarak, konuşmalıyız!
Zana,
Bu istem ve beklentiye karşıdan gördüğü "tavrı da" aktarıyor!
"Sayın Başbakan hem görüşme süresince hem de sonrasında görüşmeyle ilgili olarak yaptığı değerlendirme, diyalog sürecini açık tutma konusundaki samimi tavrını göstermiştir."
Yani siyasi zeminde ve siyasi mülahazada, "diyalog" geliştirmede sorun yok.
Önemli olan;
Bu diyalogu daha bir genişletip aktifleştirmektir siyasi zeminde, "alternatif" olabilmektir!
Lakin
Ne zaman siyasiler "susmuş ise", görüyoruz ki, "silahlar konuşmaya" başlıyor.
***
Üstadın ifadesiyle;
Şayet taraflar olarak bizler, sizler ve onlar, şu fikri "bütünlükte" isek!
Ve bunların bütünlüğüne inanıyor isek;
Herkesin inancına,
Diline, kültürüne,
Geleneğine, göreneğine, yaşam şekline ve özgürlük düşüncesine,
Ana diline,
Yaşam hakkına saygı duyuyorsak,
Pek tabi ki, herkesin "etnik kimliği" onun, "halk ve haklarıdır" deme cesaretindeysek!
O zaman,
Birbirimizi dinleyeceğiz ve empati geliştirmeliyiz.
Ona göre de, "kalbi ve vicdanı" duygularımızı ortaya koyacağız.
***
Velhasıl,
Sivil iradenin, "etik" işleyişinde, fitil ateşlendi.
Bunu ateşleyen de;
Zana olduğuna göre ki Kürt siyasal hareketinde, yani siyasi "zemindeki" ilk aktörlerinden olması münasebetiyle.
Eldeki meşaleyi;
Birilerinin "nam-ı hesabına" söndürmeden, gürleştirmeliyiz!
Aynı zamanda,
Diyaloga kapı açan, "zihniyeti ve siyasi gücü de", yermeden, samimiyet "bütünlüğünde", görmeliyiz.
***
Masaya oturtan olmalıyız!
Kaldıran, istemeyen değil!
Çünkü bizim de, ülkemizin de,
Ne Kürtlerin,
Ne de Türklerin ve nede diğer "etkin kimliklerin" daha "kaç nesil öldüreceğiz" çıkmazına, teamülü olmadığı gibi kabulü de mümkün değil.
Edi bese!
***
Özet ifadeyle;
Zana bir adım attı?
Başbakan iki adımla "cevap" verdi.
Görüşmeye ve onun getirebileceği kazanca böyle bakmak lazım.
Öyle birileri gibi; "fikri militanist" olarak değil.
Çözüm;
Ve halkların kazanımına yönelik var olan ateşi söndürmek gayesiyle her kim bir kova su taşıyacaksa, sahiplenmek lazım.
Dışlamak değil.
***
YILDIRIM, ARTIK ÖZGÜR?
Gelelim,
Aziz Yıldırım'ın tahliyesine!
Evet,
Şike soruşturması nedeniyle; 1 yıldır cezaevinde olan Aziz Yıldırım dün, tahliye oldu.
Öncelikle;
Hemşerimize "özgürlüğüne" kavuşması noktasında, geçmiş olsun!
Ve tabi ki;
Aramıza hoş geldin diyorum!
Dün,
Yıldırım'a gösterilen "sevgi" tezahüratı.
Pek tabi ki,
Tutuklandığı tarihten itibaren ki bir Fenerbahçeli olarak, gurur duyduğum Fenerbahçeliler gerçek bir; "bütünlük" sergileyerek, Başkanlarını "sahiplendiler".
***
İşte bu hal-i durumları,
Diyorum ki ülkenin diğer katman ve oluşumlarına "örnek" olsaydı!
Ve onlar da aynı minvalde, "sahiplenmeyi" ortaya koysaydılar inanıyorum ki, Türkiye'de demokrasi açısından çok büyük kazanımlar elde ederdi.
Eee.
Ne demişler, Fenerbahçe'nin renginde ve ruhunda yatıyor; toplumsal sahiplenme!
Bundan sonra ne olur,
Yıldırım'ın sergileyeceği tavır hangi seyirde olur derseniz?
Onu da zaman içerisinde hep birlikte göreceğiz.
Aslında,
Şimdi başlıyor, Fenerbahçe'nin son bir yıl içerisinde, yaşadığı ve yaşatılan mağduriyetler açısından "hak ve hukukunun" savunma maratonu!