ALLAH KORUSUN!.. DİYARBAKIR'DA DEPREM OLURSA!…

Okurlarım sormuş!!…

Diyorlar ki, Allah muhafaza, Diyarbakır'da, "benzer bir deprem" yaşanırsa..

Yani, 6 nokta şiddet ve üzerinde, "zelzele" meydana gelirse; ne olur?..

Allah korusun…

Şom ağızlılık demiyor..

Haklı olarak, gelen bir soru..

Doğrusu; sonucu ne olur noktasında kestirmek mümkün değil…

Ama, "ağır ve pahalı" bir zayiat kaçınılmaz olur…

"Lice depremi" unutulur mu?..

Tabi, geçmişten beridir, Diyarbakır'a özgü olarak hep ifade edilir..

Diyarbakır 3. derecede deprem bölgesi..

Ama, son yıllarda "fay hatlarındaki" kırılma..

Yeni fay hatlarının uzmanların ifadesiyle; istikamet değişikliğiyle Diyarbakır merkez ve ilçeler noktasında 1 ve 2. derece konumuna geldiği bildirilmektedir!..

Riski, yüksek dereceye doğru ilerliyoruz!?.

***

Dicle Üniversitesi'nden deprem uzmanı M. Şefik İmamoğlu'nun, "Diyarbakır ve olası depremde olabilecek etkiye" dair, geçmişteki beyanlarına bakıyorum?..

İmamoğlu diyor ki; "Diyarbakır'ın etkilendiği birçok kırık fay hatları oldu?"..

Her ne kadar Diyarbakır'ın üzerinde bulunduğu nokta "kilit bir ana fay hattı" olmamasına rağmen, bu ana faylarda, bölge depremselliğinde ciddi bir etkinliği olan faylarda olabilecek depremler, Diyarbakır'da ciddi bir sarsıntı hissi oluşturabilir…

***

İmamoğlu, 1874 yılında Elazığ'ın Gezin bölgesinde meydana gelen depreme dikkat çekiyor, bir beyanında..

Diyor ki, "O depremde, gölün suyunun yüksekliği 4 metreye dayandı..

Oradaki o sarsıntının etkisi ile Diyarbakır Ulu Cami’deki bazı sütunlar yıkıldı.

O dönemde Diyarbakır'da iki katlı binalar var, bunda bile etkilenmiş durumdadır Diyarbakır…"

***

Öyle ya!.. 10 ay önce..

Yani, 25 Ocak'ta, Sivrice'de meydana gelen deprem.. Diyarbakır'ı etkiledi..

Bağlar ilçesinde, 14 yapı hasar gördü..

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, deprem kapsamında, bu alanda "yapılaşma" kararı aldı...

***

İmamoğlu'na yine kulak verelim!..

Uyarısı yüksek..

Diyarbakır'da deprem olursa ne olur, ya da Diyarbakır deprem bölgesinden uzak bir şey olmaz, ikilemine verdiği yanıt şu..

“Diyarbakır deprem bölgelerine uzaktır, depreme uzaktır, ana kırık hatlara uzaktır deyip uyumamak lazım. Önemli bir deprem bölgesiyiz. Binamızı, yapımızı, fabrikamızı ona göre uygun yere yapmalıyız ki ona göre rahat edelim. Yoksa normal bir doğa olayı biz gerekli önlemleri almadığımız için başımıza doğa felaketi oluyor. Deprem öldürmez, insanlar, yapılar öldürüyor."

***

Peki, kentteki yapılaşmanın hal-i durumu nedir…

Ne yazık ki, 1990 ila 2010 yılları arası; "travmatik.?!"

Binlerce köy, mezra, milyonlarca insan, terörün, şiddetin, kaotik ve enva-i yasadışı faaliyetlerin yarattığı karanlık ortamın korku ve endişesiyle, Diyarbakır göç dalgasına mahkum oldu..

Kentin nüfusu, 90'larda 300 bin iken, 1 milyona çıktı..

Şimdi; 2 milyon civarında..

***

Çok hızlı, bir o kadar da çarpık, denetimden, kontrolden uzak bir yapılaşmayla Diyarbakır "köy-kent" durumuna geldi..

Virane olan Sur ve çevresi..

Fiskaya,

Seyrantepe..

Ben-ü Sen..

Ki, şuan 400 bin nüfusa sahip olan Bağlar'ın ekseriyeti…

Kayapınar'ın 15 yıl önceki, yapı alanları..

"Çarpık kentleşmenin, çarpık yapılaşmanın" sırtınızı dayarsınız, yıkabilecek konutların; "abidesi, anıtı" gibi.. 

***

Dicle Üniversitesi'nin Öğretim Üyelerinden İdris Bedirhanoğlu’nun bu minvaldeki beyanatına bakıyorum..

Bağlar'ı örnek vererek diyor ki…

"Ufak bir araştırmamız oldu Bağlar ilçesinde..

20-25 bin civarında durumu çok riskli olan herhangi bir depremde yerle bir olacak, binalar söz konusu.."

***

Olmaz mı!?.. Tabi Bağlar'ı ikiye ayırmak lazım..

Çünkü, "eski Bağlar", Bağcılar olarak bilinen Yeni Bağlar..

Bir tarafta, modern bir şehirleşme..

Diğer tarafta, Türkiye'nin en vahim "çarpık yapılaşmasının" olduğu, şehir!… Kaynartepe Mahallesinde, önümüzdeki yıl başlayacak olan, "yerinde kentsel dönüşüm" bölgeye nefes ve hayat olacak?..

***

Çünkü, eski Bağlar'ın sokakları, tarihi Sur ilçesinin" dar, çıkmaz" sokaklarından daha, geçilmez!…

Yığma yapılar..

Birbirine geçmiş, binalar..

Bedirhanoğlu'nun ifade ettiği gibi..

Allah korusun meydana gelebilecek depremde; "Büyük bir yığın ve bu yığında insanları kurtarmaya çalışmak, çok ciddi problemler yaratır?"..

***

Özelde Bağlar, genelde Diyarbakır için; yıllardır hep ifade etmişimdir; "bu kentin bir mastır planı, projesi" yok diye!..

Okurlardan gelen sorular içerisinde yer alan bir soruyu, Sivrice depremi sonrasında, ilgili ve yetkili birimlere sorduğum soruyu yenileyerek soruyorum!…

Ki, Deprem Yönetmenliği..

Ki bu kapsamda, denetim, kontrol zorunluğu bulunurken!…

***

Soruyorum!…

İl Valiliği..

Büyükşehir Belediyesi..

İlçe Belediyeleri..

Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü..

Tabi ki, Sivil Toplum Kuruluşları da dahil olmak üzere!…

Diyarbakır'da; "tek katlıdan başlayıp, çok katlı siteli bloklara kadar..

Kaç binamız var.. Bunların kaçı "riskli"..

Ki risk ölçülerine göre; sıralanmışlıkları nedir?..

Kaç sağlam binamız var..

Deprem yönetmenliğine göre, "kaç bina" ruhsatlandırılarak, inşa edilmiş..

***

"Yıkım kararı alınan, depreme dayanıklı olmadığı raporlaştırılan" kaç binamız bulunuyor..

Yığma, beton binalarımızın, tespit ve ayırımına dair oluşturulan bir envanter var mı?.. Ve dahası!..

Tüm bu yapıların envanteriyle; "deprem riskine göre sınıflandırılmış binalarımızın" tablosu var mı?!..

***

Ne diyor, deprem uzmanı!. "Betonarme binalar kolay kolay yıkılmıyor..

Yıkım, binlerce hatanın, binlerce zafiyetin, binlerce yolsuzluk, usulsüzlük, rant çarkının döngüsünden, kaynaklıdır..

Şehitlikteki Hicret apartmanının, çökümü bir ders-i ibret.. Ama alınmış bir ders var mı yok?..

***

Sonuç itibariyle!… Diyarbakır'ın "olası depremde ne olur sorusuna" verebildiğim yanıt bu!.. Tablo, hiç de "iç açıcı" değil… Ama geç kalınmışta değiliz.. Hatalar, yanlışlar "telafiyi" gerektirdiği için, Türkiye’mizin ve bölgemizin de artık "Deprem Bölgesi" olduğu gerçeğiyle, "sorumluluk" alınmalı.. Yoksa, deprem değil, ihmaller zinciri "bizi öldürür?"…

***

SORUMSUZLUK; AH Kİ AH!…

Dünkü yazımda; "İzmir Depremiyle" alakalı, ihmaller ve sorumsuzlukları, maddeler halinde yazdım..

"Suçlular belli" diye..

Malzemeden çalan Müteahhit.. Sazlığa imar veren Belediye..

Çürük ve yıkım raporu verip, sonuca odaklanmayan Bakanlığın…

Tüm bunlara bir eklemem olacak..

O da biz; "vatandaş" noktasında, "o binanın" sakinleri…

***

Oturduğunuz binanın "sağlamlığını" sorgulamıyorsanız!..

Ve oturduğunuz binaya "çürük raporu" verildiğini biliyorsanız..

Size tebligatta yapılmasına rağmen; o apartmanda oturmaya devam ediyorsanız.. "Bir şey olmaz" diyerek gaflete dalıyorsanız; eee kabahatiniz yok mu?…

***

MUCİZE'NİN ADI AYDA!…

Önceki gün, Elif Perinçek'ti acı dolu tabloda, yüzümüze "tebessüm" gülücüğü konduran…

 "Hayat bir parmağın ucundadır" sözünü bize, "mucize" diye söyleten Elif…

Toprağa verilen, 102 cana rağmen yüreklere "milli bir mutluluk" serptin be Elif…

"Canım yavrum, sen çok yaşa emi?"..

***

Ve, dün!.. 91 saat sonra, Allah'ın hikmetiyle bir "mucize" daha yaşandı…

Elif'ten bir yaş büyük olan 4 yaşındaki Ayda Gezgin "sağ olarak" kurtarıldı..

Ne yazık ki, annesinin cansız bedenine ulaşıldı..

Ayda'nın ağzından çıkan ilk sözcük; "Babam Nerde?".. Baba Uğur ise, "gözyaşları arasında" iki duygunun fırtınasıyla, olup-biteni izledi.. Ayrı bir an, ayrı bir duygu!

***

Evet, Ayda'nın kurtuluşu, uzattığı el, onu kurtaran kahramanına "Ben iyiyim" sözü; "en umutsuz anda bile umudun var olduğunu" İlahi Kudretin ne kadar büyük olduğunu bize gösterdi.. Allah'a şükürler olsun...

***

Elif de… Ayda da… "Ölümün, betonun, havanın" soğuk yıkıcılığına rağmen; "mutluluğun ve sevincin" resmi oldular!… Gözlerden dökülen yaşlar ise; resmin çerçevesi oldu.. "Umudun milli ruhusunuz artık!?"..

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Hiç bir acı, cehaletten daha fazla zahmet verici değildir.