Anıyoruz (Sis perdesi, hala aralanmış değil!)

Daha dün gibi!

Ama 9 yıl geride kaldı.

Ölüm.

Ve onun, "yaydığı" acı.

Ter-ü taze, dinmez!

Tıpkı; "kor ateşi gibi"

Tez be tez sönmez!

Hele ki yıllar yüklenip yellenirse, "gürleşip-yakar."

***

Ama şu bir hakikattir.

Yaşam, ölümle değer bulur.

Bir söz vardır.

Yaşam, seni değerli kılan, bil ki ölümdür/ölümündür.

Amenna!

Ölümün "önüne" geçilemez!

Ki her nefis ölümü tadacaktır.

***

Evet.

9 yıl önce dün gibiydi.

Can kardeşim;

Mehmet Akif Altındağ'ı "kaybettiğimiz".

28 Şubatın,

Derin devlet yapısının,

Karanlık kozmik oluşumların, "ihanetliğiyle" kaybettik.

***

Tarih.

5 Aralık 2004.

Yer, Bolu otobanı.

Suikast planı "şer" oluşumların organizasyonuyla işliyor!

Yol seyrinde.

Yolda, "hayali" bir zincirleme kazası.

Onlarca araç, sözde "kuyrukta".

Yol açılacak diye

***

Akif.

Herşeyden habersiz!

Yanında Necat Barut var.

Arabasında bekliyor.

Kuyruğun sonunda, park halinde.

***

Trafik polisi.

Kapanan yolu açıp, trafiği yeniden işler hale getirecek.

Bekleyiş buna yönelik.

Lakin, her şey organizeli.

Ve düğmeye basılıyor.

Hain planın "tetiğini" haince yaklaşan kamyon çekiyor.

Acımasızca!

 

***

Duran otomobile bindiriyor.

Öyle ki.

Onlarca metre sürüklüyor.

Beton bariyerlere, sıkıştırarak.

Canice!

Ve O çığlık yankılanıyor...

Bolu'dan yükselirken, Diyarbakır'ı kalbinden vuruyor.

Türkiye ayakta.

***

Ve bir anda;

33 yıla sığan genç bir yaşam "yok" ediliyor.

Necat Barut'ta.

Yol arkadaşı, kader arkadaşı olarak.

Öldürülüyorlar.

Suikasta kurban, edilerek.

***

Birileri dese de.

"Ateş düştüğü yeri yakar" diye.

Ama.

Öyle dostluk ve sevgiler var ki.

"Eşi-dostu, yürekten" dağlayıp-yakıyor o ateş!

***

Akif.

Gençti, çalışankandı.

Başarılı bir iş adamıydı.

Daha çok yaşamalıydı.

Yaşaması gerekirdi.

Hedefleri.

Gayeleri ve hayalleri vardı çünkü.

***

Şahsi değildi bu hayal ve hedefleri!

Şehrine,

Bölgesine,

Ve ülkesine, "değişimi ve dönüşümü' yaşatabilmekti gayesi.

Şehr-i azam ahalisi.

Onu tanıyanlar bilir.

Son yıllarındaki, "aktifliğini".

***

Diyarbakır Söz'ün bugünkü, manşet haber ve yorumu!

Malumunuzdur.

Ölümlerini,

Kazanın şeklini,

Ve buradan ifade etmeye çalıştığım meramı mı, "sırlar' âleminden çıkarıyor.

Çünkü çok şey anlatılıyor.

Hakikatler ışığında satırları dizeliyor.

***

Onun için.

9 yıl önce dediğim gibi.

Dün de.

Bugün de diyorum ki.

Birileri gördü.

O cevherin, yüreğin "neleri" başarabileceğini.

Maskelerin düşürüleceği.

Tabuların yıkılacağını.

Kirli ve karanlık "ilişkilerin" deşifre olacağını.

***

Onun için.

Hakikatlerin üzerinin örtülmesi gerekir.

Tıpkı, Ağabeyi Mehmet Emin Altındağ gibi!

O da "susturulmalıydı".

Ve 28 Şubat'ın karanlık yüzü her zamanki gibi devrede.

"Onların" infazına senaryo hazırladı.

Peş peşe, 4 yıl arayla.

Hepsi için de "trafik kazası" süsü verildi.

***

23 Nisan 2000'de,

Emin Altındağ'a yönelik suikast.

Lice ilçesi yakınlarındaki, Abbalı karakolu mevkiindeki ölüm şekli.

5 Aralık 2004'te Akif Altındağ'ın ölümü.

Bolu yolunda, aracın içerisinde sıkışarak, katledilmesi.

Tarih ve mekânlar farklı ise de.

Tartışmasız, infazların senaryosu, "tek elden" çıkmıştır.

***

Evet.

Bugün, Akif'in ölümünün 9 yıl dönümü!

Onu.

Özlemle,

Sevgi çeşmesiyle andığımız gibi.

Acıları yüreğimizde,

Dualarımız ise kabirlerinde,

Ruhları şad olsun diyoruz…

***

Ve şu çağrım var;

Türkiye Cumhuriyeti devletine.

Eğer ki;

Sosyal ve Hukuk normlarını işleten bir devlet yapısına sahipse.

Bugün.

Hak, hukuk ve adaletten "dem vuruyorsa".

Çözüm süreci.

Yarınlar için barış ve kardeşlikten söz ediyorsa.

Önce, "hakikatleri" gün ışığına çıkarması gerekir.

Yanık yüreklere su serpilmeli.

***

Çünkü.

28 Şubat'ın karanlık yüzü.

Hele ki, failleri belli ve orta yerde iken.

Manşet haber ve yorumda;

"İsim ve makamlar" net olarak ifade edilirken.

Bunlardan hesap sorulmuyorsa, dokunulmuyorsa.

Yargı önünde, "adaletin" tecelli etmesini sağlayamıyorsa.

Bilmelidir ve bilinmelidir ki;

Yarının akıbeti, "dünden" farklı olmaz.

Bilakis daha bir gaflet ve delalet hâsıl olur.

Hayırlı cumalar.