ANKARA AYAKTA!
Her ne ise. Ergenekon Terör Örgütü'nün "10'uncu" dalgası çok sarsıtıcı.
Artçı "şoklar" ardı sıra gelmiyor değil. Geliyor.
Nitekim dün "önceki" günkü fırtınadan daha hareketliydi.
Yeni dalgalanmalar "önümüzdeki günlerde" gelişecek.
Çünkü bu yönde "işaretler" bir hayli var.
Teknik Takip'le ortaya çıkan "yüzler"!
Ele geçen "dokümanlar".
Ortaya çıkan krokiler.
Ve bilgisayarlardaki "şifreli" bilgiler.
Hepsi ama hepsi çok önemli.
İlk "ışığını da" verdi. Akşam saatlerinde bu yönde önemli bir "hareketlilik" gelişti.
Susurluk'un "hafıza kaybı" mağduru(!) İbrahim Şahin'in de çıkan "kroki" doğrultusunda; "araziye" çıkıldı.
Ankara Gölbaşı girişindeki arazide "arama" başlatıldı. Kepçeler ve kazıcılar halen "kazıyor"!
Cephane mi çıkacak?
Yoksa "faili meçhul" cinayete kurban gidenlerin "cesedi mi?" çıkacak.
Göreceğiz. Zaten; ülke ve millet olarak "alışığız".
Mezar evlere. Cephane evlere.
Hatıra diye; "saklanılan" onlarca bombaya alışığız.
Hatta ortaya çıkanların "fuzuli" diye; imhasına da.
***
Öyle ya.
Güneydoğu'da "bunların" dik alaları mevcut.
Dün Ergenekon Terör Örgütü "fırtınasıyla" ilgili yazımın son paragrafta şu ifadeyi kullanmıştım.
Olabileceklere işaret ederek.
Durumun ciddiyeti ve hassasiyeti noktasında.
"Türkiye aydınlık yarınlar için dikenli yolda" demiştim!
Dün; Ankara'da "devlet tepesinde" gelişen mekikler ülkenin nasıl bir çizgide olduğunu gösterdi.
Asker, Hükümet, Yargı ile Cumhurbaşkanlığı arasında olağanüstü bir trafik yaşandı.
Gerçekten de "dikenli" bir yol.
Çünkü "dokunulmaz" denilebilecek insanlara "dokunuldu"!
Konumları sıradan değil.
Asker'in bizatihi halen "içerisinde" görevde bulunanlar var.
Şuan 40 kişi "derdest"!
Durum böyle olunca da; "elbette" rahatsızlık gelişebilir.
Olumlu veya olumsuz yönde. Nitekim "tepkiler" gelişti.
Nitekim son 48 saattir Genelkurmay'ın "ışıkları" sönmüş değil.
Ayakta.
Önceki akşam Kuvvet Komutanları "mesai" bitiminden hemen sonra bir araya gelindi.
Gündem dışı toplantı 6 saat sürdü. Ardından herkes beklenti içerisindeydi.
"Pür dikkat" kesilmiş, Genelkurmay'ın "internet" sitesine "Gece yarısı muhtırası" düşebilir diye?
Çıkmadı. Bildiri de "yayınlanmadı?".
***
Peki, ne oldu?
Ankara'nın "trafiği" alt üst oldu.
İşte Ankara'da dün "yaşanan" trafiğin dakika dakika gelişimi.
Saat 10.00. Genelkurmay "her hafta" Cuma günleri mutat düzenlediği "bilgilendirme" toplantısının iptal edildiğini duyurdu.
"Hem de tek cümlelik" bildiriyle. Ardından Genelkurmay'ın "diğer" aktivitelerinin "iptal" edildiğini.
Hatta Orgeneral Iğsız'ın Karadeniz gezisi de iptal edildi.
Öğlen saatlerinde Başbakanlık "hareketlendi"!
Erdoğan İstanbul'dan gelir gelmez ilk olarak;
Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'le görüştü.
MİT Müsteşarı Emre Taner'i kabul etti.
***
Saat 14.00'te ise Yargıtay Başkanlar Kurulu Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker Başkanlığı'nda toplandı.
Bunun sonucu beklenirken, İçişleri Bakanı Beşir Atalay program dışı Çankaya Köşkü'ne çıktı.
Gül ile Atalay arasındaki görüşme yaklaşık 25 dakika sürdü.
15 dakika sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ Başbakanlıkta görüldü.
Mutat Cumhurbaşkanı Gül'le görüşme; Başbakanlıktaki "trafikten" dolayı 1 saat ertelendi.
Erdoğan ile Orgeneral Başbuğ arasındaki görüşme uzun sürdü.
Başbuğ, Başbakanlık konutunun hemen karşısında bulunan Çankaya Köşkü'ne giriş yaptı.
Başbuğ 20 dakikalık bir gecikmeyle Çankaya Köşkü'ne girmiş oldu.
Başbuğ'un Başbakan ve Cumhurbaşkanı Gül'le görüşmelerinin ardından; iki açıklama geldi.
Biri Başbakanlıktan, diğeri Genelkurmay'dan.
Başbakanlık görüşmenin Genelkurmay Başkanının Başbuğ'dan geldiği ifade edilerek "Gündemdeki son gelişmeler değerlendirilmiştir" denildi.
Genelkurmay ise; "Genelkurmay Başkanı bugün öğleden sonra yapmış olduğu görüşmelerde; özellikle dün yaşanan gelişmelerle ilgili görüş ve değerlendirmelerini, sırasıyla Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı'na sunmuşlardır" denildi.
Başbakan Erdoğan, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ile görüştü.
Yargıtay Başkanlar Kurulu da açıklama yapmadı, "(İhsas-ı rey) olabilecek diye.
Bu gelişmelere bir de gözaltı eklendi. O da eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Tuncer Kılınç'ın avukatı Mustafa Hüseyin Buzoğlu gözaltına alındı.
***
Tüm bunlar dün gün boyu gelişen vakalar.
Tabi "bunların" bir de perde arkası var.
Yani "içerde" neler konuşuldu?
Bundan sonra neler gelişebilir?
Veya olup-bitene "ne elbise" biçilir.
Birçok kişi; "yorum" getirdi.
İşte size iki farklı görüş?
Birine göre;
"Başbuğ'un göreve geldiği zaman, iki orgeneralin ceza evinde ziyaret edildiğini hatırlatmak gerekir.
Çok zor durumda olduklarını düşünüyorum.
Bir yandan eski mesai arkadaşları bu durumda. İtiraz etmek istiyorlar ama konu yargıda ve nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Hükümet bu konuda direk sorumlu olarak kurallar tutulamaz, gereği tutulamaz.
Genelkurmay Başkanı büyük bir açmaz içinde...
En sonunda sanıyorum böyle bir durum söz konusu oldu.
Genelkurmay Başkanı, Başbakan Erdoğan'la görüşme yaparak en azından sorgulanan eski mesai arkadaşlarıyla ilgili yargının doğru dürüst işlemesini rica etmiş olabilir.
Eğer beklenen kamuoyuna bir bildiriyse ben İlker Başbuğ'un göreve geldiği günden bu yana uyguladığı stratejiye baktığımda böyle bir bildiriyi yayınlamayacağını ve soğukkanlılığını koruyacağını düşünüyorum.
Direk bir mesaj vermeyeceğini düşünüyorum.
Mesela eşler arasındaki dayanışma enteresan bir mesajdı bence... Bir bildiri beklemiyorum ama ne yapabilirler onu da bilmiyorum.
Diğer görüş ise; Aslında; olup biteni şöyle yorumlamak gerekir.
Başbuğ'un farklı uygulamasını görüyoruz. İsimler çok çarpıcı gözaltına alınanlar, muvazzaf subayların da tutuklanması...
Kanaatim tüm bunların askerin bilgisi dışında yapılamayacağı, Genelkurmay'ın izni olmasa bir sorun yaşanırdı.
Üstelik emekli paşalarla ilgili tutuklamalar yapılırken dosyaların güçlü olması gerekir, bir mesaj kaygısıyla bir tutuklama kararı verilemez.
Başbuğ'un Cumhurbaşkanı'ndan önce Başbakan'la görüşmesinde bir anormallik yok.
Sıralamanın değişmesinin bir anlamı olmadığı kanaatindeyim.
Görüşmenin Ergenekon tutuklamalarıyla ilgili olduğu açık ama Gül'den önce gerçekleşmesine çok ciddi bir anlam yüklememek gerekiyor."
***
Aslında hepsi bir tarafa.
Demokrasi "var olabilmenin" sancısını çekiyor.
Şöyle ki. Kimse diyebilir mi?
Bu ülkede; Susurluk ve Ergenekon ya da başka bir "yasadışı" örgütlenmenin olmadığını.
Devletin desteği ile "karanlık" işler yapmadığını?
Diyemez. Demesi gerekiyorsa; bilinmelidir ki "aynı" örgütün üyesidir.
Şuana kadar "ortaya" dökülen kirlilikler şunu ifade etmiyor mu?
Bu insanlar "sözde" vatan adına, devleti koruma adına "cinayet" işlediler.
Resmi görüşlere muhalif olanlara "kan kusturdular".
Çıkarları için "yargısız infazlar" yaptılar.
Kimi yerde "mafya" oldular, kimi yerde "ideolojik" örgüt oldular.
Kimi yerde ise; "üniforma" giyerek; "vatan-millet Sakarya" dediler.
Bunlar "cezasız mı" kalmalı? Hayır.
Olmamalı. Cezalandırılmaları gerekir.
***
Yıllar önceydi; Susurluk'ta "herkes" ümitliydi; "maskeler" düşecek diye?
Düşürmediler?
Şemdinli'de "durum" vuku buldu?
Herkes "ümitle" bu kez olur dedi?
Olmadı. "İyi çocuk" denilerek; karanlığa bırakıldı.
Şimdi Ergenekon Terör Örgütü.
Bu kez; "durum" ciddi.
Türkiye "aydınlık" yarınlar için; "dikenli" yolları yürüyor.
Burda; Genelkurmay'ın da, Yargının da, Çankaya'nın da, Hükümetin de.
Toplumun diğer katmanları da. Hepsi "yekvücut" bir şekilde; "karanlığı" aydınlık yapmalı.
Tabi en önemlisi de; bu yapılanmanın Güneydoğu ayağının "gün ışığına" çıkarılması gayreti olmalı.
Bu ayak göz ardı edilmemeli.
Yoksa "yasadışı" oluşumları bertaraf etmemiz mümkün olmaz.
Hayırlı Cumalar..