ANNEMİ KAYBETTİM!
İki hafta önceydi. Yıllık 'yoğun' çalışma temposundan az da uzaklaşma muhabbetiyle kaleme aldığım son yazıda ifade etmiştim.
İki hafta sizlerden uzak kalacağım. Tabi 'ırak' yere gidilirken de; söylenir. 'Gidipte dönmemek, dönüpte görmemek var' diye, helâllik istemiştim.
Ne yazık ki; 'o helallik', benim açımdan acıyla 'son' buldu. Bugün o acının üzerinden tam 15 gün geçti. Ama halen; 'iradem' şaşkın.
Beyin 'mekanizmam' devre dışı, gönlüm ise harabe vaziyette. Huzursuz ve dağınık bir hissiyat içerisinde; bir o kadar da küskünüm.
Tıpkı 'yolunu' kaybetmiş çocuk misali, gözü yaşlı 'hıçkırıklar' içerisinde ağlıyorum.
***
Çünkü elimden tutacak, beni yüreğine sıkı sıkıya basacak, kucaklayacak, nefesiyle 'hayat' verecek.
Nasihatleriyle 'yaşamı' öğreten ve öğrettiren. Düzenin ve sistemin 'acımasızlığına' direnmede güç olan.
Rehberliğiyle 'aydınlık', güngörmüşlüğüyle 'ışık', inanç ve ibadetiyle 'rehber' bir 'çınardı'.
İnsanlık beşeriyetinin bütünleşmesinde 'sevginin' kutsallığına inanan 'o koca yaşlı' çınarı kaybettim.
Yani kelimelerin 'onu anlatmaya' kifayetsiz kalan; beni 9 ay 10 gün karnında taşıyan 'O biricik' anneyi kaybettim.
***
Evet. Bugün onu 'ebediyete' uğurlayışımızın ve ahirete intikalinin 15'inci günü. Allah 'mekânını' cennet eylesin.
O koca çınar 92 yaşındaydı. Yani bir asırlık 'ömre' sahipti. Bu zaman dilimine neleri sığdırmadı ki; nelere şahit olmadı ki.
Ve 'nelerin' bu bölgeye, bu ülkeye ve yeryüzüne 'reva' görüldüğünü, bilen ve görendi.
Acısı ve yokluğu 'tarif' edilemez. Her varlık için 'ana ve baba' ayrı bir sevgi ve yürek kudretine sahiptir.
İnanıyorum ki; yaşayan herkes benimle aynı duyguları beslemektedir.
***
Babamı bundan 20 yıl önce kaybettim. O zaman çok güçlükler içerisindeydim. İnanın üzüntüm; 'annemi' kaybetmem kadar; devasa değildi.
Dile kolay; 92 yıl yaşamak. Ve bu asırlık zaman dilimini 'kesintisiz' birlikte geçirmek. Bazı aileler vardır; dağınık yaşarlar.
Aile büyüklerini 'yanlarında' bulundurmama gibi bir 'zaafiyete' sahiptirler. Ama şahsi noktada; öyle değildik. Hep yanımda kaldı.
Evlendim de, çocuk sahibi oldum da o yine benimleydi. Ta ki geçtiğimiz pazartesi gününe kadar. Ki o da; 'artık' veda ederek ayrıldı.
Ebedi 'hayata' intikal ederek. Onun duaları, hayırları ve güngörmüşlüğü hep 'hayat' rehberim oldu.
***
Konuştuğunda, nasihat ettiğinde 'az ve öz" konuşurdu. Zamanla ifade ederiz; 'Diyarbakır kadınıydı'. Doğma-büyüme Süleyman Nazifli.
Buna rağmen; 'tek bir kelime' Türkçe bilmezdi. Ama konuşulanı anlardı. Gelenekçiydi, örf ve adetlere bağlı olduğu kadar; özgürlüğü isteyendi.
Kısacası Annem çok takvalı idi. Çevresinde ve ailesinde Allah yolunda ne gibi bir mücadele ve gayret olsa hemen o mücadelenin bir parçası olurdu.
Nitekim çok sabırlı bir yüreği vardı. Allah için her türlü fedakârlığa razı olurdu. Bunun için hiçbir şeyi esirgemez, kayırmazdı. Ondan herkes razıydı.
Allah’ımız, annesi- babası, kocası, çocukları, akrabaları, komşuları ve diğerleri. Çünkü annem herkese karşı sorumluluklarının bilincindeydi.
***
O, zamanlar geçmesine, tüm şartlar ve çağlar değişmesine rağmen her zaman örnek bir kadın idi.
Bize; 'babam' vefat ettikten sonra; Hem analık, hem babalık yaptı.
Abdestin ile göçtün. Dilinde Kur’an ile. Ölüm Allah’ın emri de. Ayrılık çok zormuş be ana. Senin olmadığın bu dünya nasıl çekilir bilmem.
Üstad ne güzel ifade eder annem diyerek; "Senin kokun cennetten… Cennetin bağlarından… Bir çıkıp gelemez misin? Öpem ayaklarından"
Evet! Annem ve anneler.
***
Acınız büyük. Bıraktığınız boşluk devasa, dolduracak gibi değil. 'Baki Allah. Mekânınız cennet olsun. Nur içerisinde uyuyun'!
Bugün itibariyle 'yasın' 10'üncü günü. Her ne kadar, 'üç günle' sınırlıysa da, gelen-giden çok. Dediğim gibi; 'Allah dostların eksikliğini vermesin'.
Çünkü onlar bu acı günde 'yalnız' bırakmadı. Gelenin çok olduğu kadar, arayanın da oldu. İsimlendirmeye gidemeyeceğim.
Ama bu 'acı günde', beni yalnız bırakmayan, özellikle 'okurlarıma', kentin idarecilerine, siyasilere, sivil toplum örgütü temsilcilerine.
Ve meslek ile mesai arkadaşlarıma 'minnettarım'. Teşekkür ediyorum.
***
Evet! Yine üstadın dediği gibi 'Hayat devam ediyor'. Yaşam 'Yüce Yaradanım' dışında kimseye baki değil.
Kâinatın efendisi Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'e (S.A.V) baki olmadığı gibi.
Onun için; her ölüm bir dersi ibret olarak görülmeli. Ve her ölümün 'ardında' bırakılanlara iyi okumalı ve iyi analiz etmeli.
Ki 'yarın sıra' geldiğinde; o günün 'mukaddesatına' İnancın ve dini vazifenin çizgisinde; 'el hak' diyebilirsiniz.
Aksi taktirde; 'ne el hak' diyebilirsiniz, ne de bir başka 'kurtuluştan söz edebilirsiniz.
***
Öyle ya; 'hayat devam ediyor' ve biz de dün itibariyle 'iş başı' yaptık. Bu münasebetle de mesainin ilk gününde; 'yaşadığım' acıyı sizinle paylaşmak istedim. Ve bir kez daha merhum annem Meymo Büyüktimur için 'Allah mekânını cennet eylesin'.
Geride kalan bizlere de 'sabr-ı celil' eylesin. Bir kez daha; bizleri yalnız bırakmayan tüm dostlara teşekkür ediyorum.
Yarın yeniden 'hayat devam ediyor' diyerek, gündeme odaklanacağız. Tabi; 'çetin' bir dönemi geçirdiğimizin de farkındayız.
Özellikle de; bizleri ve bölgemizi yakından ilgilendiren 'Kürt açılımı'. Bu noktada; çok önemli gelişmeler var.
***
Ahmet Türk'ün ifadesiyle 'Cin şişeden çıkmıştır, geri dönüşü mümkün değildir'! Yani; 'Kürt sorunu' çözüm trendine girmiştir.
Ve 'çözüme' ilişkin yol haritasında önemli bir mesafe de katedilmiştir. Artık taraflar ve muhataplar noktasında; 'son' rötuşlar yapılmakta.
Getirisi-götürüsü, sonrası ve geleceği 'anlamında', nelere 'kadirdir' velhasıl, önemli 'bir zaman' tüketiliyor.
Aslında 'yaşanılan' süreç; 'Kürt açılımı' diye algılanıyor ve öyle tartışılıyorsa da, özünde 'Ortadoğu'da' yeni bir yapılanmadır.
Bir taraftan Türkiye'nin 'Rusya, Irak ve Suriye' ile devasa imzalar atması. Diğer yandan da; 'sınırların' ortadan kaldırılması görüşmesi.
Ve Kuzey Irak'taki 'Federatif' yapıya, Türkiye'nin 'hamilik' yapmasına yönelik; istem ve gelişme.