APE ELÇİ’Yİ KAYBETTİK!

Kürt Siyasetçi...

Ve Diyarbakır Milletvekilimiz Şerafettin Elçi..

Dün akşam,

Tedavi gördüğü hastanede hakkın rahmetine kavuştu.

Ölümünü,

Büyük üzüntüyle öğrenim bulunduğumuz gibi acısını yüreğimizde taşıyoruz.

Kendisine,

Allah’tan rahmet,

Ailesine, sevenlerine de başsağlığı diliyoruz..

Mekanı, cennet olsun..

Ömer Büyüktimur

 ....

Kırca'nın iğrençliği!

Doğrusu,

Mevzuu etmeyecektim!

Dikkate değer not olarak da almayacaktım.

Lakin birçok okur.

Ve Müdavim takipçilerim sorguladı;

“Levent Kırca’nın o iğrenç üslubuna” ne diyorsun?

Yani, okur zorlaması bir yazı olacak!

***

Evet,

Kırca.

Ve sergilediği “çirkin” tiyatro kimliği haber bültenlerinde yer aldı.

İzledim.

Sizler de izlemişsinizdir.

Pek tabi ki, “sosyal medya’daki” tepkileri de takip ederek, durumu havsalamda, harmanladım!

Neye delalet diye ve şu sonuç çıktı; Kırca’da “Alzheimer” alameti belirdi?

 

***

Peşin ifade edeyim!

Kırca’nın,

Ne “tiyatrocu” kimliğine,

Ne sarhoş tiplemesine,

Ne de “siyasal” kimliğine, sevgi besleyen biri değilim.

Çünkü,

Kendini yenileyen bir hal-i “sanat” icra etmedi.

Kısır-döngü içinde; “döndü-durdu” yeniliksiz kaldı!

***

Zaten,

Son zamanlardaki “gündeme” gelişi de.

Ya “uslüp” rezaleti,

Ya gece kacamağı,

Veyahut “şişik” işkembesinden, Ergenekon “avukatlığına” soyunmasıyla, arz-ı endem ediyor!

Yani verimsiz!

***

Hele ki söz de “Atatürkçü” ucuzluğu!

Doğrusu “siyasi duruş ve söylemlerine” hep gıcık olmuşumdur.

Çünkü, samimi olmadığı gibi, “yapmacık” durumdan nemalanan bir yapı var.

Tıpkı, Uğur abisi gibi.

Vesayetçi zihniyetin; “figüranlarından biridir O”!

***

Şimdi,

Sakın yanlış bir düşünce sizde hâsıl olmasın!

Yıldızına barışık olmadığım için “eleştiriyorum” diye sanılmasın.

Veyahut;

Siyasal düşüncesinden dolayı fırsat bu “yerme” gayretinde değilim.

Bu yaştan sonra da, “ahlak” dersi de verecek değilim, olmam da!

Hiçte.

Biliyorum, söylediklerine, “ağzından çıkanları” duyduğunuzda siz de “şimşek çakmış” bir ruh haliyle, “Bu ne utanmazlık” diyeceksiniz.

Ki son 48 saattir Kırca’ya “Yuh olsun” diyen kalmadı?

***

Bu nedenle, ben de bir iki kelamı sizden eksik etmek istemedim.

Neyse!

Mevzuuyu net anlamanız için, “gelişmeleri” aktarayım!

Şöyle ki;

Bostancı Gösteri Merkezi'nde Sanatçı Girişimi'nin düzenlediği ''Reddediyoruz'' başlıklı geceye Levent Kırca’da davet edilmiş.

Hangi vasfa binaen onu bilemiyorum.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’da ordaymış.

Tabi birçok diğer; “sanatçı” unvanı önünde olan isimlerde!

Burada, Kılıçdaroğlu “işi olduğu için” konuşması öne alınmış.

Yani bir ölçüde; Kırca ile Kılıçdaroğlu konuşma sıralaması değiştirilmiş.

***

Normal. Olabilir, bir değişiklik.

Nihayetinde, Kılıçdaroğlu siyasal bir partinin Genel Başkanı.

Hem de Ana muhalefet partinin lideri.

Kırca’nın düşüncesine, savunduğu tezle örtüşen parti!

Yani yabancısı değil.

Ama yok.

Vay sen misin konuşma sıralamasını, değiştiren, değiştirten.

Kürsüye çıkmış.

Galiba alkolün ve tabi ki, “Alzheimer” belirtileriyle, sinirlenmiş kendince.

Kendi ifadesiyle, “sinirimi dile getirdim” diyor.

Peki, ne demiş.

***

Benden; 18'lik, uyarısı.

Küçükler değil, büyükler okusun.

Tabi bayanlar da, bir sanatçı(!) tarafından nasıl ikinci sınıf muamelesi gördüklerini de görsünler.

Demiş ki;

"Belki benim de işim var, belki bir karı buldum onu d. gideceğim..."

Yuh. Daha neler!

Koca bir ahalinin önünde, mikrofonda bu söylenir mi?

Eee.

Levent Kırca, tiyatrocu.

Ve komedyen, “komik” olsun diye bunları söylemiş!

“Esprisi bumuymuş?”.

***

Ne Kırca.

Ne de o’na arka çıkanlar, bu gerekçelerin arkasına.

Ya; “komedyen”,

Ya “komiklik” olsun diye bunu yaptı, diyemez.

Hele ki,

Böylesi bir gecede, “ o kürsüye”.

Sözde Atatürkçü,

Sözde Sosyalist,

Sözde modern ve çağdaş, bir de “sanatçı” duayen(!) ve “aydın(!)” diye çıkmış.

Yani kabul-ü mümkün değil.

***

Ne diyeyim.

“Karı d……” tabirine bakılırsa..

Yıllarca,

Tiyatrodaki varlığı “ne olacak o kadar’ın” ekmek kazandırdığı durumun arkasındaki kadın tarafından terk edilmenin acısı olsa gerek.

Beyninde, Alzheimer virüsü yaratıp, “eziklik” durumuna düşmenin hezeyanı mı?

Yoksa.

En güzel icra ettiği;

Sarhoşluk tiplemesinin artık prim etmeyişi, umursanılmaz olmayışının “çaresizliğinin” dışa vurması mı o iğrenç üslup.

***

Gelelim;

Bir de “sanatçı” unvanının önüne ekletilen “aydın” sıfatına.

Olamaz.

Şayet aydın olsaydı.

İğrençliği,

Kendine sanat, “cinsiyet ayırımcılığı” kendisine mubah.

Kirli beyniyle,

Kendisi gibi düşünmeyenleri “gerici-yobaz” gören bir zihnin sahibi olur muydu?

Bir okurun attığı mesajla;

"Atatürk bu memleketi gençlere emanet etti moruklara değil..."

Velhasıl,

Kırca’ya söylenecek şöyle bir sözüm var.

***

Kendine,

Sanatçı da desen,

Önüne de Aydın sıfatını eklesen,

Desen ki,

Atatürkçüyüm,

Sosyalistim,

Çağdaşım.

Sonra da  “komedyenim” dükkânına geri dönsen bile.

Bilesin ki,

Kimse seni artık gönül kapısından içeri almayacağı gibi.

Bu saat itibariyle senin yapacağın ahkâm kesmeyi dinlemez.

Sen tez elden dön bir aynaya da bak!

Bakalım ne görüyorsun; “Küfürbaz moruk” görmekten başka!

Sanırım; “çırıl-çıplak” kaldın.

Ahmet Hakan’ın sözü;

Edepsiz olmak ile muhalif olmak arasında bir fark görmediğin için yuh olsun.