BAĞIVAR KÖPRÜSÜ!
Dün Bağıvar Köprüsü’nün ‘temel atma’ töreni vardı.
Tarihi on gözlü köprünün bir kilometre ötesinde.
Törene biz de davetliydik.
Muhteşem bir kalabalık, muhteşem bir coşku.
Dicle Nehri’nin ‘iki yakasında’ sevinç hakimdi.
Atmosferin yarattığı duyguyu biz de yaşadık ve soluduk.
‘İnsanlığa’ yapılan bir hizmetin gönül rahatlığıyla.
Diyarbakır’a ve bölgemize ‘hayırlı uğurlu’ olsun.
* * *
İnşallah ‘kısa sürede de’ açılışı gerçekleşir.
Aynı mutluluğu bir kez daha yaşamış oluruz.
Çünkü köprü tamamlandığında; kent ulaşımı ve şehirlerarası trafik rahatlayacak.
Yeni köprü 206 metre uzunluğunda. Yani bir hayli uzun.
13 metre de genişliğinde olacak.
Bağıvar köprüsü aynı zamanda ‘Çevre Yolu’ fonksiyonunu da üstlenecek.
Mardin, Şanlıurfa ve Elazığ ‘yolunun’ bağlantılarını sağlayacak.
Güzergahtaki ‘onlarca’ yerleşim birimi de ayrıca.
Kısacası; Dicle ‘yeni bir gerdanlığa’ sahip olacak.
* * *
Ve en önemlisi;
Asırlardır ‘ayakta’ kalabilen ‘yorgun’, On gözlü köprü de; ‘trafik yükünden’ kurtulmuş olur.
Tarihi bir yapı olarak “turizmin” hizmetine girer.
On Gözlü Köprünün ‘yapımı’ 15 asır öncesine dayanmaktadır.
Yani Milattan sonra 512 yılında Roma İmparatorluğu döneminde 1. Anastasias tarafından kent ahalisini “Kırklar Kilisesine” taşımak için ‘inşa’ edilmiş.
8’inci yüzyılda Emeviler tarafından genişletilmiş.
11. Yüzyıl’da da Mervaniler tarafından son şekli verilmiş.
Dile kolay 15 ‘asır’, ‘insanlığa hizmet’ et.
Baydemir’in ifade ettiği gibi;
“Artık biz bu kuşağın gelecek kuşaklara ve geçmişe miras olarak bırakmamız gerekiyordu.”
Restorasyon çalışmaları devam ediyor.
İnşallah onu da; ‘coşku ve sevgi seli’ içerisinde açarız.
* * *
Buarada; dün ‘eksik gördüğüm’ bir katılımdan bahsetmeden geçmek istemiyorum.
Dedim ya; coşku ve sevgi, muhteşemlik, Dicle Nehri’nin ‘yürekleri’ serinleten akışı.
Hepsi; ‘Bağıvar Köprüsü’nün temel atma töreninde vardı.
Ama birileri yoktu. O da; "Kentin” idarecileri. İnanıyorum ki; "davetliydiler”.
Ancak; ‘gelmeyişleri ve yoklukları’ Diyarbakır açısından büyük bir eksiklik.
Ve acı bir resimdir. Kaybeden ve zararını gören de ne yazık ki Diyarbakır’dır.
Yaşayan ahalisidir.
Yakışmıyor.
* * *
HİZMET ANLAYIŞI?
Hiç kuşkusuz ki;
‘İnsanlığa’ yapılan hizmet ibadettir.
İster ‘bireye’ yönelik, olsun. İsterseniz ‘toplumun’ geneline yönelik olsun.
Yeter ki; “yapılan da", insani ihtiyaç hasıl olsun! O zaman ‘hizmet’ amacına ulaşmıştır.
İbadet te yerini bulmuştur.
Ki hep ifade ederiz; “En büyük yatırım insana yapılan yatırımdır” diye.
Çünkü ‘insana yapılan’ yatırımın getirisi yüksektir.
Bir insanı eğit, bin insanı ‘kazan’ demektir.
Ancak öyle hizmetler ve yatırımlar var ki; ‘İnsanlığa’ hizmettir.
Ülkenin, milletin ve yarınların ‘gelişmesine’ katkıdır.
* * *
Yol, su, elektrik, okul, sağlık ocağı, köprü.
Ve daha sayabileceğimiz; yüzlerce ‘insanlık’ için var olması gereken hizmetlerdir.
Bunlar da; ‘insanlığa’ hizmettir.
Burda; hizmeti kim yaptı, nasıl yaptı önemli değil?
Önemli olan; ‘hizmetin’ içeriğidir. Ve hitap ettiği alandır.
Onun için de; “hizmetin’ ideolojik getirisi ‘kabul’ edilmez.
Her ne kadar ‘birileri’ kabul etse de.
Bu yönde ‘prim’ kazanma gayreti içerisinde olsalar da; ‘sonuç’ yoktur.
Seçtikleri doğru bir ‘yol haritası’ değildir.
Zaten böylesi bir yaklaşım peşinen kayıptır.
İnsanlığa yapılan hizmet, ‘güven ve hassasiyet’ kaybı geçirir.
Bu da; ‘yapılanın, edilenin’ hebası anlamına gelir.
Yapan için de, hizmeti alan için de “durum’ aynıdır.
* * *
Takdir edersiniz ki; Cemaatle birlikte ‘yapılan’ ibadetin hayrı yüksektir.
Hizmet te öyledir. Katılımcı bir düşünce ve güçlü bir yapıyla hayata geçirilen ‘hizmetler’ daima kalıcıdır.
Ve kazanımı yüksektir. Özellikle yerel yönetimlerde “bu hassasiyet” ağırlıklı olmalı.
Dikkat edilirse; ‘iktisaden’ kalkınmış toplumların yol haritasında ‘katılımcılık’ vardır.
İnsanlığa yapılan hizmetlerin "komutası da", adem-i merkeziyetçidir.
Yani ‘yerinde’ yönetimdir. İttifak sağlamak, yerinde hizmeti hayata geçirmek, yerinde ‘uygulamak-kontrol’ etmek.
Burada önemli bir nüans vardır. O da; ‘Güçlü Yerel Yönetimin’ varlığıdır.
Özerk ve mali bakımdan güçlü olması gerekir.
Güçlü yerel yönetim birimlerinin, halkı sistemin içine çekerek yerel kaynakları harekete geçirdiği bilinen bir gerçektir.
Ve bu hareketlilikle, yerel insiyatif ve teşebbüs kabiliyetini güçlendirdiği gibi bu sayede kalkınma hamlelerinde önemli ‘adımlar’ atılmaktadır.
* * *
Peki; Türkiye bu ‘yerel yönetim’ anlayışında bahsettiğimiz noktada mı?
Ya da; ‘yerel hizmetler’, ‘insanlığa hizmet’ anlayışında mı zikrediliyor?
Katılımcı bir ‘işbirliği’ söz konusu mu?
Kentin katmanları; ‘olumlu-olumsuz’, mevzularda ‘ombudsmanlık’ görevini yerine getiriyor mu?
Validen Belediye Başkanına, Kamu kurum ve kuruluşlarından, Sivil toplum örgütlerine.
Kısacası; ‘ahalinin’ bütünlüğünde ‘söz sahibi’ olan düşünceler; ‘fikirler’ benimsenilmesi de, ‘bir çatı altında’ toplanabiliyor mu?
Evet. Daha sıralanabilecek birçok ‘negatif’ soru söz konusu. Peki, bu sorulara ‘pozitif’ anlamında cevap verebiliyor muyuz?
Hayır. Hem de; hepsine bir değil binlerce kez ‘hayır’ diyebiliriz.
Çünkü ‘iktisaden’ kalkınmışlık olmadığı için; burada başarısızlık vardır.
Onun için de; Türkiye’nin ‘en büyük kısırlığı’, Yerel Yönetimler ‘yasasını’ hayata geçirmemesi.
Adem-i merkeziyetçiliğe yönelmemesidir.
İnşallah; son günlerde bahsedilen ‘Anayasal Değişiklik’ paketinde, bu mevzuda zikir etsin.