BAĞLAR MEB’TE NE OLUR?!..

Bu soruya aslında, şöyle bir soruyla yanıt vermek gerekir!.. Şu MEB’te “neler olmuyor ki?”.. Bağlar’da vücut bulan, kurumdaki işleyişte “devede” kulak bile değil!.. Neyse; Bağlar’dan yansıyan çok.. Ki genel konuşulan; öğrenci “iaşeleriyle” alakalı?.. Yani yemek ihalesi…

Müfettişler inceliyor.. Ki şikayet “yemek firmalarından” gelmiş.. Gelen müfettişler Ankara’dan.. Diyarbakır’dan özel ısmarlamalı “müfettişler değil” diyorlar.. Şikayet dosyasından ne çıkar bilinmez!.. Ancak şu bir gerçektir ki, “kurumun politize” oluşundan dolayıdır ki genel kanı şu; İş Milli Eğitim’deki akçeli işler de, “indre-gandisi” muhakkak ki vardı.

***

 

Kaçarı yok!.. İlla ki “şaibe” söz konusudur.. Ve “hilesiz” iş ve işlemin mekanizması dönmez!.. Onun için de, müfettişlerin “işi çok ama çok sıkı” tutmaları gerekiyor… Yemek mi, öğrenci taşıma mı, kırtasiye mi, okul aile birlikleri mi, kayıtlar mı, ek kaynak temini mi, ne derseniz!..

Ama diyeceksiniz ki, bunca soruşturma, bunca müfettişlerin gelip gitmesi sonuç değiştirdi mi!?.. Ya da; “rant çarkına” dur denilebilecek bir mekanizma işlev gördü mü?!.. Maalesef, gelen gideni aratır misali MEB’deki politize olmuşluk beterin beteri bir halle; kendini palazlandırıp, geliştiriyor!…

***

Kısa süre önce, Öğretmen Evi ile Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi arasındaki “yemek” ihalesi!.. Yapılan sözleşme de, içeren şartnameler dahil, sahadaki uygulanış biçimi; devletin devleti söğüşlerken, rantı kişilere hep aktı..  Konuşulan çok iddialar havada uçuşuyor, şaibeler mezbahaneden fazla koku veriyor…

Eee; alan memnun, veren memnun, yiyen memnun; işleyişten abiler de memnun olunca!.. Müfettişler de, soruşturmalar da, tahkikatlar da “dostlar alışverişte” görsünden öteye gitmez.. Yoksa; Çüngüş’teki “Hijyenik kursuna ilişkin” sertifika vurgunu, Ağır Cezalık olurdu.. Ama, üstü örtüldü..

***

MEB’in yemek işlerinde tek memnun olmayan kesim vardır.. O da; “yemeği yiyenler”.. Öğrenci ve memurlar.. Önlerine konulan ne varsa; “zorunlu ve mecburi” yiyorlar.. Kimi zaman da zehirleniyorlar.. “Yediklerinizden değil, dışarda yediklerinizden” denilip, üstü örtülüyor..

İşte bundan dolayıdır ki, Bağlar MEB’deki “yemek ihaleleriyle” ilgili iddialar ve müfettişlerin yürüttüğü soruşturmayla alakalı “neler oluyordan çok” neler olmuyora odaklanalım, diyorum… Ki, bugüne kadar yapılanların sonuçlarına bakarsanız, herkesin yaptığı yanına kar kaldı..

***

Öyle ya,  bir süre önce yine bakanlık müfettişleri Milli Eğitim’deki 50’nin üzerinde “şikayet” konusu olan, yolsuzluk, usulsüzlük, rüşvet, kayırma, ihaleye fesat karıştırma gibi mevzulardan dolayı Diyarbakır’a çıkarma yapmıştı.. Kurumları “karargahda” çevirmişti.. Dosyaları incelemişti, ifadeler almıştı..

Ki biz de buradan bir kaç kelam etmiştik; ne olur bu kez samimi ve şeffaf olun!.. Bir dizi dosya tanzim edildi.. Peki çıkan bir sonuç var mı; yok.. Çünkü, üzerinden aylar geçti.. Muhtemelendir ki, akıbeti diğerler gibi “sümen altıyla” noktalanmıştır…

***

ORMAN YAKANA!

Verilecek “ceza” üzerinden konuşuluyor.. Şu bir gerçektir ki, Türkiye’deki “cezalar” pek caydırıcı bir özelliğe sahip değildir. Olmadığı içindir ki; “suç ve suçlu” potansiyeli her geçen gün artmaktadır.. 

Eğer ki, caydırıcılık özelliğini içeren bir işleyiş ve hüküm vericilik olunsaydı; kamu vicdanı “cezalar” noktasında hep, sızlayan, “ah çeken” olmaz mı?!..

Marmaris’te “ülkenin ve milletin” akciğeri günlerdir cayır cayır yanıyor.. Yakan kişiye bakıyorsunuz; “alkollüydüm, babama kızdım, iki bidon benzinle ormanı ateşe verdim?”.. İfade ve gerekçe; akla ziyan bir hal.. “Akıl sağlığı” nedir bilemiyorum, ama bu ülkenin yaşayan bir bireyi olarak olay karşısında “insan akıl sağlığını yitirmiyor” değil..

***

Yangın bölgesinde gazetecilere son durumu değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan “Orman yakana verilen ceza yönüne ilişkin” tartışmalara kendisi de, dahil oluyor.. Ve dediği şu; "Caydırıcı bir ceza. Ucu nereye dayanıyor, idama mı idama…” Tabi “idam cezası” geri döndürülemez bir ceza olduğu için; “hep karşı olmuşumdur?”…

Ama; bazı işlenen suçlar var ki vicdan noktasında “idam” bile, telafi etmez!.. Seri katile, toplu katliam yapana, birden fazla insanın canını alana; hangi ceza tatmin edici olur ki!.. Neyse; “akciğerlerimizi” yakan kişiye verilecek ceza her ne kadar “affa” kapalı ise de, özünde yatarı 3-4 yıldır.. Sağını, solunu kırptığınızda; Marmarisi küle çeviren bir kaç ay sonra sokakta!..

***

Katılır mısınız, katılmaz mısınız bilmem!.. Ama bana bir hüküm verme yetkisi verilirse.. Tabi kendimi hakim ve savcı yerine koyarak değil, kamuoyu noktasında diyorum.. Ormanı yakan fail her kim olursa olsun, akıl sağlığı, yaş haddine de bakılmaksızın “o orman eski haline dönünceye” kadar, o ağaçlar “yaşlarına” gelene kadar hapiste tutulmalı.? Ki bir ömür de bir ömür olsun…

***

BU MU SİZİN HELALLEŞMENİZ!?..

İsmailağa Cemaati’nin önde gelen isimlerinden Mahmut Ustaosmanoğlu, önceki gün hakka yürüdü.. 92 Yaşında ahirete intikal eden Ustaosmanoğlu, geçtiğimiz cuma günü, cuma namazı sonrasında ebediyete uğurlandı.. Katılımın yüksek olması, devlet erkanının tam kadro hazır bulunması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı konuşma, dikkat çekiciydi..

***

Ancak, cenaze ve sonrasında CHP’nin şu muhafazakar kesimle  “helalleşme” söyleminin, ne kadar tutarsızlık içerdiğini. Söylem ile eylemin ne kadar birbirine zıt olduğunu!.. Her şeyin tersi istikamette meyil edicilik içerdiğini gözler önüne seren olay, CHP’li İlhan Kesici’nin cenazeye katılması.. Ve kendisine “hakkınızı helal ediyor musunuz” yönündeki soruya verdiği “evet” yanıtına gelen tepkiler, aman allahım dedirtti..

***

Kesici adeta sosyal medyada “linç” operasyonuna maruz kaldı!.. Sağlı, sollu, önlü, arkalı kendi mahallesinden; yumruklar yemiş boksör misali sersemleşti.. Ki, Cumhurbaşkanlığı adaylığının konuşulduğu bir evrede; üstü çizilen oldu. Demek ki, CHP’deki “helalleşme”, kamuflajlı bir “hesap sorucu” olacak.. Ancak vaziyete CHP’yle yol yürüyen kendisine muhfazakar diyen İslamcı diyenler “hal-i duruma, tavra” ne diyecekler!..

***

BURNUMDAN SOLUYORUM!..

Pınar Gültekin davasının gerekçeli kararına vakıf oldunuz mu?!.. Ya da okuma imkanı buldunuz mu?. Sizi bilmem; ama ben okudum.. Okuduğumda her satırı, beynimde şimşekler çaktığı gibi ruh halim psikolojik vakadan beter, havayı ise burnumdan soldum!..

***

Karardaki ifadelere bakın…

— Sanık profesyonel bir sağlık personeli değilmiş..

Eee..

— Mektubun boğazını ölümü gerçekleştirecek nitelikte kırık oluşmasına neden olacak kadar sıkmış…

Eee..

— Sonra maktulün henüz ölmemiş olduğunu bilemeyebileceği…

***

Şu cümleden nasıl bir sonuç çıkarırsınız!.. Yani ne demek istenilmiştir.. Muhtemelen, “takdir” yetkisiyle, şöyle bir vicdan hasıl olmuştur gerekçeli kararın; satırlarında!…

***

Evet.. Katil Pınar’ın boğazını sıkmış sıkmasına.. Kuvvetlice de yapmış.. Hatta boynunu kırmış…Ama ölüp ölmediğini bilmiyor.. Öldüğünü sanmış.. Katil profesyonel sağlık personeli olmadığı için; anlamamış!.. Onun için de “canlı canlı yakmış sayılmaz.?”

***

Pınar’ı kayma filine ilişkin gerekçeli satırlar ise şöyle;

Katilin amacı, maktule eziyet çektirmeye yönelik olmayıp, maktulü cesedini yok ederek yakalanmaktan kendini kurtarmak, suç delillerini yok etmeye yönelik gözetildiğinde…

***

Peki, burdan çıkan kasıt neyi ifade ediyor!.. Muhtemelen vicdan sorgulaması, şunu ikmale getirtiyor?…

***

Sayın katilin niyeti Pınar’ı “diri diri yakmak” değilmiş..

Sayın katil “öldüğünü sanmış?”…

Sayın katil “yakma filini” keyif almak için değil, “delilleri ortadan kaldırmak” için işlemiştir..

Sayın katilimiz “üzerine beton” dökmeyi de, delilerin bulunmaması için yapmış..

***

Bu nasıl bir merhamet, bu nasıl bir vicdan, bu nasıl bir izan hali!… Ne diyorduk, Türkiye’deki yasalar “failleri” koruyor, “maktulleri” değil.. Halk deyimiyle; “Adaletin bu mu dünya?..” Neyse ki, “süreç” henüz bitmiş değil, itiraz, temyiz ve Yargıtay aşamaları var.. Muhakkak ki, “adalet doğru bir noktada” tecelli eder..

***

GÜNÜN SÖZÜ

“İnsan olmak bir niteliktir. Bu yüzden azalıp çoğalabilir… Kim daha fazla insansa, daha fazla dertlidir.”