Bakış Vefa, İnsanlık ve Merhamet!

Doğrusu bugün için gündeme dair bir kaç kelam diyecektim!

Ancak, durup düşündüm, “boğulduk” şuan ki, hal-i mevzulara.

Gün, saat dakika, “nefes” alınamaz bir vaziyet!

Enva-i, meseleler yaşıyoruz, en “dehşetli” haliyle.

Ve karar verdim; bir anlık olsa da “duygu ve ruh haliyle” bu atmosferden uzaklaşalım!

Malum, bugün de günlerden Cumartesi.

Eee.

Pazar günleri de yazmadığıma göre.

O zaman, gelin bugün, “zihinlerimizi ve ruh âlemimizi” dinlendirelim.

Hayata dair, ama “insan-i” değerlerimizi hatırlayarak, size, “iki” hayat ders-ini ikmal eden, gayeyi aktarmak istiyorum.

***

Birincisi, “Hayat’a nasıl bakıyoruz?” sorusuyla, ikmal olalım.

İsterseniz, bir hikâyeyle, soruyu derinleştirelim.

Sanırım, daha önce bir meseleden dolayı size aktarmıştım.

Bir kez daha, gerekliliğine inanarak!

Özelliklen de, yaşadığımız şuan ki “atmosfer” açısından, kazanç olur düşüncesiyle; paylaşayım.

Çünkü ciddi manada, toplum ve birey olarak, “ülke ve yaşam” maratonuna bakışta, farklı arızalar icra ediyoruz.

“Zihni” bozuk haliyle.

O nedenle önemli bu “hayat dersi” ihtiva eden, hikâyeye kulak verelim!

Buyrun; birlikte mutalı olalım!

“Hayata bakışın” ahlaki ve değer ölçüsü nasıl ve nasıl olmalı diye?

***

HAYATA NASIL BAKIYORSUNUZ?

Hayatın, anlamı senin bakışında diye başlayan şöyle:

Evet, zamanın birinde, bir adam hayatın anlamının ne olduğuna sorgulamaya başlamış.

Takmış kafayı… Herkesten sormuş “nedir” diye.

Aldığı cevaplar pek tatmin etmemiş onu.

İnat bu; “illa ki” tatminkâr bir cevap olmalı diyerek sorgulamaya devam etmiş.

Köy, kasaba, ülke dolaşmış.

Cevapsız haliyle tam umudunu yitirmişken. Köyün birinde ahali ona bir adres verirler.

Derler ki;

”Şu karşı ki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar, istersen ona git belki o sana aradığın cevabı verebilir."

***

Yorucu bir yolculuktan sonra eve ulaşmış.

Kapıdan içeri girer girmez bilge adama sormuş; “Hayatın anlamı nedir?”

Soluksuz adama Bilge demiş ki;

Sana bunun cevabını söylerim. Ama önce bir sınavdan geçmen gerek.

Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline! İçine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş.

“Simdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel...

Yalnız dikkat et!

Kaşıkta bir damla yağ eksilirse kaybedersin”.

Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş.

Bilge bakmış:

” Evet, demiş kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı?

Adam şaşkın...

”Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakamadım ki“.

***

Şimdi tekrar bahçeyi dolaş, incele ve gel der Bilge.

Adam tekrar bahçeye çıkar.

Gördüğü güzelliklerden büyülenerek geri döner.

Çünkü muhteşem bir bahçedeymiş!

Ne gördün sorusuna; gördüğü güzelliklerden büyülendiğini anlatmış!

Bilge gülümseyerek; “Ama kaşıkta hiç yağ kalmamış.”

Ve ekler; “Demek ki Hayat!  Kişinin kendi “bakış” açısıyla anlam kazanır.

Yani; hayatı anlamlı kılan kişinin bakış açısındaki “ruhtur”.

***

ADALET ve İNSANLIK?

Evet, doğru söze ve yol göstericiliğe ne denir.

Şapka çıkarıp; El hak demekten başka.

Gelelim; İnsanlık, merhamet ve vefa’ya.

Bu hayat ders-i’ni, ihtiva eden vaka ise, “Adaletine” sual edilemez, Hazreti Ömer (r.a)’la alakalı.

Rivayete göre;

Hz. Ömer (r.a) arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç gelir.

Derler ki:

— Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.

Bu söz üzerine Hz. Ömer (r.a) suçlanan gence dönerek:

— Söyledikleri doğru mu diye sorar.

Suçlanan genç der ki: Evet doğru!

Bu söz üzerine Hz. Ömer (r.a) “anlat bakalım nasıl oldu” diye sorar.

Genç anlatmaya başlar:

— Hâli vakti yerinde olan bir insanım.

Ailemle beraber gezmeye çıktık.

Kader, bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi.

Affedersiniz benim bir güzel atım var ki, dönen bir defa daha bakıyor.

Hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyve koparmasına engel olamadım.

Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı, atım oracıkta öldü.

Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım, adam öldü.

Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı. Durum bundan ibaret”

***

Hz Ömer (r.a):

— Söyleyecek bir şey yok. Bu suçun cezası idam. Üstelik suçunu da kabul ettin”

Bu sözden sonra delikanlı söz alarak:

— Efendim bir özrüm var, diyerek konuşmaya başlar:

— Ben memleketinde zengin bir insanım. Babam, rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı.

Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım.

Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz.

Bana 3 gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu 3 gün içinde yerime birini bulurum, der.

***

Hz. Ömer (r.a) der ki:

— Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?

Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar, der ki:

— Bu zat benim yerime kalır.

O zat Hz. Peygamber Efendimizin (s.a.v) en iyi arkadaşlarından, daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As’ dan başkası değildir.

Hz. Ömer Amr’a dönerek:

— Ey Amr! Delikanlıyı duydun, der.

O büyük sahabe:

— Evet, ben kefilim, der ve genç adam serbest bırakılır.

Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine’nin ileri gelenleri Hz. Ömer’e (r.a) çıkarak gencin gelmeyeceği, dolayısıyla Amr Ibni As’a verilecek idam yerine maktulün diyetini vermeyi teklif ederler.

Fakat gençler razı olmaz ve “babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz” derler.

***

Hz. Ömer (r.a) kendinden beklenen cevabı verir. Ve der ki:

— Bu kefil babam olsa fark etmez cezayı infaz ederim.

Hz Amr İbni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki:

— Biz de sözümün arkasındayız. Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür.

Hz. Ömer (r.a) gence dönerek der ki:

— Evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin?

Genç vakurla başını kaldırır ve;

—AHDE VEFASIZLIK ETTİ’ demeyesiniz diye geldim, der.

***

Hz. Ömer (r.a) başını bu defa çevirir ve Amr İbni As’a der ki:

— Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun. Nasıl oldu onun yerine kefil oldun?

Amr İbni As, vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir:

— Bu kadar insanın içerisinden beni seçti. ‘İNSANLIK ÖLDÜ’ dedirtmemek için kabul ettim, der.

Sıra gençlere gelir. Onlar da derler ki:

— Biz bu davadan vazgeçiyoruz.

Bu sözün üzerine Hz Ömer (r.a):

— Biraz evvel “babamızın kanı yerde kalmasın” diyordunuz. Ne oldu da vazgeçiyorsunuz, der.

Gençlerin cevabı da dehşetlidir:

— MERHAMETLİ İNSAN KALMADI’ demeyesiniz diye!

***

İşte size, hayata dair iki vaka ve bu vakaların “ikmalinde” bize verilen ders-i ibret!

Sahi şuan ki, haliyet-i ruhiyatla.

Biz, Siz, Onlar velhasıl topyekûn ister birey ve ister millet olarak “”bakışımız” ne?

Çevremize mi, yoksa sadece önümüze mi “bakarak” hayatı yaşayıp-görüyoruz?

Ya da; bize yapılan iyiliğe, hoşgörü ve sevgi muhabbetine karşı, ahde vefayı mı gösteriyoruz?

Yoksa en iğrenç duyguyla, “vefasızlığı mı”, gösterip-yaşıyoruz.

Beri yanda; İnsan olma noktasında, “yolda bulduğu parayı” sahibine teslim eden insan için.

Neden bugün diyoruz; “”böylesi insanlar kaldı mı?”

***

Ya merhamet.  Var mı ki!

Yaşıyoruz, görüyoruz ve soluyoruz “iliklerimize” kadar “en vahşi merhametsizliği”.

Galiba, size ve kendime “zihni rahatlama” verecektim, ama olmadı.

Ne yapalım?

Hayat, İnsanlık ve çevre “fena” bir halde bozuk olduğu için, “huzur ikmalinden” söz etmek mümkün olmuyor.

Yine de, huzurlu ve mutlu bir hafta sonu dileğiyle.

Pazartesi görüşmek üzere.

***

PAZAR SOHBETİ BAŞLIYOR!

Hazırlayıp-sunduğum;

Pazar Sohbeti programı yeni yayın dönemiyle “yeniden” başlıyor.

Uzay ve Söz TV’nin, ortak yayınıyla ekranlara gelecek olan Pazar Sohbeti’nin bu haftaki konusu; “Güneydoğu”.

Konuklarım,

Sosyolog Doç. Dr. Rüstem Erkal, DEP eski Milletvekili Sedat Yurttaş, Güneydoğu Demokrasi Derneği Başkanı Mustafa Ş. Canoruç.

Pazar günü, saat 13.00’te “canlı olarak” ekranlarınıza gelecek.

Tabi ki, sorularınızı ve tartışılan mevzuuyla alakalı görüşlerinizi bekliyoruz.