BARIŞ ÇIĞLIĞI VE HASSASİYETİMİZ!

Öncelikle DTP'nin 'Dünya Barış Günü' nedeniyle Diyarbakır'da icra ettiği 'Onurlu Bir Barışa Evet' mitinginin 'genel' resmini çizelim.
Ardından da DTP Kurmaylarının 'Kürt Açılımına' ve Kürtlere yönelik mesajlarının 'yol haritasını' analize alalım.
Çünkü 'üzerinde' çok konuşulacak, satır aralarına 'bir dizi' ifadeler sıkıştırılabilecek, farklı 'düşüncelerin' üreme gösterebileceği 'söylemler' gelişti.
Özellikle Ahmet Türk, Osman Baydemir ve Hatip Dicle'nin 'açıklamaları'! Mitingde 'açılan' pankartlar.
Ve Diyarbakır Polisi'nin 'miting öncesi ve sonrası' ortaya koyduğu tavır. Hepsi ciddiyet ve hassasiyetle 'okunmalı'!

***

Miting öncesi 'derin endişeler' içerisinde olduğumu itiraf ederek söze girmek istiyorum. Nitekim bu duygu ve kaygımı dünkü yazımda da belirtmiştim.
Hatta gazete olarak iri puntolarla 'Provokasyonlara' dikkat, 'Sağduyuyu' elden bırakmayalım diye yazmıştık. Nedenine gelince?
Ülke ve bölge genelinde 'esen barış rüzgârı, oluşan uzlaşı ortamını' hazmedemeyen çevreler var. Bunlar 'ateşi körükleyebilirler'!
Şükürler olsun ki; 'kaygılar' boşa çıktı. 'Onurlu Bir Barışa Evet' mitingi, büyük bir olgunluk içerisinde geçti.
Her ne kadar küçük çaplı 'kışkırtıcı' hareketler geliştirilmek istendiyse, polise 'taş atma' girişiminde bulunanlar olduysa da.
Özellikle Polis ve DTP'liler büyük bir 'olgunluk' ve hassasiyet içerisinde; 'fırsat' vermeyip, eritti.

***

Aslında 'niyetlerdir', olup-bitene şekil veren. İnsanları birbirine yaklaştıran, uzlaşı ortamı yaratan. Ve Sağduyulu hareket etmesini sağlayan.
Aynı zamanda bunların 'tam aksi' yönde düşüncelerin gelişmesine vesile olan tek etken; 'niyettir'! İşte dün 'pozitif' bir niyet hakim idi.
Hem mitinge katılanlar, hem de mitingin güvenliğini sağlayan polisler. Hem de; mitingi tertip edenler. ''iyi niyetle', gelişmeye katkı sundular.
Emniyet Müdürü Mustafa Sağlam'ın sık sık telsiz anonsuyla; 'vatandaşa karşı kibar ve saygılı olun'! Uyarısı. Miting alanına geliş esnasındaki 'arama ve kontrollerdeki' hava. Ve buna karşı katılımcıların hassasiyeti. Diyarbakır'dan tüm ülkeye ve dünyaya 'lekesiz ve gölgesiz' bir çığlıkla 'Barış'ı' seslendirdi. Üstadın dediği gibi; 'pusuda' bekleyen leş kargalarının 'beklenti ve emelleri' kursaklarında kaldı.

***

Evet! Diyarbakır dün üstlendiği 'Barış' misyonunu onurlu bir şekilde icra etti. Ve 'barış hemen şimdi' sesini de yükseltti.
Bundan sonrası; 'sese kulak' vermeleri gereken, etkili ve sorumlulardır. İnanıyorum 'ortaya' çıkan resim iyi okunacak.
Özellikle 'Kürt Açılımı' sürecini başlatan Siyasal İktidar ve bu eksende 'düşünce' üreten mekanizmalar göz ardı etmemeli.
Olgunluk ve demokrasiye, demokratik yapıya 'yakışır' havada geçen Miting'in diğer önemli ve pozitif yanı ise; 'üslup'!
Ve bu 'üslup' paralelinde DTP'li Kurmayların 'seslendirdikleri.

***

Öncelikle herkesin beklenti içerisinde olduğu Abdullah Öcalan'ın 'Kürt sorununun' çözümüne ilişkin Yol Haritasından söz edilmedi.
Sanırım 'Savcılıktaki' inceleme tamamlanmadığı ve avukatların henüz teslim almadıklarından dolayı; dillendirilemedi.
Ama! Önümüzdeki 'zaman dilimi' içerisinde; olması gerekenler açısından detay geliştirildi.
İsterseniz bundan sonraki sohbetimizi, 'Ahmet Türk, Osman Baydemir ve Hatip Dicle'nin altı çizilen ifadelerinin 'satır başlarına' ayıralım.
Kim ne demiş? 

***

İşte DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'ün konuşmasından bazı satırbaşları:
— Barış söylemini gündemden kaldıracak Kürtler olmayacaktır. Ama siz de bilirsiniz ki DTP’nin diyalog uzlaşı sürecin barışa çevrilmesi için ortaya koyacağı temalar bir yere kadardır, sınırlıdır. Çünkü 30 yıldan beri canını vererek, mücadele edenlerin mutlaka müzakereler içinde olması gerekir diyoruz.
— PKK’nın önderi Sayın Öcalan ''barış için katkı sunmaya hazırım'' diyor. Şimdi Kürt halkı için önemli olan bu düşüncelerin, bu söylemin Sayın Öcalan tarafından dile getirilmesini ne Kürtler ne PKK hiç kimse "göz önünde tutmam" diyemez. Çünkü halkımız biliyor ki anahtar oradadır. Bu anahtarın doğru kullanılması bir zorunluluktur. Bakınız çok açık bir şekilde söylüyoruz. Devlete siz mecbursunuz demiyoruz. 'Ey kardeşlerimiz' diyoruz, formülü budur.

***

Türk, 'ince ama yol haritası' anlamına gelebilecek bir 'örneklemeyle', Kürt sorununu böyle çözebilirsiniz dedi?
O cümlesi şuydu:
— İngiltere’de İrlanda sorunu gündeme geldiği zaman gerçekten bu işin mutfağı oluşturuldu. Hem hükümetle hem IRA’yla görüşmeler yapılarak belli bir rapor ortaya kondu ve şöyle bir açıklama yapıldı:
Eğer İrlanda’yı IRA’yı bu müzakerelerin dışına iterseniz bu süreç işlemez, barışa dönüşmez.
Tony Blair, ''Barış için gerekirse şeytanla da görüşürüm'' dedi.
O barışı sağlayan Lord John’a bunun için lordluk ünvanı verildi.
— Yine günümüzde dünyanın gündeminde, her halkın belleğinde hafızalarında unutulmayan Mandela bir adaya sürüldü. Mandela Cumhurbaşkanı’ndan Adalet Bakanı’na kadar mektuplar yazdı. Bu kanın durması ve barışın sağlanması için. Ancak beyaz ırkçı hükümet Mandela’ya yanıt bile vermedi. Ama bir dönem sonra görüşmeler başladı ve o siyah insanların temsilcisi, ''Güney Afrika’nın temsilcisi arkadaşlarımla özgürce görüşmeliyim'' dedi.

***

Hükümetin 'Kürt Açılımında' gelinen son noktayı açıklayan İçişleri Bakanı Atalay'a atıfta bulunan Türk, şöyle devam etti:
—İçişleri Bakanı, ''gündemimizde anayasa değişikliği, af yoktur'' diyor. Bizim için önemli olan halkla özgürlüklerdir. Peki, neden milleti ayaklandırdınız çözeceğiz dediniz? Biz bunları söylerken kaygılı değiliz, mutlaka barış gelecektir mutlaka.
— Üniter devletten taviz vermeyiz diyorlar. Türk bayrağı hepimizin bayrağıdır diyor. Bayrakla ilgili Kürtlerin bir sorunu var mı? Hayır yok. Olmayan şeyler neden
— Biz Kürt sorununun üniter devlet yapısının içinde çözülebileceğini söylemedik mi? Söyledik.
— Bakın üniter devlet nedir? Üniter devlet tek devlet anlamındadır. Biz hep Türkiye’nin bütünlüğü içinde sorunun çözümünü dile getirmedik mi? Ama üniter devleti aşmamız lazım.

***

Türk, siyasi muhalefete de göndermede bulunurken, Deniz Baykal'a 'tavsiye' de sundu:
— Kürtler eski Kürtler değil, sizin kadar sorunları tartışabilen bir halktır. Kelimelerin arkasına sığınarak bu sorunu başka noktalara taşımayın. Şimdi üniter devletten söz eden Sayın Baykal, keşke bu siyaseti yapmasaydın, 5 – 10 tane kitap okusaydın, üniter devletin ne olduğunu, halkla özgürlüklerin ne olduğunu öğrenirdin.
— Bugün DTP’nin önemli bir rolü var. Halkımızın iradesini orada temsil etmektedir. Bu nedenle biz partimizi gücümüzü küçümsemiyoruz. Öyle bakmıyoruz. Güçlüyüz, çünkü sizlerle güçlüyüz. Ama birileri çıkıyor diyor ki, DTP bu konuda öne çıkmalı. Çıkıyoruz, müzakereler de yapacağız, içinde de olacağız.

***

Gelelim Osman Baydemir'e. "Barış, savaş, isyan ve inkâr ikileminden artık bu ülke çıkmalıdır" Özellikle DTP ve AK Parti'ye 'cesur olmaları gerekir' yönündeki çağrısının ardındaki ifadesi; 'DTP'nin asker açılımı' olarak görülebilinir.
"Ateşkes tek taraflı yürümez. Silahlar eşit oranda, aynı anda susmalıdır. Eğer tek taraflı değil de çift taraflı silahlar sustuğunda dün Hakkâri’de bir acı yaşadık. Ben bir Kürt evladı olarak çıkıp derim ki askere sıkılan kurşun bundan böyle bana sıkılsın. Türk aydını, Türk politikacısı da çıksın desin de bundan böyle gerillaya sıkılan kurşun bana sıkılsın. Çünkü ölmekle, öldürmekle bu sorun çözülmez. Artık vicdanlarımızı ortaya koyma, vicdanlarla ortamlaşmanın zamanı gelmiştir ve geçmiştir. Kürt özgürleştikçe Türk, Arap da, Laz da özgürleşecektir"

***

DEP eski Milletvekili Hatip Dicle! Farklı bir söylemle 'süreci' değerlendirirken, Öcalan ve PKK'nın 'mutlaka' masada olması ve görüşülmesi gerektiğini şart koştu. Bu şart 'ister gizli ister açık olsun' ama olsun.

***

Evet! Diyarbakır'da dün 'Onurlu Bir Barışa Evet' bu atmosferle sonuçlandı. 'Barış hemen şimdi' diye!
Sonuç itibariyle; ülkemiz ve bölgemiz huzura, güvene ve istikrara kavuşabilmesi için; 'önce' demokrasinin güçlenmesi gerekir.
Ve bunun da ana 'yol' çizelgesi, cesur ve kararlı 'adımlarla' yürümektir. Çünkü kararlılık ve cesaret 'amaca' ulaşmanın yarısıdır.
Diğer yarısı da; 'hedefin' doğru ve gerçekçiliğidir. Onun için ülke ve millet olarak şuan 'barış ve kardeşlikte' kararlı.
Demek ki geriye kalan; 'hedef'. O da demokrasinin ve demokratik yapının 'güçlenmesi'. Anayasal hakların 'özgürleşmesidir'.
Bunu yapabilecek güce ve kudrete de sahibiz. Yeter ki; 'samimi duyguların' ekseninde akıl ve vicdanın da 'icrasıyla' hareket edelim.
Bu sağlanırsa; 'Diyarbakır'dan' yükselen 'Barış Hemen Şimdi' çığlığı, hayat bulmuş olur.