BARIŞIN SAVAŞÇILARI
CHP.
Beri yanda MHP.
Hiç kuşkusuz ki, icra edilen çözüm sürecine dâhil olmalı.
Elbette! Olması gerektiği gibi, olmalılar.
Her biri kendi meşrebinde ülkenin bir gerçeği!
Oy potansiyeli ve Meclisteki sandalye sayısıyla.
Şuan için;
CHP, Ana muhalefet partisi.
MHP ise yavru ana muhalefet partisi.
***
İyi de böylesi, kanayan ulusal mevzuuya dâhil olmayacaklar da; sahi hangi mevzuuya müdahil olacaklar?
Hele ki,
Savaşın sona erdirileceği.
Barışın, sağlanacağı.
Kardeşin, “kardeşi” vurmasının önüne geçileceği bir hadisede!
Silahların susması,
Terör ve şiddetin son bulması için;
CHP.
Ve MHP “müdahil” olmayacaklarda neye olacaklar?
Garip bir hal.
***
AK Parti.
Diyor ki, “kelle koltukta”, iktidara dahi mal olsa!
BDP.
Hal-i icraatıyla, “mekik” dokuyup, ter döküyor.
Bir an evvel çözüm olsun diye.
Ama gel gör ki;
Kılıçdaroğlu.
Ve Lideri bulunduğu, CHP.
MHP.
Ki Devlet Bahçeli, “bir ayak” diretmesinde.
***
Şahsi noktada;
Çözüm sürecine derim ki; özellikle ikisi de “Ter” dökmeli, uğraş vermeli.
Ki “sürecin” akime uğramaması/uğratılmaması için!
Çünkü;
Kurgulanacak olan, filmde, temsil ettikleri kesimle önemli bir karaktere sahipler.
Onun için.
Üstlenecekleri rol “barışın kahramanı” olmakla, ölçüttür.
***
Ülkenin,
Ahalinin “milli birlik ve bütünlüğü” için!
Ama ne var ki; bir sol inadı tutmuş gidiyor CHP’de.
MHP’de geri kalır yanı inatla yokum diyor.
Vesayetin, “inkârcılığına” sarılmış; “illaki çözümsüzlük”.
Söyledikleri;
“Biz sürece dâhil olmuyoruz.”
Ne haliniz varsa görün...
Ama el altında; “fitne” de körüklenmiyor değiller?
***
Doğrusu,
MHP’ye karşıt seyri anlayışı nedeniyle, hal-i vaziyetiyle kısmi de olsa anlamak mümkün.
Çünkü Partisinin kuruluş kimliğinde, “etnik” bir milliyetçilik var.
“Türk milliyetçiliği”.
Ülkenin diğer;
Etnik kimliklerine, karşı tahammülsüzlüğü ve “inkârı” öne çıkaran bir zihniyete sahip!
Ki, 30 yıldan buyana “süre gelen” çatışmalı ortamda, akan kanın en fazla nemasını alan parti olma özelliğine de sahip.
Tartışılmaz bir hakikat!
***
Bir dönemin ifadesiyle.
Bir tabut bir oy’dur, MHP için!
Bu nemanın elinden alınması.
İşte bu noktada;
Verdiği “tepki” kısm-i bazda düşünülebilinir.
Savaşın tarafı olarak kendini görmesi.
***
Zaten;
Tarih böylesi zihniyete, şu vasfı hep uygun görmüştür.
Barış karşıtları.
Savaş çığırtkanları.
***
Özellikle, Bahçeli.
Tabiri caizse eline kılıç, miğferiyle, cephe pozisyonunda!
Barış yok, illaki ki savaş var!
Ama gel gör ki,
Hem kendi tabanından hem de ülke ahalisinden; yokuş aşağı yuvarlandığını görmüyor.
Güven kaybıyla.
***
Nitekim;
Parti tabanın büyük kesimi “barış” istiyor.
Anketler.
Hatta arka bahçem olarak gördüğü; Ülkücü kesim.
Hele ki, 78’dekiler.
Ama o illaki çözüm yok diyor.
Nedeni de aşağı-yukarı belli.
Durum konumunu koruma refleksi.
***
Çünkü;
Parti içerisinde koltuğu “kaptırma” kaygısı var.
İşte koltuk aşkıyla, “barışı” değil, kan ve ölümü gözetiyor.
Saldırgan.
Kavgacı olursam, “kimse” koltuğu benden alamazlar gayesinde.
Ama diyeceksiniz ki nereye kadar?
Çözüm ikmale gelinceye kadar?
***
CHP.
Hele ki, Kılıçdaroğlu.
Doğrusu,
Karşıt görüş duruşu.
Ve sarf ettiği cümleler.
Beri yanda; “Ergenekon’a” gösterdiği teveccüh.
Derler ya; “akla” ziyan bir “Sosyal Demokratlık(!)” örneği sergiliyor.
***
Zihin kaynıyor.
Tabi ki, CHP’nin içi de kaynıyor.
Türk solu.
Ve Sosyal demokrat vasfa sahiplik.
Bir de halkçı, geçinen.
Üçlü, bir zıt mekanizma şuan için CHP’nin “iliklerinde” işliyor.
ABD Ajanı,
Olmakla suçlanan Sezgin Tanrıkulu’da ayrı bir “hizip” hali.
***
İşte,
Bu kaynayan kazan hal-i vaziyetiyle!
Ve Kılıçdaroğlu’nun,
Sabahı, öğlenine, gecesine uymayan-unutkanlığıyla icra ettiği, siyasi söylemler.
Ciddi.
Bir o kadar da, tehlike arz edici, durum!
Çünkü sürece müdahil olması gerekirken bu haline rağmen, “kaçıyor”
***
Son günlerdeki paralanma hali.
Özellikle,
Akil adamlara yönelik, “eleştirisi” Bahçeli’den de öteye!
Kendi değerine bile, “laf söyleyen” bir anlayışı güdüyor.
“Kürtlüğünü”.
Dersimliğini “inkâr” ederek.
Kendini inkâr eden, kimleri inkâr etmez ki?
Yazık ki, yazık.
***
Doğrusu.
Yaşanan acıları,
Ölümleri, akan kanı, dökülen gözyaşlarını anlatmak.
Meselenin,
30 yıllık acılarla, görülmemesi gerektiği gibi.
Evveliyatının olduğunu.
Yüzyıllara dayandığını, söylemek, Kılıçdaroğlu için anlam teşkil eder mi?
Sanmıyorum.
Kime diyeceksiniz?
***
Bir de diyor ki; “halka” gidip anlatacağız.
İyi de neyi anlatacaksınız!
Çözüme,
Barışa,
Kardeşliğe,
Özgürlüğü,
Demokrasiye,
Milli bir bütünlüğün sağlanmasına karşı olduğunuzu mu?
Der misiniz?
Sanmıyorum.
***
Siz de.
Tıpkı Bahçeli gibi, “koltuk” korkusu yaşıyorsunuz.
Hele ki,
Son günlerde Deniz Baykal’ın “sesinin” daha fazla çıkması.
Çözüm sürecine yönelik söylemleri.
Ve CHP’nin, “çizdiği yolun” akil işi olmadığına ilişkin, beyanatları.
Bunlar siz de;
Ciddi bir korku, hâkimiyeti yaratmış gibi görünüyor.
Ayak oyunlarıyla, kaptığınız koltuk elden gidiyor?
***
***
Bir yazarın ifadesiyle.
Hani, Akil adamlara demiştiniz ya;
“Bunlar akıllarını kiraya vermişler”
İşte bende diyorum ki;
Siz de bir kaç aylığına şöyle, “koltuğunuzu” kiraya verseniz!
Bu ulusal mevzuunun;
Çözümünde bırakın iç kanama geçiren “CHP” bari varlık kimliğiyle müdahil olsun.
Belki, sizden daha faydalı olur.
***
Ne Türkler,
Ne Kürtler ve ne de başka biri artık ölmesin.
Türkiye’nin,
76 milyonluk “kardeşlik” bütünlüğü sağlansın.
Ve bu barış kahramanlığında oluşan şerefe.
Bari CHP “Cumhuriyeti” kuran parti noktasında, nail olsun.
Aksi takdirde bilesiniz ki.
Pek tabi ki, Bahçeli de bilmelidir ki seyr-ü seferdeki istikametiniz, “tersinedir”
Halk bir yöne, sizler bir yöne gidiyorsunuz.
Diyorum ki;
Trenin makinistleri olmanız gerekirken, treni kaçıran yolculardan olmayın!
Yoksa; tarih sizi hiç iyi anmaz!
Geçmişten ders-i ibretle. Bugün; onları nasıl anıyoruz?