BDP-STK ÇEKİŞMESİNİN DELALETİ!
Bildiğiniz gibi;
12 Eylül'de yapılacak olan Anayasa Değişikliği paketine ilişkin referandum oylamasında Diyarbakır seçmeni "iki tercih" üzerinde ağırlıklı duruyor!
Birinci tercih;
Seçmen sandık başına giderek "evet" mührünü basacak.
İkinci tercih;
Seçmen sandığa gitmeyecek, "boykot" edip oy kullanmayacak.
Diyarbakır'ın özelindeki "siyasi" rüzgâr şuan bu yönde esmektedir.
Üçüncü bir tercih "pek" ihtimal ihtiva etmiyor.
Varsa da; "parmak" sayısı kadar.
Zaten o kesim de; hepimizin malumudur.
CHP ve MHP kanadı; onlar "hayır" diyen cenahta!
Eee!
Diyarbakır'da bu "tercihi" ortaya koyacak kesim de belli.
Onun için de;
MHP Lideri Bahçeli.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu.
Diyarbakır'da "referandum" mitingini düzenleme gibi bir cesaret ortaya koymadı.
Her ne kadar;
İki gün önce Diyarbakır'a gelen CHP kurmayları "Meteorolojik" gerekçe öne sürdülerse de.
Samimi bir gerekçe değil.
Bunaltıcı hava var, halkı yormayalım(!) gibisinden.
***
Neyse!
Zaten;
Kılıçdaroğlu dün tabiri caizse bölgenin deyimiyle "zılgıtını" aldı.
Batman'da bin kişiye.
Van'da 500 kişilik bir "kalabalığa" ancak seslenebildi.
Ki Van'daki mitinginde izleyiciler 500, güvenlik görevlisi polis sayısı bin 500.
Yani; üç katı!
Kolay mı? Sen "Kürtleri" yok sayacaksın.
Faili meçhul cinayetleri ve müsebbiplerini "göz ardı" edeceksin.
Ergenekon gibi "derin" yapıların avukatlığına soyunacaksın.
Mayası tutmayan "Demokratik açılıma" karşı çıkarsan.
Kısacası;
"Kürtlere karşı" fanatik bir milliyetçiliği öne çıkaran siyaseti icra edersen.
Van'da, Batman'da.
Güneydoğu'nun her yerinde "tepkisel" zılgıtı yersin.
Bir dönem; "Kürtlerin" hamiliğini yapan bir parti; bugün "Kürtlerin" baş düşmanı olursan.
Hal-i pür melalin böyle olur.
Kürt MYK üyen.
Eski Parlamenter sevgili dostum Mesut Değer'in "PKK'ya genel af" isteyen Kürt Raporu bile.
Sana "bir kazanım" sağlamaz!
Kürtler unutmaz; "ihanet edeni ve şefkat göstereni"
***
Velhasıl!
Burada vurgulamak istediğim mesele şu;
Gerek Diyarbakır'da olsun. Gerek Güneydoğu'nun genelinde olsun.
Referandum çekişmesi AK Parti ile BDP arasında "evet ile boykot" olarak geçecek.
Tıpkı;
2007 yılındaki Genel Seçimlerde olduğu gibi.
Tıpkı;
2009'daki Yerel Seçimlerde olduğu gibi.
Tabi burada; bir önceki seçimlerle, Referandumun muhtevasını bir birinden ayırmak gerekir.
Çünkü iki önemli etken var; iki seçimi bir birinden ayıran.
Birincisi;
Referandum'da siyasi bir tercih ve siyasi bir akıma katkı sunma yok!
İkincisi;
12 Eylül gibi bir vesayetin kaldırılması, askeri cuntanın hazırladığı Anayasanın sivilleşmeye yönelik adımları var.
26 Maddelik Anayasal değişiklik!
Anlayacağınız;
Partiler üstü ve siyasi düşünceler ötesi bir hadise!
***
Nitekim
Gerek anketlerde ve gerekse son siyasi kırılmaya yönelik dalgalanmalar bunu gösteriyor.
Referandum "parti" tutma değil, yarınların değişimini istemedir.
Onun için de;
Seçmen ile Siyasi Parti 'arasında' kırılganlık giderek su yüzüne çıkmaktadır.
Bakınız;
MHP'nin tabanına partinin güttüğü tercih "hayır" olmasına rağmen "evet" diyor.
Bakınız CHP'ye. Her türlü "siyasi mülahazayı" icra ederek; kaymaları engellemeye çalışıyor.
BDP'ye bakınız yine aynı eksende mücadele ediyor; tabanı "kaptırmamak" için.
AK Parti'ye bakın o da aynı.
Kimi "evet" diyor, kimi "hayır" diyor.
Parti liderleri ve kurmayları bu "gerçeğin" farkındalar ki; "siyasi" söylemlerini sürekli bu eksende icra ediyorlar.
Özellikle; "tabanlarını" yekvücut tutmaya çalışıyorlar.
***
Konuyu dağıtmadan;
Diyarbakır'da "esen" referandum rüzgârına dönelim.
Doğrusu; şu an tansiyon giderek yükseliyor.
Özellikle de;
BDP ile STK'lar arasında.
Yani; bir süre önce "evet" diyeceklerini deklare eden "iş dünyasının" yaygın olduğu 14 Sivil Toplum Örgütü ile boykotta ısrarcı olan BDP.
Hafta başından buyana; "karşılıklı" sert ifade ve suçlamalar var.
STK'lar ne demişti;
PKK bütün Kürtleri temsil etmiyor.
BDP bütün Kürtleri temsil etmiyor.
Referandum'daki BDP'nin duruşu bize göre doğru değil.
Boykot kararıyla "irademize" ipotek koyamaz.
Biz ne BDP'nin "arka bahçesiyiz" ne de AK Parti'nin arka bahçesiyiz.
Bu anayasal değişiklik "yetmez, eksik ama evet diyeceğiz".
Çünkü vesayetleri yıkan bir gediğin hamlesidir!
***
Böylesi bir çıkış;
Doğru mu, yanlış mı polemiği bir çok alanda "hamur su" alır.
Ama genel kanı ve demokratik düşünce derseniz;
"Herkes düşüncesini ve toplumsal iradesini ifade etmekte özgürdür".
Bu tavır ve eyleme de; herkesin saygı duyması gerekir.
Bir de hatırlamak gerekir;
Bu STK'lar iki ay önce 600'e yakın STK'yla birlikte "ateşkes" çağrısında bulundu.
Siyasal iktidara da; "çözüm" adımları atması gerektiğini söyledi.
Yani kendisine özgü; "Demokratik" bir duruş sergiledi.
***
Peki!
BDP'nin tepki gerekçesi nedir?
Selahattin Demirtaş'ı "sert üslup" içeren bir konuşmaya iten etken ne?
"Halkı temsil etmeyen bazı STK temsilcileri" diyerek, küçümseme cihetine gitmesi neden?
Demirtaş şunu söylüyor:
"BDP'nin tavrını kırmak demokrasi mücadelesine darbe olur"
Demirtaş'ın bu çıkışına; STK'lar da cevap verdi.
"Farklı düşünenleri hain ve işbirlikçi olarak değerlendirmek yakışıksız."
İki gündür karşılıklı bu yönde söylemler havada uçuşuyor.
Basın toplantıları, yazılı açıklamalar ard arda.
Biri bitiyor, diğeri başlıyor.
STK'lar soruyor;
"Hem demokrat diyeceksin, hem çoğulculuk diyeceksin ama farklı düşüncelere tahammül göstermeyeceksin.
Dolayısıyla demokrasi talebinizin inandırıcılığı olabilir mi?"
Esnaf Odaları Başkanı Alican Ebedinoğlu'nun bir ifadesi;
"Demirtaş, bugüne kadar bu halkın refah düzeyini yükseltmek için ne yapmış?"
***
Dün "sert ifadelerin" estiği kapışmayla alakalı Baydemir de konuştu.
Hedeflerinin STK'lar değil, Hükümet olduğunu söylerken, bir de "özür" istedi.
Cengiz Candar'a konuşan ve ismi bilinmeyen STK başkanının; "atamayla geldi, tekmeyle kovulabilir" yönündeki ifadesi için.
BDP İl Başkanı Yaruk'ta;
"Evet"çi STK'ları oda ve dernek üyelerinin siyasi iradelerini manipüle etmekle suçladı.
Şimdi;
Eylem ve söylem noktasında gelişen bu "kapışma" rüzgârı nasıl son bulur bilmem.
Ama şunu ifade edeyim;
Önümüzdeki günlerde bu yönde esen rüzgâr hız kesmez ise taraflar açısından yıpratıcı bir süreç gelişir.
Çünkü;
Ne STK'ların hedefi ve muhatabı BDP'dir..
Ne de; BDP'nin hedefi ve muhatabı STK'lardır.
Doğrusu; ikisinin de hedefi varsa.. Ki vardır.
BDP'nin hedefi; "siyasal iktidar" ve siyasi cenah..
STK'ların da hedefi; "toplumsal" kazanımların elde edilmesi..
***
Bir önceki yazılarımda ifade ettiğim şu gerçek artık bariz bir şekilde kendisini gösteriyor.
Kürtler eskisi gibi hiçbir akım ve zümre için artık "çantada keklik" değil.
Tabi! Bu "çantada keklik" olmadığı gerçeğini sakın; "evetçi" STK'ların çıkışına.
Ya da; BDP'nin "Boykot" çağrısına delalet değil.
Bu şuna delalettir; Kürtler "artık" sorgulayıcı.
Bu ister, BDP olsun. İster AK Parti olsun.
İster diğer siyasi partiler olsun. Ve isterse; Sivil Toplum Örgütleri olsun.
Cemaatler. Akımlar, aydınlar.
Kısacası; her kim ise. Kendisiyle alakalı; ortaya konulan her düşünceye karşı "balıklama" dalmıyor.
Soruyor, soruşturuyor, sorguluyor.
Tabiri caizse; "artık gözü kapalı değil, açık".
Hem geçmişiyle yüzleşmek istiyor.
Hem de yarınlarının güvenini ve olması gereken haklarını istiyor.
Bence;
Bu değişim rüzgârı ve demokratik istemleri herkes için "küpe" olmalı.
Özellikle de;
AK Parti ve BDP için bu "küpe" hiç yabana atılmamalıdır.
Not;
Bu arada sevgili Prof. Dr. Vedat Göral'ın biricik babasını dün kaybettik.
Merhuma allahtan rahmet,
Göral ailesine ve sevenlerine de başsağlığı diliyorum.
Dün itibariyle Göral, taziyeleri Ofis Cami Yas evinde kabul ediyor.