BİLEN VE YAŞAYANIN ARASINDAKİ FARK

Sevgi 'özü' itibariyle 'özveri ve fedakârlıktır'.
İnsanoğlu için de 'yaşam' iksiridir. Aslında 'sevgi' hayatın ta kendisidir.
Zaten 'varlığıyla', özveri ve fedakârlık oluşabilir.
Onun için yeter ki 'yaşamasını' bilelim. Yeter ki 'sevginin' hayat bulmasına katlanabilelim.
Ki bizler bu performansı gösterebilelim.
O zaman, karşımızdakinin 'o sevgi' yüceliğine kavuşmamız kaçınılmaz olur.

***

Bakınız bir gün ermişlerden birine sormuşlar. 'Sevgi'nin yüceliğini' kavrayabilmek için.
Şöyle demişler ermişe;
'Sevgiyi yaşayanlar ile sadece sevginin sözünü edenler arasında ne gibi bir fark vardır?'.
Mevzuuyu 'beyin hazinesinden' geçirdikten sonra ermiş bakın göstereyim demiş.
Tabi bunu derken, 'uygulamaya' geçmiş. Önce sevginin 'dilden' gönül’e nasıl indiğine 'işaret' etmiş.
Ve demiş ki onlara; 'buyrun' sofraya.

***

Ermiş'in hazırladığı sofraya hepsi oturmuşlar. Derken tabak-çanak, kaşık 'serilmiş' yere.
Tabi 'kaşıkların' büyüklüğü hikmetli bir düzeyde. Nerdeyse 1 metre kadar.
Çorba tabağı ise 'bildiğimiz' gibi. Kâselere çorbalar konulurken, ermiş şart koşmuş.
Herkes bu kaşıkların ucundan tutup öyle çorbayı içecek. Sorunun muhatapları 'evet' demiş.
Kaşığını alan 'çorba kâsesine' daldırmış. Ama o ne, kaşık büyük olduğu için 'ağzına' getiremiyor.
Böyle olunca da, 'döküp-saçıyorlar'. Bir anda sofra içinden çıkılmaz hal alıyor.

***

'İşin' içinden çıkamayacaklarını anlayan 'sevgiyi' sözcükte ifade edenlere ermiş tamam demiş.
Aç kalan ve bir türlü çorbayı yiyemeyenlere 'kalkın' sofradan, bakalım gerçek sevgiyi bilenler nasıl yapacak?
Bi onları çağıralım demiş. Yeniden bir sofra serilmiş 'aynı' dizaynda. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi dolu insanlar içeri girmiş.
Gülümsüyorlar etrafa, nur yüzlü bir şekilde. Karşılıklı oturmuşlar sofranın başına. Ellerinde bir metrelik 'kaşıklar'.
Ve sofrada 'içi dolu çorba' kasesi. Ermiş komut vermiş 'sevgiyi' yaşayanlara buyrun demiş.
Uzun kaşıkları batırmışlar çorba kâsesine. Doldurduktan sonra uzatmış karşısında oturana, içirmiş çorbayı.

***

Bir o bir o. Böylece her biri diğerini doyurmuş. Huzurlu bir şekilde 'karınları' doyduktan sonra 'şükür' ederek sofradan kalkmışlar.
Ermiş 'sevgiyi bilen ve yaşayan ile sevgi sözcüğünü telaffuz edenlere' seslenmiş.
İşte sorunuza cevap diyerek, ifade etmiş. Her kim ki 'gerçek' sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse işte o aç kalacaktır.
Çünkü 'sevgiyi bilen ve yaşayan' değildir. Sevgi'nin fedakârlık ve özveri 'olduğunu' unutmamamız lazım.
Onun için her kim 'karşısındakini' düşünürse. Oturduğu sofrayı 'bilirse'. O doyurup, himayelik gösterirse, bilin ki 'o da doyacaktır'.
Şüphesiz şunu da unutmayın; 'sözünde' değil, 'özünde' yaşayan kazançlıdır.

***

Taktir edersiniz ki; 'At adımına göre değil, adamına göre yürür'.
Çünkü bir atın yürümesi ya da koşması 'kendiyle' alakalı değil.
Doğrudan sırtındaki 'binicinin' yönetimine ve sürüş refleksine bağlıdır.
Binici ne isterse 'at' ona göre hareket eder. Yani koşar, durur veya yavaşlar.
Sevginin, yaşamın ve ticaretin de 'akışı" böyledir.
Yani işin sonucu verimli yahut verimsiz oluşu, o işi yapanın bilgi, beceri ve çaba tutumuna bağlıdır.

***

Ve hayatın 'zorlukları ve kolaylıkları' diyerek, aşağıdaki şu 'tarifleri' iyi düşünmek lazım.
Özellikle de, 'Miraç Kandiline' bir gece kala. Ve şu 'hafta sonu' tatilinin üzerimize sinen 'huzuru' içerisinde 'olmak'.
Bizlere bugünü ve yarını 'sorgulatan' ifadeleri, güzel bir 'düşüncenin' analizinden geçirelim.
Ki 'sevgiyi' sözcükte değil, 'yaşayarak bilen' olalım.
İşte o zaman 'dünyanın' nelere ve ahiretin de 'bizlere' bahşedeceği 'kadirli' mükâfata 'sahip' oluruz
Yeter ki 'tüketilen' şu zamanı değil, geçmişi de, bugünü de ve yarını da 'düşünebilelim'!
İşte her satırı 'bir ders-i ibret' olan, hayatın zorluk ve kolaylıklarının 'ince' çizgisi.
Buyrun.

 

ZORLAR ve KOLAYLAR

Hayatta zor işler, kolay işler var,
Bunları ayıran insan olmak zor.
Bilgiçlik taslamak, konuşmak kolay,
Az ve öz konuşup susan olmak zor.

***

Akıl vermek kolay, iş bozmak kolay,
Bozuğu onaran insan olmak zor.
Niyet etmek kolay, başlamak kolay,
Bir işi bitiren insan olmak zor.

***

Almak kolay, benlik, bencillik kolay,
Alan insan değil, veren olmak zor.
Merak kolay, olay seyretmek kolay,
Bakan insan değil, gören olmak zor.

***

Kazanç kolay, servet, zenginlik kolay,
Vicdanlı, namuslu patron olmak zor.
Açları kandırmak, azdırmak kolay,
Açları doyuran insan olmak zor.

***

Yemin etmek kolay, söz vermek kolay,
Verdiği sözünde duran olmak zor.
Hile, yalan, riya, kalleşlik kolay,
Doğru olmak, içten insan olmak zor.

***

Kan akıtmak kolay, acıtmak kolay,
Acıyan yarayı saran olmak zor.
Nefse uymak kolay, hırslanmak kolay,
Nefsini, hırsını yenen olmak zor.

***

Yuva kurmak, evlenmek kolay,
Yuvada huzura eren olmak zor .
Yaşam kolay, doğmak, yaşlanmak kolay,
İnsanca yaşlanmak, insan olmak zor.