BU ÇELMEYE TAKILMAYALIM!

Ne güzel, iyimser bir hava hakim olmuştu!

Yüzler gülüyordu.

Duygular, “özlem içerisinde” sevgi yumağıyla birleşmeyi bekliyordu.

İnsanlar, barışa ve güven tesisine odaklanmıştı.

Ümit var bir beklenti içerisinde artık “çözüm” olacak deniliyordu.

***

“Çatışmalar” son bulacak.

Silahlar susacak.

Kan-gözyaşı akmayacak-yaşanmayacak.

Herkes ama herkes birbiriyle kucaklaşacak.

Tıpkı bir asır öncesi gibi.

Pek tabi ki;

Biz Kürtlerin talepleri ve istemleri de karşılık görecek.

Halklar ve haklar eşitlenecek.

***

Dağdakiler silah bırakıp, “düz ovada” siyaset yapacak.

Kimlikler Anayasal güvence altına alınacak?

Velhasıl.

30 yıldan buyana yaşana gelen “savaş” bitecekti!

***

İşte bu duygu hâkimiyeti ve beklentisi içerisinde “hükümet” cesaretle hamle geliştirdi.

Ve çözüm süreci başlattı.

Haber ve Osla’da sekteye uğratılan müzakereleri yenileterek.

Kardeşlik projesi dedi.

Kamuoyu adına; “İmralı süreci” dedi, ama ilk görüşme yapıldı.

Toplumda inanılmaz destek ve beklenti hâsıl oldu.

Ki ikinci görüşmeye odaklanıldı;

Artık seyir “Müzakere ve sonuç üzerinedir” diye.

***

Ne var ki;

İmralı ile yapılan “ikinci görüşme”.

Ve akabinde;

Görüşme tutanaklarının, basına sızdırılması.

Hele ki mektupların muhtevası!

Bir anda,

Tabiri caizse, “ibreyi” tersine çevirdi!

Ortalık birden toz-duman oldu.

Beklenilen “kâbus” ve provokatif girişim ne hazindir ki kendini gösterdi.

***

Nitekim şuan; toplumsal düzeyde esen rüzgâr hiç de hoş değil.

Tıpkı;

Habur süreci gibi.

Ve Oslo görüşmelerinin “akabinde” yaşanan-yaşatılan ortam!

O gün gösterilerle.

Silvan saldırısıyla, amaclarına ulaşmak istemişlerdi.

Ama bu kez, “medya” kullanıldı!

***

Doğrusu,

Mektupların içeriği..

Ve tabi ki, “görüşme zabıtları..

Hepsi içerik ve  verilmek istenilen mesajların neye hikmet olduğu açık.

Öncelikle,

Zabıtlarda görülen odur ki!

Öcalan’ın,

BDP’ye,

Kandil’e, Avrupa’ya hitabı var eleştirisi söz konusu.

***

28 Şubat’a,

AK Parti iktidarına,

Cemaatlere..

Yani;

Bir kısım mevzu ekseninde konuşup-tartışılanlara yönelikte, “söylem” içeriyor.

Ha dozaj;

Kullanılan kelimelerin sertlik oranı yüksek mi, düşük mü derseniz?

Sinir uçlarına dokunuyor.

Yenilir-yutulur değil.

Zaten bu da, Öcalan’ın “üslubunda” var.

***

Ancak,

Benim üzerinde hassasiyetle durulması gerektiğine inandığım nokta şu.

Görüşme,

Detaylarının basına sızması-sızdırılmasının neye hizmet ettiği!

Çünkü;

Kaygıları körükleyen,

Taraflarda çatışmayı alevlendiren,

Kamuoyunda, yeni “karışıklıkları” geliştiren beyanların “açıkça” nakledilmesi.

Sürecin,

Aleni bir şekilde “sabote edilmesine delalettir.

Ötesi de yoktur!

***

Asıl,

Üzerinde zihin yorulması gereken de bu.

Görüşmenin deşifresinde;

Kim yarar gördü-görecek ve aynı zaman da kim zarar görecek?

Kimin beklentileri boşa çıkacak?

Buna bakmak lazım ve bunun üzerinde çaba sarf edilmeli.

***

Onun için;

Sağlanan barış atmosferi ve şansını heba etmememiz gerekir.

Deniliyor ki; Milliyet gazetecilik yaptı.

Doğru!

Ama;

28 Şubat’ı da, hatırladığımızda!

Bu yöndeki;

Haberciliğin “ulusal menfaat” gözetiminde arıza-i ilke yaratığını da görmeliyiz!

Neye hizmet içeren; manşet ve yorumların yapıldığı.

***

Şahsen,

Düşündüğüm odur ki; “sızma-sızdırılma” durumu!

Tamamen;

Barışın “sekteye” uğratılmasına yönelik sabotajdır.

Ve yürütülen sürece “limon” sıkıp, bu iş böyle mi “olacak” dedirtmeye getiriliyor?

Türk solu diyebilirim ki, bu işte önemli rol oynuyor.

Güvensiz bir tablo yaratılması için.

***

Bakın;

Selahattin Demirtaş diyor ki.

“Baldıran zehri olsa bile içerim” diyen Başbakan’a “bu ahlaksızlığı yapmayız”.

Yani bu iş; “bizden” sızmış değil.

Her ne kadar;

Mecliste bazı görüntüler var deniliyorsa.

Haberi yapan gazetecinin Altan Tan’la görüştüğünden bahsediliyorsa da.

***

AK Parti!.

Hele ki, Başbakanın ortaya koyduğu samimiyet belli.

MİT mi, derseniz!

Niye olmasın?

Ha buarada;

Uyanık olalım, tüm tarafların “derinleri de” iş başındalar.

Fırsat, kolladıkları gibi, pusuya yatmış kurt gibiler!

***

Hep derim.

Yine de derim, bugün de yarın da derim!

Evet çözümü ve barışı zemine taşıyacak “siyasi mekanizmadır”.

Ama velâkin;

Tesis edecek olan da, Kürtlerdir, Türklerdir, bu ülkenin 75 milyon insanıdır.

Onun için;

Fitnecilerin fitnelerine aldanmadan, bu sürece destek olunmalı.

***

Derim ki;

Ucuz ve cılız kahramanlık,

Sıradan milliyetçilik zihni hizipliğinizle bu halkı bu defa kandıramayacaksınız?

Baksanıza,

MHP’ye, CHP’ye ve diğer akımlara.

Onun için bu barış süreci yürümeli-yürüyecek!

Yürümeli, deriz ya; “savaş” kolaydır,  elbette ki barışı tesis etmek zordur!

Eee.

Bu ülke insanı “barışı” istediğine göre, zoru başarmalıdır.

O da güçlü ve kararlı bir dik duruş ve destekle mümkündür.

Böylesi çelmelere takıp düşülmemeli!